Hükümet ve HDP kanadından “silahlara veda” çağrısı yapıldı. İnanın bazı kesimler bundan ziyadesiyle meyus durumdalar.
            Hele Abdullah Öcalan “otuz yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürmek ve demokratik çözüme ulaştırmak için PKK’yı bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum” dedi ya, üzüntülerinden kahroldular.
            Çünkü onlar barış içeren, çatışmasızlığı çağrıştıran sözleri değil, savaşı kışkırtan cümlelerin sıralanmasını istiyorlardı.
            Mesela: ‘Bir Kürt Dünyaya bedeldir’ gibi.
            Yahut: ‘Son terörist yok oluncaya kadar savaşa devam’ gibi!
            Böylece, köhne ideolojilerinin teyit edildiğini, yaşadığını, onandığını hissedeceklerdi. Ama olmadı... Olmadı çünkü zaman onları törpüleyerek işliyor.
            Hegel’den mülhem,  her zamanın bir ruhu olduğu görüşünü bende kabul ederim. Zamana mühür vuran, onu niteleyen adeta bir misyona evrilten bir ruh. İşte bu ruh değişiyor. Zamanın geçen her anı ile birlikte, kararan gün biraz daha ağarıyor. Ümmetin üzerindeki kara bulutların kasveti biraz daha gevşiyor.
            Barış için yapılan açıklamanın tarihine bir bakınız: 28 Şubat... Çok enteresan değil mi? Bir zamanların 28 Şubatıyla bu 28 Şubatın ruhunun aynı olduğu söylenebilir mi? Yahut ruhsuz oldukları.
            Bin yıl sürecek diyen bedbahtların kulakları çınlasın.
            Ah o cihan savaşı yok mu o cihan savaşı!  İslam âlemini cetvel mahsulü aptal sınırlarla bölen, böylece gücünü ve iradesini sınırlayan, o cihan savaşı. Amaç belli: Petrol... Batı enerjinin kaynağına çöreklensin ki ilişkileri denetleyebilsin. Böylece dünyaya hâkim olabilsin.
Lakin dedik ya, artık zamanın ruhu değişiyor.
Bu ruhtan nasibini alamayanlar şimdi ne diyecekler? Elbette ‘silahları zinhar bırakmayın, birbirinizi daha bir iştahla öldürün’ diyemezler. Meramlarını daha rafine, daha kabul edilebilir bir kılıf içerisinde zerk edecekler, hem de canhıraş bir üslupla:“Vatan bölünüyor”
Hadi oradan!
Yarım asrı geçen hayatım boyunca hep korkutulmaya çalışıldım.
“Komünizm gelecek seni ham yapacak!” Yahut: “İrtica hortladı şeriat kapıda”  Günümüzün modası: “Bölücülerle hainler anlaştı, vatan bölünüyor”  gibi.
Ama artık yeter! Biliyorum ki tek dertleri çıkar. Çıkarları da Batı cephesinin çıkarları ile örtüşmüş vaziyette. Yanlış söyledim, örtüşmüş değil, kemik mesabesinde.
Onlara Batı’nın Sözcüsü olmak şeref olarak yetiyor da artıyor bile. Ülkelerinin geleceğini karartmışlar, yöneticilerine hain damgası vurmuşlar, önemli mi? Varsa yoksa Batı’ya şirin görünmek, Batı’nın borazanlığını yapmak.
Bu uğurda dekolte giyinmeyi mini etekle gezmeyi fikriyatları adına bir can simidi olarak görüyorlar. Hem de “inadına” nitelemesi eşliğinde. Bu kafa anaların acısından ne anlar?
Ama artık inandırıcı değiller. İŞID ne kadar İslami ise bunlar da o kadar vatansever. Elbette kandırılmış olanları müstesna, ama onlarda biraz gözlerini açsınlar canım.
Ben şunu bilir ve şunu söylerim: Batı Türkiye’de istikrarsızlık ister. Diğer İslam ülkelerinde ise tam tersini;yani istikrarı. Zira petrol ve doğal gaz olan ülkelerde istikrar önemlidir. Lakin bir şartla: Batı yanlısı zorbalar başta olmak kaydıyla.
Biz niçin yıllar boyunca hep birbirimizi boğazladık? Kamplara ayrılıp birbirimize düşmanca baktık? Sağcı-solcu; laik-İslamcı; Kürt-Türk diye gerilip huzurlu günlere hasret yaşadık? Türkiye’de İstikrarsızlık yaşansın diye. Neden?  Açık değil mi, Türkiye diğer İslam ülkelerini etrafına toplarsa Batı ne yapar?
Adamlar  boşuna kafalarını Hilafete takmadılar herhalde!
Gel gör ki zamanın ruhu harekete geçti ve Arap baharı denilen olay yaşandı. İpler Batı’nın elinden kaçmaya başladı, o zaman Batı bu ülkelerde de istikrarsızlık kartını oynadı. Bunun en güzel hasadı da Mısır’ın Sisi’si.
Oysa Sisi, Batı’nın dünyaya pompaladığı ne kadar değer varsa hepsinin cellâdı. Ne gam! O değerler de zaten Batı’nın çıkarları için tedavüle sokulmuyor mu? Bir ülkede demokrasi Batı yanlılarını iktidara getiriyorsa önemli, karşıtların güçlendiriyorsa derdest edilip hemen rafa kaldırılmalı.
Osmanlı nüvesi Türkiye ise  başına sarılan bir musibet ile her dem meşgul edilmeli. Edilmeli ki kendisinden gayrısıyla ilgilenemesin. Dünya da Batı için değneksiz bir köy olsun.
Ama ne çare... Zamanın ruhu değişiyor. Artık silahlara veda konuşuluyor.
Ne orada Sisi’ler  ve ne de burada  Barış düşmanları zamanı tersine akıtabilir. Ok yaydan çıktı bir kere...
İnadına Barış diye Türk ve Kürtlerin kalbi müştereken çarpıyor.
Evet! İnadına Barış!