Son zamanlarda sanal alemde ve televizyon kanallarında Atatürk’ün vasiyeti üzerine hararetli bir tartışma başladı. Hatta Aytunç Altındal, katıldığı bir televizyon programında“açıklandığı gün yer yerinden oynayacak” şeklindeki yorumu ile tartışmanın boyutunu daha da heyecanlı hale getirdi.

İddiaya göre, vasiyetinde Atatürk Türkiye için bir hilafet projesi öneriyormuş. Vasiyetin açılma tarihi ise 2013 yılının kasım ayı imiş. Anlayacağınız bu vasiyeti öğrenmek için şunun şurasında 9 ay gibi kısa bir süremiz kalmış.

Yine iddialara göre aslında gizlilik kararı 50 yıl iken buna 25 yıl daha eklenmek suretiyle bugünlere gelinmiş. Gizliliğe yapılan bu zammın müsebbibi de ihtilalcı paşa Kenan Evren’miş. Meğerse Kenan Evren “memleket daha hazır değil” diyerek süreyi uzatmış. Hatta bu konuları kaşıdığı için Aytunç Altındal’ı mahkemeye vermekle tehdit etmiş, ama vermemiş.

Altıdal’a göre vasiyeti Evren Paşa merhum Özal ile birlikte okumuş; bakmış ki ortam namüsait hemen vasiyetin üstünü örtüvermiş. Hatta Altındal’ın merakını gidermek için, “ortada vasiyet yok, Mustafa Kemal’in Fransız bir kadınla geçirdiği gecenin notları var” deyince Altındal çileden çıkmış ve “Atatürk özel bir gece yaşayıp 400 sayfa not mu yazacak” diye tepki gösterince, Paşa dediğimiz gibi Altındal’ı mahkemeye vermekle tehdit etmiş.

İş bununla kalsa yine iyi; 1980 darbecileri hakkında iddianame hazırladığı gerekçesi ile görevden alınan eski Savcı Sacit Kayasu’ya göre bu vasiyetname Kenan Evren tarafından yok edilmiş.

Bütün bu söylentiler üzerine Ak Parti İstanbul Milletvekili Erol Kaya konuyu Meclise kadar taşıyarak böyle bir vasiyetin olup olmadığını TBMM Başkanlığına soru önergesi ile yöneltmiş.

TMBB Başkanvekili Mehmet Sağlam imzası ile verilen cevapta “TBMM arşiv koleksiyonunda bulunmadığı” bildirilmiş. Ancak yanıtta “ diğer kamu kurumlarında arşiv işlemleri 28.09.1988 tarihli ve 3473 sayılı Muhafazasına Lüzum Kalmayan Evrak ve Malzemenin Yok Edilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna göre yapılmaktadır” ifadesi de yer almış.

Ne karışık ve heyecanlı bir takip, değil mi?

Konu  “Derin Tarih” dergisinin mart ayı sayısında da incelenmiş. Fakat ona geçmeden önce sizlere biri kitaptan diğeri ise gazeteden olmak üzere iki aktarma yapmak istiyorum.

İlki henüz elimde olan ve ileride sizlerle yine genişçe paylaşmayı düşündüğüm bir kitaptan; yazarı Ayşe Zarakol, Koç Üniversitesi yayınlarınca bu sene yayımlandı. İsmi “Yenilgiden sonra Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi”

Kitabın 169 sayfasında “Egemen Türkiye: Şimdi ne olacak(1923-1938)” başlığı altında aynen şöyle bir cümle kuruluyor:

“Egemenliğin tanınmasından sonra Ankara hükümetinin gideceği yön baştan belli değildi. Batılı güçlerin korktuğu ihtimallerden biri Halifeliğin gücünü kullanarak Asyalı Müslümanları etkilemeye çalışmasıydı. Batı’ya göre tatsız bir diğer ihtimalse İstiklal Savaşı boyunca ima ve vaat edildiği gibi komünizmin benimsenmesiydi. Bu korkuların ilki kısa süre sonra boş çıktı”

Evet, 3 Mart 1924 günü hilafet kaldırılmakla batılı güçlerin bu korkuları yok edilmiş oldu.

Yeri gelmişken bu ve buna benzer konularla ilgili olarak merhum Kemal Tahir’in “Notlar/Çöküntü” isimli eserinde oldukça zengin bilginin olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.

İkincisi ise topluma tarihi sevdiren adam Mustafa Armağan tarafından 6 Mart günü kaleme alınan Zaman Pazar ekindeki yazısı.

Armağan, Lozan’a giden TMBB Hükümeti hakkında Erik J.Zürcher’in bir tespitini zikrediyor: “İyi de bu hangi devletin hükümetiydi?”

Gerçekten de ortada bir hükümet vardı ama bu hükümet henüz bir devleti olmayan hükümetti.

Armağan, İngiltere’nin Musul’daki resmi görevlisi C. J. Edmonds tarafından, hilafetin kaldırılması haberi üzerine uğradığı şaşkınlığı nasıl dile getirdiğini aktarır:

“Martın ortalarıydı ki, şaşkınlık içinde ve kulaklarımıza inanamayarak 3 Mart’ta TBMM’nin hilafeti kaldıran bir kanun çıkardığını öğrendik.     Şimdiye kadar yürütülen,  Kürdistan’ın volkan gibi kaynadığı progadandası, esasen Kürtlerin dinlerinin en yüce makamına duydukları batıl saygıya dayanıyordu. Türklerin ayakları altındaki dalı bu şekilde keseceklerini inanmak gerçekten çok güçtü. Tabii ki bu yeni durumu istismar etme fırsatını kaçırmadık”  ( Kurds,  Turks, and Arabs,  Oxford: 1957, S. 383 )

Enteresan değil mi? Kürtlerin batıl(!) saygı ile bağlandıkları kurumun kaldırılması ve bu durumu istismar eden İngiliz siyaseti.

Devam edeceğiz, inşallah.