İslami düşünce üzerine son yıllarda okumuş olduğum en verimli kitap Taha Câbir el-Alvâni tarafından kaleme alınan “İslâm Düşüncesinin bugünkü meseleleri” isimli kitabı.

Yazar “Bugünkü Batı Medeniyetinin Arka Planı ve Belirgin Vasıfları” şeklindeki alt başlığında, günümüz hakim medeniyetinin eski  ‘Yunan’ ve ‘Roma’ ile olan bağlarını vurguladıktan sonra beni düşüncelere sevk eden şöyle bir cümle kuruyordu:“ Yunan ve Roma Medeniyetleri Putperest idi”

İşte bütün mesele buradaydı. İddiacısı olduğumuz Medeniyetimiz ile Batı medeniyeti arasındaki temel fark burada yatıyordu. Onlar Putperest bir birikimin temsilcisi idiler, biz ise İslam’ın.

Elbette ki bu itirazımız Batı medeniyetinin insanlık alemine kazandırmış olduğu değer ve aletlerin inkarı anlamında değildir; fakat altı çizilmesi gereken bu hususta öyle hatır için görmezden gelinecek cesamette ve önemde de değildir. Çünkü bu gelenek ile hem en büyük bir nankörlük icra edilmekte ve hem de insanlığa büyük bir acı çektirilmektedir.

Peki, nedir putperestlik? Evvela peşinen şu hususu ortaya koyalım: Putperestlik ne insanların akıl yokluğu ile izah edilecek bir vakıadır ve nede geçmişte yaşanmış ve bitmiş bir olay. Çünkü Putperestlik basitçe dağdan taşı alarak şehrin göbeğine dikmek ile sınırlı bir olay değildir. Bilakis arkasında hayata dair bir felsefe barındıran yaşam biçimidir. Dolayısıyla insanın insanla, tabiatla ve toplumla olan ilişkileri bağlamında kurallar oluşturur. Bu kurallar zamanla toplum içersinde sosyal gerçeklik haline gelip insanları kendine mecbur eder. Böylece akla bir format atarak kendisine uygun bir “oluşmuş” akıl meydana getirir.

Konumuza daha iyi vakıf olabilmek için aynı soruyu değiştirerek ve peşi sıra tekrar soralım. Peki, nasıl bir şeydir bu putperestlik? Puta tapmak hadisesidir. Put ne ile yapılır? El ile. ‘El’ hangi anlama işarettir? Güce.  Gücün sahibi kimdir? İnsan. Güç ne işe yarar? Ezer. Kimi: insanı tıpkı bir böceği ezer gibi. Başka? Tabiatı… Tekrarlarsak put, gücü temsil eden ‘el’ ile imal edilir ve “el”in sahibi de insandır. İnsan eli ile putunu yapar ve tapar. O zaman putperestliğin tanrısı kimdir? İnsan, ilahlaşan insan, tanrısallaşmış  ‘Ben’.

Yıllarca Putçu Firavun ve kavmi tarafından ezilen ve köle olarak kullanılan İsrail oğullarının Hz. Musa önderliğindeki çıkışlarında önlerinde yarılan Kızıldeniz’den geçtikten sonra arkalarında boğulan Firavun ve ordusunu bırakıp karşı sahile geçerek selamete ulaştıklarında Peygamberlerinden talep ettikleri ilk şey ne idi?

“Ey Musa! Onların Tanrıları gibi sende bize bir Tanrı yapsana”(Araf 138)

Evet, “yap” sana… Yap; ellerinle yap. Tıpkı Fir’avun gibi. Gücü temsilen, bizleri temsilen, kavmimizi temsilen bir ‘put’ yap… Bir Peygamberden belki hiçbir zaman istenmeyecek bir şey “put” yapmak. Ne büyük bir yüzsüzlük değil mi? Evet ama altında yatan psikolojiyi anlayalım ki Musa Peygamber neyi tedavi için görevlendirilmiş daha iyi kavrayalım. Altında yatan gerçek “güç” sahibi olduğu hissini tadabilmek arzusu; evvela elleriyle tanrı/put yapacak sonra o puta tapacak, dolayısıyla kendine/kavmine tapmış olacak, tıpkı firavun gibi.

Dikkat, zaten Firavun isim değil, bir sıfattır.

Musa Peygamber Tur Dağındadır. Hukukun evrensel kaideleri olan “On emir” levhalar halinde Allah tarafından kendisine verilmektedir. Yani artık “firavun” hukuku değil, “İslam” yani barışın ve sadece O’na teslimiyetin hukuku ihdas edilecektir ki, dağdan inen Peygamber korkunç bir manzara ile karşılaşır:

İsrail oğulları yanında getirdikleri altınları eriterek tapınmak için bir buzağı yapmışlardır.

 Onlar ki kaçıp Mısır’dan çıkmışlar, yanlarında ki altına ileride çok muhtaç olabilecek olmalarına rağmen eritip put yapıyorlar. Demek ki ruhsal olarak en çok puta veya güçlü olmaya ihtiyaç hissediyorlar.

Aslında onlar hasta olan ruhlarını tatmin cihetini seçerek o altınları en önemli bir ihtiyaçlarında kullandıklarını sanıyorlar.Ve böylece hasta ruhlarının tedavisine değil tatmini cihetine gitmiş oluyorlar.

Lütfen yine dikkat: Aynı zamanda altın da gücün simgesidir. Taştan, alçıdan değil, putlarını altından yapmak suretiyle katmerli olarak gücün şehvetini tadıyorlar.

Üstelik bu heykelin orasına burasına delikler açmak suretiyle esen rüzgar vasıtasıyla böğürtüyorlar. Allah aşkına bir daha dikkat.  ‘Konuşmak’ değil ‘böğürmek’ ; işte budur,Kur’an’ın bize bildirdiğine göre putun hissesine düşen.

Konuşursa insanların susması gerekir, yani itaat etmesi, tıpkı Allah’ın konuştuğu durumlarda insanlara düşenin susmak olduğu gibi. Onun için put böğürür ki onun adına konuşan önderler, yasa koyucular, ideologlar ve rahipler olsun.

Peki ya kitleler? Onlarda böğürsün modern deyimiyle slogan atsın. Kısacası düşünmesin; ulularının, önderlerinin her konuşması ardından kalabalık halinde slogan patlatsın, açıkçası böğürsün. Böylece de kendinde bir güç vehmetsin.

Hay Allah! Batı medeniyeti ile başlayıp nerelere geldik değil mi?

Günümüze gelebilmek için zaman içerisinde yolculuğumuza devam edelim inşallah.