Türk siyasi hayatının, dikkatimi çeken iki büyük özelliği, daha doğrusu tedavi kabul etmez iki hastalığı vardır.
 
İlki: siyasi hayatta yükselmenin liyakate değil sadakate bağlı olduğudur.
 
Yanlış anlaşılmayı önlemek için peşinen söyleyeyim, buradaki sadakat fikre ve ideallere olan sadakat değildir. Ya neye olandır? Çok basit: lidere olan sadakattir.
 
Lider bir şeye "ak" diyorsa oda "ak" der; ertesi gün aynı şeye "kara" demişse hemen bir kıvrak figürle çark edip oda "kara" der.
 
"Dur" deyince durur; "otur" deyince oturur;"gel" deyince de gelir.
 
İşin daha da garibi içerisine düştüğü bu durumu saklamaya çalışmak şöyle dursun daha da açık etmeye çalışır.
 
İster ki sadakatini sadece lider değil, konu ile ilgili herkes bilsin. Marifetini(!)herkes görsün.
Yükselmeyi başarır ama birçok şey de kaybeder. Kaybettiklerinin en önde geleni bence özgürlüğüdür.
 
Kendisi düşünmez, kendisi konuşmaz, kendisi yapmaz... O hep liderinin kopyası, hem de kötü bir kopyasıdır.
 
Bu nedenle saygınlığı kalmaz; kalmaması da doğaldır zira evvela o, kendisine olan saygısını kaybetmiştir.
 
Darbeciler siyasi hayatımızda yaşanan bu erozyondan daima istifade etmesini bilmişlerdir.
İkinci hastalık ise kelimenin tam anlamıyla "kabilecilik" hastalığıdır.
 
Kısacası 'benim partimin hırsızı iyidir, diğer partilerinki kötü' hesabı...
Demokrasilerde muhalefetin önemini konuşmak bile abesle iştigaldir. Fakat gel gör ki ülkemizde yaşanan bu çirkin alışkanlık nedeni ile muhalefet hiçbir zaman olması gibi olmamıştır.
 
iktidarın her yaptığı kötüdür; muhakkak karşı çıkmak elzemdir' anlayışı hiçbir şiraze tanımamış "yıkıcı" denilebilecek boyutlara kadar ulaşmıştır.
 
Darbeciler yine bu hastalıktan da gereğince istifade etmesini bilmişlerdir...
 
Bu müzmin hastalığın pek çok örneğini vermek mümkündür. Ama en iğrenci herhalde Refahyol Hükümeti esnasında muhalefetin darbecilerle sergiledikleri içli dışlı birliktelikleridir.
 
Doğrusu o dönem siyasi hayatımızda kara bir dönem olarak unutulmaması gereken bir dönemdir.
Fakat bizler hakşinaslığı da elden bırakmamak zorundayız... Yani: kötü örnekleri unutmadığımız gibi iyi örnekleri de dillendirip unutmamalıyız.
 
Mesela Sayın Bahçeli'nin sergilediği son olay gibi...
 
Biliyorsunuz son günlerde iktidar partisi hakkında şike yasası nedeniyle bölünüyorlar diye bir söylenti çıktı.
 
Alıştığımız muhalefet tavn, hemen bu olaya balıklama atlamak, bundan siyasi rant koparmak şeklinde iken, Sayın Bahçeli tam tersi bir tavır takındı ve şöyle bir beyanat verdi:
 
"Siyasi iktidar üzerinde bir kaos yaratılarak doğacak istikrarsızlık ülkemize hiçbir fayda getirmez. Böyle bir sonuç olsa bile gerçekçi olmak lazımdır. Bugünkü Meclis'in yapısı parçalanmış Ak Parti söz konusu olsa bile sağlıklı bir iktidar ortaya çıkarmaya uygurî değildir"
 
Bahçeli daha öncede bu anlamda bazı tavırlar yine sergilemişti. Mesela Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında olduğu gibi.
 
İşte bizler bu tavırlan vurgulayalım ve takdir getirelim ki "kötü" örnek değil, "iyi" örnek prim yapsın, yerleşsin ve gelenek halini alsın.
 
Peki, onun bu tavrını takdir etmeyenler olabilir mi? Ebette olabilir ama bir kesim var ki Sayın Bahçelinin bu tavrından oldukça rahatsız.
 
Özelliklede Ülkücü Gençliği Sokak hareketlerinden ve mafyavari oluşumlardan titizlikle koruduğu için son derece muzdarip.
 
Çünkü bu sayede ülkede iç savaş çıkmıyor; buda siyaseti askıya almak isteyenlere bahane bırakmıyor.
 
Evvela kasetler yoluyla başlayan çirkin saldın, öğreniyoruz-ki artık fiili saldın ve suikast aşamasına kadar cür'et kazanmış.
 
Kendilerini "Türk intikam Birliği Teşkilatı Direniş Hareketi" olarak niteleyen bir örgüt yakalandı. Örgütün lideri Ankara'da oturan bir devlet görevlisi. Bu kişi çevresine kendisini üst düzey komutan olarak tanıtıyormuş.
 
Örgütün tasarladığı pek çok suikast saldırısı içerisinde Sayın Bahçeli'ye yönelik infaz planlan da ortaya çıkmış. Çünkü Bahçeli güya Ülkücü hareketi frenliyormuş.
 
Açıkçası ülkede yeterince kan akmıyormuş.
 
Ve bu örgüt internet üzerinden yaptığı propagandada ne diyormuş, biliyor musunuz?
"Kan kokacak ortalık... Buram buram kan!"
 
Ben Sayın Bahçeli'ye çocuklarımın ve ülkemin geleceği için gösterdiği bu basiretli tavrından dolayı teşekkür ederken, ellerimi açıp Alemlerin Rabbine şöyle dua etmek istiyorum.
 
"Allah'ım!.. Bu kan içici zalimlere, alçak canavarlara sen fırsat verme"