Bilinçlilik veya bilinçsizlik dilimize pelesenk yapıp bir türlü içini doldurmak için gayret göstermediğimiz kavramlardan olduğunu sanki fark etmiyoruz.

Herkes bilinçli olmak veya bilinçli konuşmak, hareket etmek gibi sözler kullandığı halde bir türlü içini dolduramaması da çok garip bir anlam örgüsü içine girmeye çalışarak, kavramın dışında kalmaya kendimizi mahkum ettiğimiz bir anlayıştır.

Birbirimize sorup sonrasında cevap almak istediğimiz konular aslında algılarımız içindeki kavramlarla ifade edilemediği veya düşündüklerimiz hayat pratiği içinde uygulayamaz hale geldiği zaman; bilinçsizliğin fiilen varlığı olan ama fark edilmediğinden dolayı eksikliği hissedilmeyen bir kavram hali oluşturduğu da apaçık bir durumdur.

İnsanın kendini fark ederek, önce kendine, sonra da çevresindeki her şeye ve rabbine karşı sorumluluğunu bilmesini bilinç olarak algılıyorsak; bu noktada kendimize sormamız gereken şey, kendinin hayat içinde bulunduğu noktayı tespit ederek başka şeylere karşı ne kadar uzak veya yakın olduğuna göre değerlendirmeye çalıştığı yeni bir konum tespiti olabilmelidir.

Soruların cevaplarını aramak aslında insan aklının asıl imkanları içinde olduğu halde aklın kullanımının askıya alınmasından dolayı yapılacak tüm işler geride kalmaya ve zaman içinde artık kullanılmamaktan doğan tembellikle başkası tarafından yönetilmeye doğru bir eğilim gösterecektir.

Allah ile ilgili ilişkilerin tümünde bilinç çok önemlidir.

İbadette, iman da mutlaka aklı kullanarak, bilinçle ve iradeli bir şekilde yapılmakla, ancak Allah tarafından karşılığı verilecek bir iş yapılmış olur.

Bilinçsizce yapılan davranışlar ve konuşmalar Allah tarafından karşılık bulacakmış gibi bir tavırla ilgi görse de; Allah tarafından karşılık bulması mümkün olmayan boşa çıkmış işler arasında değerlendirilecektir.

Allah’ la ilişkilerde bilincin olabilmesi; kulun Allah ile iletişimi sağlayacak kanalları açık tutması ve bilgi edinmenin arkasından yorumlayabilen bir akılla kulluğunu ifade edebilmesi gerekmektedir.

Kul olmak bilinç istediği gibi, bilincin devamlı bir hesaba çekilme halini, vahiyle tekrar bilgileri yenilenen ve gözetim altında tutulan kul olmayı refleks haline getirmek gerekecektir.

Gözeten ve bilen Allah’tır. O her istediği kuluna, kulunun isteklerine göre bir yol açar ve kulunun kendi isteği karşısında sorumluluk altına girebileceği işler yapmasını yine kulundan ister.

Bilinçli kul rabbinin göndermiş olduğu ve elçisinin açıklayıp uyguladığı hayat tarzıyla ancak kalbini ve hayatını şekillendirebilir.

Kalbin ve hayatın şekillenmesi ancak bilen insanın kendini vahye teslim edip, elçisinin gösterdiği şekle yani sünnete uymasıyla asıl yolunu bulmuş olur.

Hayatın şekillenmesi katıksız iyiliklerin yani Allah tarafından belirlenen iyiliklerin oluşumuyla ancak asli yerini bulacaktır. çünkü her şeyi yaratan Allah indirdiği kitap ve görevlendirdiği elçisiyle sadece yarattıkları için iyiliği murat eder.

İyilik hali dünyada iken davranış ve anlayışların Allah tarafından belirlenen standartlarda olmasıyla kıyamet sonrasında iyiliğe dönüşmesi mümkündür.

İyilikler; konuşulan değil ama mutlaka hayatı şekillendiren prensiplerin doğru kaynaktan beslenmesiyle ortaya çıkar.

Dünyadayken melekler kadar iyilikle davranmayı bilenler, öldükten sonrada mutlaka iyilikle melekler tarafından karşılanacaklar ve dünyadaki iyiliklerinin yani Salih amellerinin karşılığı olarak cennetle ödülleneceklerdir.

Rabbimizde şöyle buyurur,

“ Ama Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" diye sorulduğunda, onlar: "Katıksız iyiliği!" diye cevap verirler. İyilikte devamlı olanlar bu dünyada iyilik bulacaklardır; böylelerinin öte dünyada tutacakları yurt çok daha hayırlı olacaktır. Ne güzel bir yurt, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yurdu!”

“ İçlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı ebedî mutluluk, esenlik bahçelerine girecekler ve orada gönüllerinin çektiği her şeyi bulabilecekler. Allah, Kendisine sorumluluk bilinciyle bağlananları işte böyle ödüllendirecektir.”

“Onlar ki, bir arınmışlık hali içindeyken melekler, "Size selâm olsun, (hayattayken) yaptıklarınızdan ötürü girin cennete!" diyerek canlarını alırlar.” (Nahl 16/30-32)