İnsanın başına gelebilecek en ağır ve ayıplı bir hali normalmiş gibi içselleştiren zihinlere ve zihniyetlere bir şey diyeceğim yok ama bizim de bunu normal görmemizi bizden bekleyemezsiniz!

Türkiye’de çok şey değişmiş. 

Bizim ‘yüz kızartıcı’ bulduğumuz nice işler var ki, çoğu insanlar onu kişiliğine artı değer katan bir mendil gibi göğsünde takıyor. 

Biz, umumun ahlakı namına, bu saklı kalması gereken gayrı ahlaki hallerin üstünü örtemeye çalışırken, -çünkü insan nefis taşıyor ve nefis murdarı telkin eder; herkes için o hallere düşme ihtimali oluğundan kınamak doğru olmaz diye bakıyordum meseleye- meğer kraldan ziyade kralcılık yapıyormuşuz.  

Dikkat ediyorum, şu gayr-ı ahlaki halden dolayı yüzü kızarması gerekenlerden yüzü kızaran yok.  

Sanki Sayın Baykal çok normal bir iş yapmış da birileri onun o masum ve son derece(!) insani olan halini ahlaksız bir şeymiş gibi gösteriyor.  

Partililer bile, ‘böyle şey mi olur’ demek yerine “İnadına Baykal” diyerek aynı ahlaksızlığa iştirak ettiklerini göstermekten onur duyuyorlar adeta!.  

Hakikaten burası Türkiye mi?  

Ve bunlar, ataları Müslüman olan, bir zamanlar, bir kadının yüzündeki çarşafa el uzatıldı diye milli mücadele başlatan insanların çocukları mı? 

Yoksa bu taife hep vardı  da biz mi bilmiyorduk. ‘Bu memleketin yüzde doksan sekizi müslümandır’ beylik lafını ben Sayın Baykal’ın ağzından da işittim. 

Acaba kendisi de bu sayıya dahil mi? Dahil ise, yaptığı işin izahını hangi ilmihal kitabına veya tefsire uydurabiliyor ve kahraman edalarıyla ortaya çıkıyor?  

İnsanın başına gelebilecek en ağır ve ayıplı bir hali normalmiş gibi içselleştiren zihinlere ve zihniyetlere bir şey diyeceğim yok ama bizim de bunu normal görmemizi bizden bekleyemezsiniz! 

Yahu kardeşim, belki de eşi dostun olan bir zatın hanımı ile nahoş olan görüntülerin yayınlanıyor. Ve sen o hanımın siyasi kariyeri üzerinde otoritesin. O hanımın izzeti, ismeti, iffeti seni ilgilendirmiyorsa bari eşinin hakkına ve hukukuna saygı duy ve cidden perdelerin ardına gizlenip sus. 

Hayır! Çıkıyor ve diyor ki, “o kaseti çekeni bulun!” 

Allah Allah!. 

Arkadaş, yaptığın iş  bir kere meşru değil. İki; sen milletin önündeki ‘rol model’sin. Üç; bir siyasi lidersin. Dört; bugün meşruiyeti tartışılıyor olsa da siyasi bir misyonun temsilcisisin. Altı; kendin diyorsun ki ben de müslümanım! Ve hitap ettiğin insanlar, şu veya bu şekilde Kur’an ahkamını benimsemiş insanlar.  

Ya ben ne halt ettim diyerek yüzün kızaracağına “Beni bu gayrı meşru halimle kameraya çekeni bulun!” diyorsunuz.  

Demek ki o görüntülerdeki sizsiniz. Demek ki namusu size emanet edilen vekiliniz ile beraber olan sizdiniz! Bendeniz, sizin, “o ben değilim” dediğinizi hiç  duymadım. 

Peki Sayın Baykal, bir Müslüman olarak bu halinizi çok mu normal buluyorsunuz?  

Hadi diyelim, böyle bir şeyi, ‘TBMM’nin güldürükçüsü’ Kamer Genç gibi, siz de ‘çiçek sulamaktan’ ibaret bir eylem gibi görüyorsunuz. Ama insan biraz da olsa seçmeninin içinde bulunan kadınların onurundan utanır.  

Bırakınız mağdure hanımı! CHP’de bulunan şu bir yığın onurlu ve iffetli kadının yüzüne nasıl bakacaksınız bundan böyle? 

Bu bir tuzak da olsa, siz o tuzağa seve seve düşmüşsünüz. Öyle değil mi? 

Ben beklerdim ki Baykal, utanır, kenara çekilir ve kendisini unutturur. Çünkü ancak bu şekilde zinanın hışmından kurtulunabilir?  

Ama bakıyorum, çıkıyor diyor ki, ‘Bu iktidarın tuzağıdır!”   

Eyvallah, olabilir ki iktidar size tuzak kurdu. Peki sizi zorla mı o eve götürdüler? Ki duyduğumuza göre o evin kapısı da şifreli imiş, yani illa ki o evin kapısını size açan sizden emindir… 

İki, iktidar ne güçlü imiş ki kendisiyle beraber olduğun hanımı da ikna etmiş… Kendinizi kurtarmak için bir hanıma nasıl bu kadar ağır yükler yüklüyorsunuz?  

“O kamerayı oraya kim koyduysa bulun!” buyurmuşsunuz. Hay hay bulsunlar. Eşi koymuş olamaz mı? 

“O görüntüleri servis edeni bulsunlar!” buyurmuşsunuz. Hay hay bulsunlar!  

Peki, orada sizin ne işiniz var? Mademki tuzaktı bari dublörünüzü gönderseydiniz. Yahut da “o ben değilim dublörümdür” deseniz bu iktidarın tuzağıdır demekten daha inandırıcı olurdunuz! 

Siz o evde milletvekili olmasını sağladığınız bir hanımın misafiri idiniz. Sizi o hallere de iktidar mı düşürdü? 

Hayır hayır!  

İnsanın en büyük düşmanı ve tuzak kurucusu nefsidir. Siyasetin dev dalgalı büyük denizinde boğulsaydınız belki de alkış toplardınız milletten. Ama gidip ‘küçük deniz’de boğuldunuz. O yüzden kınayacaksanız kendinizi kınayın! 

Hatta deseydiniz ki, “Vallahi nefsimize uyduk Allah affetsin!” samimi söylüyorum belki millet sizi affederdi!  Ama siz konuştukça batıyorsunuz…. 

Yok, efendim iktidar tezgah kurmuş!  

Valla siyasette her şeyin meşru olduğunu, kanunun keyfe göre öyle de böyle de anlaşılabilir olduğunu millete siz, yani CHP’liler öğretti. Yakın tarihe bir seyahat edin, nice masum insanları düzen ve tuzak ile linç ettirdiğinizi görürsünüz.  

Derin devlet bile o zihniyetinizin eseridir. Düne kadar, onların tuzaklarıyla bir yığın masumu siz tarihe gömdünüz. E şimdi de kader adalet ediyor demek ki. Kendi kazdığınız kuyulara düşüyorsunuz. 

Sevgili Baykal, iktidara miktidara laf atmayı bırakın. Nefsinize dönün, ona bakın!  

Biz sizi, taaa Menderes’in yakasına yapıştığınız zamanlardan tanıyoruz; taşkınsızın, öfkelisiniz, özgürlüğe düşkünlüğünüzden(!) dolayı içinizdeki büyük denizin coşkularına da söz geçiremiyorsunuz. Bari küçük denizlerin coşkusuna karşı koyun ki, memleket yeni tuzaklarla çalkalanmasın! 

Siyasi misyonunuzu başka şeylerle tazeleyin!

M.Ali Bulut