Çok değil daha bir hafta öncesiydi, ben buradan, bu köşeden ana yüreğinden bahsetmiştim. Ülkemde çıkarılan yangının ancak ana yüreği ile söndürülebileceğini savunmuştum.


    Ve sormuştum, “söyleyin dostlar” diyerek: “yoksa ben olmayacak bir şey mi hayal ediyorum.”


    Daha haftası dolmadan cevabını aldım. Nereden mi?  Canım Ülkemden.


    Ana kuzusu polis Erkan Onur “ah vuruldum anne” diyerek anasını arar. Hatta kilometrelerce uzaktan Fatma ana çatışmada yakılan silah seslerini dahi duyar.


    Şırnak’ta yanan ateş, Adana’da bir Türk anasının yüreğini yakmıştır. Bereket çocuğu ölmemiş sadece yaralanmış.


    Gel gör ki o çatışmada tam beş tane ananın yüreğine kor düştü. Artık o analar ölen oğullarının arkasından sel gibi gözyaşı akıtıyorlar.


    Bizi bu hale getiren tüm ideolojiler oynarlarken, fazladan beş adet daha zil takabilirler.


    Peki, o Türk anasının feryadı boşluğa mı gitti. Çok şükür ki hayır!
    Adana’da yanan ananın yüreğine biri Antalya’dan diğerleri İzmit’ten ve Mersinden olmak üzere üç ana yüreğinden cevap geldi.
    Yanan bir Türk anasının yüreğine üç Kürt anasının yüreğinden dayanışma mesajı geldi.


    Antalya’da nevruz diye isimlendirilen bayramı kutlamak amacıyla bir gurup polisleri taşlamaya başlar. Bu arada hiç beklenmedik bir olay olur. Bir ana eline aldığı terlik ile dalar kalabalığın arasına başlar çocukları kovalamaya; daha doğrusu çocuklarını kovalayıp oradan dağıtmaya.


    Zira o taş atanların hepsi onun, hatta bütün anaların çocuğudur.


    Hani analar nasıl kızınca ellerine terliklerini alır da çocuklarını döver ya, işte öyle yapar o ana.
    Neden mi? Şefkatinden, merhametinden, sevgisinden…
    Sonrada ayrılır oradan bu elleri öpülesi ana.


    Mersinde de küçücük çocuklar ateş yakar ve başlarlar sokak ortasında ideolojik bayramlarını kutlamaya. Olay yerine yıldırım gibi bir ana dalar ve alır kendi kuzucuğunu götürür evine.
    Umarım ki o çocuk şu anda oturmuş derslerine çalışıyordur.


    İzmit’te de ideolojik bayramın kutlanması vesilesiyle yine bir gurup toplanır hatta içlerinde BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’de vardır.


    Ne garip değil mi? Bizler bayram deyince ayrılık değil bütünleşmeyi anlarız, hâlbuki… İdeoloji mahsulü olmayan ve milletimizin ruh genlerine yerleşmiş bayramlarımızı, atalarımız bize böyle öğretmişti çünkü!


    Kalabalığın içerisinde Dilara isimli masum bir kız çocuğu da bulunmaktadır. Oda diğer masum çocuklar gibi yürüyüş yapacaktır.
    Bayram kutlayacaktır(!)
    Ateşin üzerinden atlayacaktır!?


    Lakin o ateşten atlarken üzerine sıçrayan kıvılcım ile ateş alıp belki de kendisini yakacaktır.
    Bu esnada devlet büyüklerimizde yine bir “resmi” nevruz ateşi üzerinden atlamakla vakit geçirmiş olacaktır.
    Veya örsle demir döverek!?!


    Lakin Mülki ananın bu gibi vakit geçirme lüksü ve vakti kalmamıştır.
    O yüreğindeki sevginin öneminin farkındadır.
    Saçma sapan ideolojik zıtlaşmaların ülkenin dört bir köşesine nasıl benzin taşıdığının farkındadır.
    Girer kalabalığın içine… Nasıl mı? Sille tokat. Hatta bu tokatlardan birisini de Sebahat Tuncel’e aşk eder.
    İyi de eder!


    Aman ha!  Sakın buradan benim Sebahat Hanımın tokat yemesinden zevk aldığım anlaşılmasın. Zira kendiside bir kadındır üstelik milletvekilidir.


    Keza yine “PKK mecliste” gibi ideolojik ayartmaların etkisiyle bu sözleri söylediğimde lütfen zannedilmesin… Mecliste olmayıp da nerede olacak? Elbette mecliste olacak… Bütün fikirler mecliste temsil olacak ki müntesipleri dağa çıkmasın. Fikirlerini silahla değil mikrofonla açıklasın…
    Açıklasın ki ülkemde “ateş” kimseyi yakmasın… Üstelik herkes, kim ne diyor; neyin peşinden gidiyor, bizleri neye davet ediyor, açıkça anlasın.


    Hem yıllar önce ensesinden tutarak Kürt Milletvekillerini hapishaneye götürdünüz de ne oldu? Ülkemde yanan ateşi bir nebze olsun söndürebildiniz mi sanki?


    Mülki ananın o tokadı neden iyi oldu biliyor musunuz? O tokat, şefkat tokadı da ondan… Kim bilir belki, sahibi olduğu özelliklerin farkında olmayan, daha da kötüsü “erkekleşmiş” olan kadınları uyandırabilir de ondan…
    Onlara” kadınlığı” ve “kadın olmayı” hatırlatmaya yarayabilir de ondan!


    Evet, bir ananın yüreğinden çıkan sevgi, dünyanın savaşlarına bedeldir.
    Bu yürek ister Türk olsun ister Kürt! Fark etmez!
     Ana yüreği olsun yeter!