Bir gurup Kemalist genç İstanbul’da ele geçirdikleri iki Amerikan askerini hırpaladılar, birisinin başına zorla çuval geçirmeye çalıştılar. Belli ki geçmişte yaşanan bir olayın intikamını almayı amaçlıyorlardı. Yaşananlara açıklık getirmek niyetiyle birisi kameralar karşısında antiemperyalist bir nutuk irad ediyordu; İngilizce ifa edilen bu manifestoyu okuyan genç Amerikalıları ülkemizden kovmayı da ihmal etmedi.
            Askerlerin göz ifadelerinden korkudan ziyade şaşırdıkları açıkça seçilebiliyordu. Eylemciler sebebi oldukları nahoş görüntülere aldırmadan eylemlerine devam ettiler. Onlar yaptıklarıyla antiemperyalist bir duruş sergilediklerini sanıyorlardı.
            İyi niyetliydiler ama aldanıyorlardı; onları sokağa salan kafa tarafından iğfal edildiklerinin farkında değillerdi. Yaptıklarının antiemperyalizm ile uzaktan yakından hiçbir alakası yoktu.
            Antiemperyalizm: emperyalizm karşıtı demek; demek ki iş, evvela emperyalizmi tanımakla alakalı; tanımaktan da öte kodlarına varıncaya kadar işleyişini çözelim ki nasıl mücadele edebileceğimizin sırrına vakıf olabilelim.
            Emperyalizm toplumlar arası kurulan ilişki de taraflardan birinin, diğerine karşı soygun ve sömürüye varan boyutta üstünlük kurması hali. Yani evvela toplumlar arası bir ilişki olacak ve taraflardan biri bu ilişki üzerinde  denetim ve üstünlüğü ele geçirecek  bunu da diğer tarafın çıkarları aleyhine kullanacak.
            Kadimden beri toplumlar arasında ‘Tarih’ oluşturacak şekilde kurulan ilişkiler Doğu ile Batı toplumları arasında olmuştur. Bugünde böyledir. Tarih bu mücadelenin vuku bulmuş halinin anlatısıdır. Bu ilişkiler boyunca Batı medeniyetleri hep Doğu’ya muhtaç olmuş ve kurduğu ilişkiler vasıtasıyla ancak devamına olanak bulmuştur. Bu bağlamda tarihin cereyan ediş tarzı Batı toplumlarında farklı, Doğu toplumlarında farklı meydana gelmiştir.
            Yani köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum aşamaları ve bunlara tekabül eden ilk çağ, orta çağ ve yakın çağ kategorileri evrensel değil Batı toplumlarına has merhalelerdir. Bu oluşumların nedeni de Batının iç çelişkileri yanında Doğu’ya karşı almak zorunda kaldıkları pozisyonları nedeniyle vuku bulmuştur.
            Batı kendisi için son derece önemli olan Hindistan yolunun üzerinde Doğu’nun koruyucusu olan Osmanlı Devletini aşamayınca, arkasından dolaşmak ihtiyacını hissetmiştir. Çünkü Doğu-Batı ilişkilerinde denetim Osmanlının elindedir. Zaten ilişkiler hiçbir zaman kesilmemiş sadece denetim bazen Batının eline geçerken bazen de Doğunun eline geçmiştir. İlişkilerin denetimi kimin eline geçmişse dünyaya hâkim olan güç haliyle o taraf olmuştur.
            Bu nedenle açık denizlere açılan Batı sadece Osmanlının arkasından dolaşarak Hindistan’a ulaşmakla kalmamış, Amerika kıtası ve Afrika gibi diğer yeni yerleri keşfederek, buraların kimisini sömürmüş kimisinin halkını ise-Kızılderililer gibi- yok ederek kendi nüfus fazlasını göndermek suretiyle Avrupa’yı rahatlatmıştır. ABD gibi tam Batılılaşmış yerler bu şekilde varlık kazanmıştır.
            Kısaca Akdeniz ve Karadeniz önemini kaybedip okyanuslar ticarette önem kazanınca Osmanlının eli kolu bağlanmıştır. Batı rahatça sömürüsünü ifa etmiştir. Zira Osmanlı engeline takılmamakta dolayısıyla Doğu- Batı ilişkilerinde denetimi elinde tutmaktadır.
            O zaman şu rahatlıkla söylenebilir: kapitalizm Osmanlının Batı’nın soygunlarına engel olamaması halinin tabii bir tezahürüdür. Gidişatın farkına varan Sultan Abdülaziz Han fes, pantolon gibi ayrıntılarla uğraşmayıp Batı Emperyalizmini durdurmak için yepyeni donanma yaptırmış ise de merhum Baykan Sezer’in ifadesiyle “Batısever Mithat Paşa tarafından devrilerek Koca Osmanlı Donanması Haliç sularında çürütülmüştür”(Türk Sosyolojisinin Ana Hatları. Sf: 180.)
            Hindistan’ı sömüren İngiltere’nin en büyük endişesi ise Halifelik kurumudur. Bu kurum ya tamamen kendi denetimi altına geçmeli ya da kaldırılmalıdır.
            Çünkü Batı Osmanlının veya devamında oluşacak bir devletin elinde bulunacak böyle bir gücün, sömürgeleri altında olan Müslüman ülkeler yanında özellikle Petrol bölgesi olan Ortadoğu’da çıkarları için çok tehlikeli bulmaktadır.
            Doğu da Batı’ya karşı birliği sağlayan güç İslam birliğidir. “Cihat” mücadele ruhunu dinamik tutan bir faktördür. Bütün bunların farkında olan Batı kendi toplumsal sorunlarını bizlere ithal ederek kendi çözümlerini dayatmak suretiyle ilişkilerin denetimini tamamıyla eline almıştır.
            Denetim dün İngiltere’nin elinde iken günümüzde durum biraz farklıdır. İlişkilerin hâkimiyeti halen Batı’nın elindedir ama iç çekişmeleri nedeniyle İslam Coğrafyasında halen daha kan akmaya devam etmektedir. Başka bir ifadeyle bugün Ortadoğu’da ki hadiselerde taraflardan birisi “Osmanlı” değildir. Yaşanan Batı içi çekişme olup bu mücadelede Müslümanların zenginlikleri yağmalanmakla kalmayıp kanı da heba olmaktadır.
            Modernlik Kilisesinin Ruhbanları vasıtasıyla içerimize üflenen üç iksir/ideoloji halen daha hâkimiyet bayrağını dalgalandırmaktadır: Laiklik, ulusçuluk ve Batıcılık.
            Yani hareketlilik bizleri yanıltmasın henüz Doğu cephesinde değişen bir şey yok...Çakma  antiemperyalizmin  ile kaybedilecek vakit ise hiç yok.