ATEŞ VE KADIN!...

 Sivas davası zamanaşımı ile neticelendi. Yananların yandıkları yanına kaldı.
 O uğursuz yılın ne çirkin bir günüydü. Bir otel alev almış yanıyor ve dışarıda kalabalıklar çirkin bir şekilde sevinç gösterisi yapıyorlardı.

 Üstelik tekbir getiriyorlardı. Yani “Allah Büyüktür” diyorlardı.
 Elbette Allah Büyük... Ayrıca O’nun büyüklüğü bir başka varlığa nisbetle büyüklük değil.
 O’nun Büyüklüğü hiçbir şeyle kıyaslanamayıp ölçülemeyecek büyüklük.
 

 Hem bunu söyleyecek ve hem de içeride yanan insanları görüp kılını dahi kıpırdatmayacaksın!
 Hâlbuki “İslam” kelime manası olarak “teslimiyet” ve “barış” demek. Sadece O’na teslim olacaksın. Gayrısına karşı ise asla teslim olmayacak ve onurlu yaşayacaksın... Lakin bir şartla: onurlu ve aynı zamanda “barış” içerisinde.
 

 Ancak unutmayalım ki bu olayın hemen akabinde Başbağlar katliamı yaşandı. 33 kişi hunharca öldürüldü. Sivas denince Başbağlar’ı hatırlamamak veya Başbağlar deyince de Sivas’ı hatırlamamak kişinin vicdanı ile yakın ilişkili bir nakısa.
 

 Ve her iki olayında arkasında bence aynı bed nefes var. Sivas’ta o katliama alkış tutan kitleleri meydana toplayan ve o ateşin kibritini çakan çirkin bir el var.
 Bence bu davalar burada bitmemeli...
 

 Zaman Gazetesine demeç veren zamanın Tugay Komutanı Emekli Tuğgeneral Ahmet Yücetürk elindeki askerleri olay bölgesine yığmasına rağmen görevini yerine getirmeyen Vali Ahmet Karabilgin’i sorumlu tutuyor ve şöyle soruyordu: “ Madımak’ta vicdanın rahat mı?”
 Evet, vicdanlar rahat mı?.. Peki ya Esenyurt’ta diri diri yanan işçilerimiz için işverenlerin vicdanları rahat mı? Basından öğrendiğimize göre çadırlar, m2 si beş lira daha pahalı olan naylondan yapılmış olsa alev almayacakmış.
 

 Dolayısıyla işçilerimiz yanmayacakmış...
 Düşünün, ülkemizde insan hayatı bu kadar ucuz işte...
 Günümüzde şantiyenin çadırdan olması zaten bir ucube iken üstelik ucuz naylondan imal edilmesi de cabası... Peki ya Bakanlık; Bakanlık müfettişleri, onlar ne yaparlar bu ülkede Allah Aşkına!
 Bu kadar işçi ölümünün yaşandığı bir başka ülke var mı bilmiyorum?
 Nasıl olsa ateş düştüğü yeri yakıyor değil mi?
 

 Ya Kütahya’da yaşananlar; o utanç dolu linç görüntüleri; peki onlar için ne demeli? Ülkemizde halen daha linç etmeye kalkışabilen insanlarımız var.
 Ne korkunç bir vakıa...
 

          Van depreminden sonra birtakım Kürt vatandaşımız Anadolu Lisesinin inşaatında çalışmak üzere Kütahya’nın Emet ilçesine gelirler.
 

 Bu esnada Emetli bir genç ile omuzlaşma yüzünden bir problem yaşanır.
 Bunun üzerine Emetli genç haince bir plan kurup yalan bir söylenti yayar: “İşçiler PKK bayrağı astı”
 Bunu duyan bazı Emetliler işlerini güçlerini bırakıp şantiyeyi basarlar. Çadır ve konteynerleri ateşe verirler.
 

 Amaç yakmaktır... Bu arada sloganda atmaktan geri kalmazlar: “Ya Allah Bismillah Allahuekber”
 Ey Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım!
 Bu nasıl bir vicdan... Bu ülkede senin yarattığın kulların Senin adın çağrılarak yakılmak isteniyor.
  Bölücülüğün dik alası yapılıyor..Hayâsızca, ahlaksızca, vicdansızca...
 Hâlbuki Sen Kitabında ne diyorsun? Ya Resulün?  Efendimiz Hazretleri Veda Hutbesinde ne diyor bizler ne yapıyoruz?
 

 Yakmak yalnız sana mahsusken bizler senin adını anarak yakıyoruz...
 Neyse ki işçiler polis kıyafeti ile kalabalıktan uzaklaştırılırlarda Emet’te can kaybı yaşanmaz.
 Aslında bizler bu gidişle hepimizi yakacak bir ateşin fitilini tutuşturmuş oluyoruz.
 Yakacak kimseyi bulamazsak Abdullah Öcalan’ın odası birkaç santim küçük diye kendimizi ateşe veriyoruz.
 

 Ülkede yananlar var, yakılanlar var, yakanlar var...
 Hükümet “açılım”, “yeni anayasa” diye çare arar gibi olsa da bu kaplumbağa hızı ile ateşe yetişmesi güç gibi görülüyor.
 

 Ama benim bu ateşi söndürmedeki en büyük ümidim kadınlar. Bu işe artık kadın eli değmeli bence.
 En büyük hayalim ne biliyor musunuz? Evladı ölen Şehit anaları ile yine evladını kaybeden Kürt analarının bir araya gelmesi... “Birleşen Analar” diye bir dernek kurmaları... Birbirlerine sarılarak, birbirlerinin göğsüne başlarını dayayarak ağlamaları...
 Hep birlikte “barış” çağrısında bulunmaları...
 

 “Ne Türklük ne Kürtlük, ne Kırmızıçizgileriniz ve nede saçma sapan ideolojileriniz, bizler anayız, ana!” diye haykırmaları...
 

 “Bizler Kadınız; güzelliğin, merhametin ve sevginin kaynağıyız” diye gözyaşı dökmelerini.
 Ta ki ülkemde yanan ateş sönene kadar!
 Sözüm ehli insafa: Söyleyin ne olur! Acaba çok imkânsız bir şey mi hayal ediyorum ben dostlar?