Bu çirkin ahtapotun diğer bir kolu medya dünyasındadır. Basın olmadan, hele hele kullanılmaya elverişli cinsten ve tek yönlü olmadan psikolojik harekâtın yürümeyeceği bellidir.
    Bin yıl sürecek denilen süreç, henüz on beş sene geçmesine rağmen sinesinde taşıdığı kepazelikler çoktan faş olmaya başladı bile… Halen daha devam da ediyor. Yeni yeni şeyler öğreniyoruz. Ama şahsım adına söylüyorum ki şaşırmıyorum. Geçenlerde Emin Çölaşan’ın o dönemde askerlere “ müdahale etmeyecek misiniz ?” şeklindeki soru sorduğu basında yer aldı.
    Bu kişi çıkarmış olduğu mevkute ile halen daha aynı misyonu büyük bir iştahla devam ettiriyor. Lakin bence beyhude bir çaba! Zira basın eskisi gibi tamamıyla “kullanılmaya elverişli” tıynette değil. Psikolojik harekâtı ters çevirecek yüreklilik ve kararlılıkta medya kuruluşları da var artık ülkemizde.
    Mehmet Ali Birant tarafından yapılan “Son Darbe 28 Şubat” belgeselinde konuşan Fikret Bila kendisini şöyle savunda: “Erbakan tankın üzerine çıktıda biz mi yazmadık?”
    Evet, siyasiler biraz daha cesur olabilir ve dik durabilirlerdi. Daha da önemlisi parlamenter sisteme yönelik tehlike karşısında daha duyarlı davranıp birlikte hareket edebilirlerdi. Bila bu konuda haklı; fakat bir an için diyelim ki Erbakan tankın üstüne çıkmış olsaydı acaba zamanının basını olayı nasıl ele alırdı?  Erbakan’ı demokrasi kahramanı mı yapar, yoksa askere kafa tutan ve “ülkeyi geren” bir meczup olarak mı tanıtırdı?
    Bence kullanılmayı meslek edinmiş medya tercihini ikinci ihtimal üzerinden yapardı.
    Ancak dediğim gibi siyasilerde dik durmalıydı. Askeri vesayet söz konusu olduğunda ‘aramızdaki ihtilaflar teferruattır’ demesini bilmelilerdi.
    Lakin bunu yapmadıkları gibi tam tersini yaptılar. Mesela dönemin hükümetinin düşürülmesinde sorumlulardan biri olan DYP milletvekili Ayseli Göksoy yine öğrendiğimize göre bırakalım baskı ile istifa etmeyi, bilakis Askeri bu konuda motive etmiş. Çevik Bir Paşaya “bir şeyler yapın” diyerek kışkırtmış.
    Bunu basına kendisinin vermiş olduğu, merdi Kıpti misali beyanatından öğrenmiş bulunuyoruz.
    Ahtapotun bir kolu da siyasiler üzerinden faaliyet yürütüyordu. Ama millet bunu her zaman engin sezgisi ile anlıyor ve onlara yapılan ilk seçimde esaslı bir sille aşk etmekten beri kalmıyordu.
    Mesela 12 Eylül darbesinden sonra, askerlerin Turgut Sunalp’a kurdurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi yerlerde sürünürken, rahmetli Özal’ın kurduğu parti tek başına iktidara gelmişti.
    Yine 28 Şubat sürecinin kafadar üç partisi, baraj altında kalmaktan kendisini kurtaramamıştı.
    Son olarak da Cumhurbaşkanlığı seçiminde tezgâha konulan 367 rezaletinde, tehditlerden çekinip, mevcudiyetlerinin ve meşruiyetlerinin kaynağı olan parlamentoya girmeyerek, milletin iradesine sırtını dönen Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu, Millet tarafından bir daha ayağa kalkmaya mecalleri kalmayacak şekilde siyaset sahnesinden silkeleniyorlardı.
    Evet, bütün bunları tesadüfle izah etmek mümkün değildi. Olan milletin iradesiydi ve bu irade her fırsatta, vesayete mütemayil siyasetçilerin cezalandırıldığı ve cezalandırılacağı şeklindeydi.
    Kısaca ahtapotun bu kolunu milletimiz kendisine verilen her fırsatta istikrarlı bir şekilde kesiyordu.
    Lakin ahtapotun en korkunç ve zalim kolu “iyi çocuklar”dan müteşekkil olanıydı. ABD ne zaman “bizim oğlanlar” a ihtiyaç hissetse, devreye işte bu iyi çocuklar çıkıyordu.
    “Bizim oğlanlar”, darbeye zemin hazırlamak için piyasaya iyi çocukları salıyordu. Hangi gayeyle?  ABD ve Batının âli menfaatlerini korumak ve kollamak için… İşbirliği için.
    Lütfen dikkat: Batının “ilkeleri” değil, “menfaatleri”…
    Sonra? Sonrası Gazi Mahallesi olaylarıydı; Maraş ve Çorum katliamlarıydı; Sivas’ta Madımak otelinde katledilenlerdi; Başbağlar’da kurşuna dizilenlerdi; binlerce faili meçhuldü, Malatya’da zalimce kesilen Hıristiyan din adamlarıydı…
    Ve kalleşçe arkadan vurulan, delik ayakkabısıyla soğuk kaldırımlar üzerine düşüp uzanan Hrant Dink cinayetiydi.
    Taraf gazetesine konuşan, cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal simit boğaca satan yoksul bir seyyar satıcı iken nasıl da askeri araçlara bindirilerek Trabzon İl Jandarma komutanlığında Albay Ali Öz ile görüştürüldüğünü,  “vatana millete hayırlı genç” diyerek sırtının sıvandığını ve Dink’i öldürmek için nasıl planlar yapıldığını anlatıyor.
    Daha önce bombaladığı McDonald’s eyleminden gözaltına alınınca Trabzon Terörle Mücadele Şube Müdürünce kendisine “bu memleketin senin gibi kahramanlara ihtiyacı var, seni en kısa zamanda çıkaracağız” denildiğini…
    Denilirken de diğer yetkililere kendisinin “iyi çocuk “ olarak tanıtıldığını anlatıyordu...