a                                                                           

Bu satırları yazdığım günün gecesini “Berat Kandili” olarak ihya edeceğiz.

Berat: Aklanmak demek… Bir işle ilgisi bulunmamak, temiz ve arı olmak demek… Bir davadan temizlenerek çıkmak demek…

Bizden bu günü ve gecesini en iyi şekilde değerlendirmemiz isteniyor.

Tabii bu, yıllın bütün gününü Allah’tan uzak geçirip sadece bir gün onunla olmak anlamında değil.

Zira böylesi bir düşünce son derece “modern” bir tavır almak olurdu. Tam bir kapitalistçe düşünme olurdu. Tüketmek; bir gecede “merhameti”, “affı” satın alıp tüketmek… Sonrada gelecek günleri nefsinin doğrultusunda tüketmek. Ta ki bir dahaki merhameti satın alacağın güne kadar.

Kısacası hayatı tüketmek! Hayatı tüketilecek bir “meta” olarak görmek.

Oysa hayat yaşanacak bir imkân. Bize bizim haberimiz olmadan, daha da ötesi fikrimiz dahi alınmadan sunulan bir imkân.

Lakin çetin bir imkân… Hesabı kitabı olan , sonunda sorgusu olan bir imkân!

Bu imkânı değerlendirirken bence evvela sığınacağız.

Kime? Elbette ki bu imkânı bizlere sunan Rabbimize!

Bize bu hayatı bahşedip daha mükemmeline geçebilmek için imkân olarak sunan Rabbimize.

Önemine binaen yeniden tekrarlıyorum: “Sığınacağız”

Çünkü işimiz O’nun adaletine kalır ise vay gelmiş demektir başımıza.

Çünkü yaptıklarımızın karşılığını adilce alacak olursak mahvoluruz. Zira bizler bu neticeyi hak eden bir amel içerisindeyiz.

Evet, O Adildir; Adaleti şaşmaz; ama aynı zamanda Rahman ve Rahim’dir de.

Yani o “merhamet” sahibidir.

O’nun adaletinden yine O’nun merhametine sığınacağız…

Diğer bir ifadeyle: O’ndan yine O’na sığınacağız.

Bunun içinde O diyor ki: Şahit ol. Neye? O’ndan başka “İlah” olmadığına!

Aman ha! Allahtan başka Allah yok değil şahitlik yapacağımız konu.Zaten o belli bir hakikat.

Biz Allahtan başka “ilah” olmadığına şahitlik edeceğiz.

Daha açık bir ifadeyle yeryüzünde bulunan bütün sahte ilahları elimizin tersiyle iteceğiz. “Lailahe” diyeceğiz.

Böylece özgürleşeceğiz... Bütün yeryüzü kaynaklı bizleri esir almak isteyen zalimlerden, mütekebbirlerden, fasıklardan ve ideolojilerinden beri olduğumuzu ilan edeceğiz.

Yaşadığımız bu özgürlüğün esrik halini atlattıktan sonra bütün gönlümüz, kalbimiz ve kafamızla “illallah” diyeceğiz.

Sadece “Allah” diyeceğiz. Bir tek ilah odur diyeceğiz. Olympos dağında oturan bütün sahte ilahlara arkamızı döneceğiz.

Daha sonra ellerimizi açıp O’na dua edeceğiz.

Fatiha suresinde bize bildirilen:”Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz” dirayetiyle af dileyeceğiz.

Sonrada hayatımızı şu düstur altında yaşamaya gayret edeceğiz: Yeryüzünde pek çok sahte ilahlar ve putlar var. Ben bunları reddetmek ve sadece ilahlık sıfatını O’na vermek için gönderildim.

Peki, bu ilahların sahtesinin gerçek âlemde bir hükmü var mı?

Asla! Hani yaşadığımız hayata bir imkân dedik ya; ,işte bu imkân içeririnde kendimize ilahlar ve putlar edinme ihtimalide var.

Bu bireysel planda olabileceği gibi kolektifte olabilir. Fakat netice aynıdır. İmkânı kullanırken yanılmak, kendini kandırmak... Bir ideoloji oluşturup rüzgârına kapılmak!

Ancak dış dünyanın gerçekliğinden kopmak... Çünkü dış dünyanın tek bir ilahı var: Allah.

Diğerleri yine Kur’an’ın bildirdiğine göre aramızda “ kuru isimler” koymak hali... Cehenneme taşınan patika yol, yani.

Allah’ım: Bilirim ve bildiririm ki senden başka ilah yok ve Muhammet senin önce kulun sonrada Resul’ün.

Bu mübarek gece yüzsuyu hürmetine O hepimize acısın ve rahmetine cümlemizigark etsin,inşallah.