1920 Yılında Kırımda dünyaya geldi. Küçük yaşta ailesiyle İstanbul’a göç ederek orta okul ve liseyi farklı illerde yatılı olarak okudu.

       Yaz tatillerinde abisiyle beraber çalıştığı bisküvi fabrikası o yıllarda ona hiç düşünmediği bir sektörde iş yapmasına vesile oldu.

       24 Yaşında üç kişiyle başladığı iş hayatına 92 yaşında veda ederken ülkesine; otuz bin kişinin çalıştığı, yurt içinde yurt dışında elli dört fabrikanın üretim yaptığı, on milyarlık ciroya sahip bir dünya markası hediye bıraktı.

       Fakat Sabri Ülker sadece bu değildi.

       Sabri Ülker’in ölümünden sonra İslami duyarlılığa sahip tüm basınımız kendisine sayfalarca yer ayırıp hayatını, güzelliğini, değerini, sadeliğini, ahlakını anlatan yazılar, haberler sundular. Ama hiç birisi yıllar önce beni çok duygulandıran ve aşağıda anlatacağım tarihi misyonunu unutmuş olsalar gerek bahseden olmadı.

       28 Şubat sürecinin karanlık günleriydi. İnanmış insanlar üzerinde öylesine baskı oluşturmaya çalışılıyordu ki; kebapçısından marketine, eczacısından öğretmenine sanayicisinden bankacısına, öğrencisinden idarecisine her kesimden inançlı insanlar fişleniyor, baskılarla sindiriliyordu. İnsanlar bu baskı ve sindirilmeyle değerlerine vaz geçmek zorunda kalıyor, inanmadıkları şekilde yaşamaya başlıyorlardı. Çok az insanın değerleriyle dik durmaya çalıştığı süreçte bu kezde korkunç bir ekonomik kriz kapıyı çalıyordu. Gecelik faizler yüzde bin beş yüzleri vuruyor; bankalara devlet birbir el koyuyordu. Bankalara devletin el koyması bankada parası olan için çok fazla bir mağduriyet teşkil etmiyordu. Çünkü faizli bankalarda ki mevdu atlar devlet garantisi altındaydı. Bu süreçten etkilenen bazı faizsiz finans kuruluşlarda zor günler geçirmeye başlamış ve sonunda TGRT gurubuna ait finans kuruluşu iflas etmişti. Finans kuruluşlarında parası olanlar için bir telaş, tedirginlik baş gösterdi. Az yada çok parası olan bir çok kişi hemen parasını çekmek istedi. Zor durumda olmayan diğer finans kuruluşlarıda bu kez aynı sona doğru kürek çekmeye başladı.28 Şubat süreç mimarlarının arayıpta bulamadığı bir netice doğmaya başlamıştı.

         1970’li yıllarda doğan faizsiz bankacılık deneyimi 1983 yılında Turgut Özal döneminde ülkemize ilk örneğiyle girmiş ve zaman içinde yavaş yavaş filizlenerek bu günlere gelmişti. Topluma her taraftan dayatılan faizli bankacılık karşısında faize bulaşmadan iş yapmak isteyen inançlı insanların finans sektöründen kaynaklanan her türlü ihtiyacını karşılamak üzere oluşturulan bu proje bir anda ülkemizde çökme noktasına doğru ilerliyordu.

         Böylesine sıkıntılı bir süreçte bu sektörle hiçbir ilgisi olmayan Sabri Ülker; insanlara parasını ödeyemeyen zor durumdaki finans kuruluşunu şahsi servetiyle satın aldı. İnsanların parasını ödedi. Finans kuruluşunun iflastan kurtuluşuna vesile oldu. Eğer bu yiğit insan o gün çıkıp o kuruluşu satın almasaydı ve iflasına göz yumulsaydı belki bugün böylesine büyük güven veren ve insanların faizsiz olarak ticaret yapma gönül rahatlığını sağlayan finans kuruluşlarının yerinde yeller esiyor olacaktı. Bu yiğitlik öylesine bir zamanda yapıldı ki adeta 28 Şubat mimarlarına karşı Donkişot’ça bir meydan okumaydı.

        Sabri Ülker benim için 28 Şubat sürecinde oynadığı bu rolle; dik ve onurlu duruşuyla hatırlanacaktır.

        Bu onurlu yiğit insana Allah’tan gani gani rahmet diliyorum.