30 Mayıs günlü “Sözcü” gazetesini gördünüz mü bilmiyorum?

            Ben gördüm ve öfkeden deliye döndüm!

            Neden mi? Huzurumuzun temeline dinamit koyma girişiminde bulunduğu için.

            Ülkemde barış rüzgârları estiğinden beri en şedit şekilde savaşın borazanlığını yapan gazete kirli amacına ulaşamadı. Barış süreci Allaha şükür ki aksamadan devam ediyor.

            Lakin dedim ya,  birileri bundan rahatsız. Onlar istiyor ki bu ülkede insanlar bir birini öldürsün, kitleler birbirine düşman olsun, toplumda huzur değil gerginlik hâkim olsun.

            Olsunda nasıl olursa olsun! Madem Türk- Kürt savaşı çıkmadı,  mademki dindar kitleler devlet ile barışıp laik- dindar savaşı çıkmadı bizde o zaman Alevi- Sünni savaşı çıkarız diyorlar.

            Hem de konjonktüre daha uygun olarak. Dikkat ederseniz Suriye’deki olaylar nedeniyle egemen güçler bir mezhep savaşı çıkarmayı hedefliyor. Amaç belli: Ortadoğu’da, İslam dünyasında ve Türk Dünyasında, Türkiye’nin önderlik edecek pozisyonunu kaybetmesi. Müslümanlar arasında birlik olmasın, böylece kaynakları rahatça sömürülsün.

            Dünyanın Ahlaksız müstekbir güçleri böyle düşünüyor.

            Gelelim gazeteye. Aydınlık gazetesinin Antalya kitap fuarında açmış olduğu stantta görevli bir kişi, Sözcü gazetesinin sahibinin “ışık evler” den yetiştiğini, yani Fethullah Hocanın talebeleri tarafından muhalefeti de kontrol etmek amacıyla çıkarıldığını anlatılıyordu. Hatta bu konuda Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar’ın bir yazısı olduğunu söylüyordu.

            Ben evvela inanmadım. Fakat internete girip “sözcü ışık evler”  gibi anahtar kelimeleri yazınca bu konuda fazlasıyla yazışmanın olduğunu gördüm.

            Gelelim beni öfkeden çıldırtan 30 Mayıs günlü gazete nüshasına:

            Her zaman ki gibi büyük puntolarla bir başlık atılmış : “Osmanlı’nın temeli atıldı”

            Görür görmez gazeteyi elime aldım. Devlet-i âli Osmanlıya karşı muhabbetim beni harekete geçirmişti. Merakla başlığın devamını okudum.  “Türkiye Cumhuriyetinin ruhuna El Fatiha”

            Allah Allah! Neden Türkiye Cumhuriyetin ruhuna El Fatiha denilmiş biliyor musunuz? Kelimesi kelimesine aktarayım : “ 3’üncü köprüye imamlı, dualı, mehterli tören yapıldı. Fethin 560’ıncı yıl dönümünde laik Türkiye gitti, Şeriatla yönetilen Osmanlı hortlatıldı”

            Allah’ım! Bu ne iflah olmaz İslam düşmanlığı.

            Köprü temeli atılması bir hizmet;  İmamdan, mehterden ben hiç rahatsız değilim. Fethin 560. Yıl dönümü başım gözüm üstüne. Gelelim Osmanlıya, dedim ya Osmanlı ile hiçbir alıp veremediğim olmadığı gibi milletimin şerefli bir geçmişi. Bu milletin ve müşterek tarihin evladı olarak Osmanlı kalbimin içerisinde gümbür gümbür her daim atar... Osmanlı deyince hortlak görmüşe dönenlerse beni hiç ilgilendirmiyor.

            İşin en kötü ve tuzak dolu kısmı başlığın hemen altına mayınlanmış. Yeni köprünün ismi Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim Han’ın isminin verilmesi üzerine kin ve nefret dolu masa başı bir haber üretilmiş.

           

            Alevileri katleden padişah olarak anılıyor... Yavuz Sultan ismi Aleviler’i kızdırdı. Hemen bitişiğine de Sultanın heybetli resmi yerleştirilmiş.

            Yuh!

            Tamam, Hükümete muhalefet yapılabilir, buna bir diyeceğim yok. Ve beni fazlaca da ilgilendirmiyor. Yine de demeden edemeyeceğim. Böyle bir muhalefet dost başına. Zira bu denli abartılı ve mantıksız muhalefet tam aksi bir netice doğurur.

            Ama Alevileri kışkırtmanın gereği ne? Bu ülke Çorum, Maraş ve Sivas kışkırtmalarında acı dolu günler yaşanmadı mı?

 Bu ülkede iç savaş çıkarılarak neyi koruyacaksınız? Sinsice her ne muhafaza edilmek isteniyor ve ne amaçlanıyorsa Allah onun hasmı olsun yok etsin, başımızdan def etsin.

            Çünkü hiçbir şey “barış “kadar bizler için zorunlu anlam taşımıyor.

            Sünniler ve Aleviler. Küresel boyutta oynanan bu oyunu bozun ve sevgi ile bir birinizi kucaklayın.

            Barışı istemeyenler, darbeci sever savaş kışkırtıcıları, varsın çatlarsa çatlasın.