Türkiye’nin, yıllardır enerjisini boşa akıtan bir sorunu, bir çırpıda halledildi.

            Meclise gelen dört vekil kadın başörtüleri ile genel kurula girdi.

            Ve görüldü ki kıyamet kopmadı, tıpkı Kürtçe yayın yapan TRT kanalının açılması gibi;  sadece olması gereken oldu, o kadar.

            Bayan vekiller evvela Hacca gitmişler dönüşlerinde şahsi tercihleri ile tesettüre girmişlerdi. Yapılması gereken onların bu seçimlerine saygı göstermek olmalıydı, nitekim oldu da.

            Mecliste konuşan MHP Milletvekili Ruhsar Demirel her kritik durumda, partisinin takındığı olumlu tavrını tekrarladı. Demirel konuşmasında kadın milletvekillerine “mobbing” yapıldığını söyledi ve “inançlarına göre giyinen hanımların nasıl giyindikleri kimi ilgilendirir?” diye de sordu.

            Mobbing: Psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme... Yıllardır gencecik kızlarımıza bütün bunlar uygulanmadı mı? İkna odalarında şahsiyetleri rencide edilmedi mi? Üniversite kapılarından döndürülmediler mi?

            Evladını askere gönderen analara Orduevlerinde yasak konulmadı mı?

            Başı örtülü diye Merve Kavakçının, yani bir Milletvekilinin evine bir Savcı tarafından baskın yapılıp kapısı kırılmaya çalışılmadı mı?

            Ne iğrenç günlerdi, yarabbi!

            BDP Gurup Başkanvekili Pervin Buldan’da doğrusu tarihe geçecek şeyler söyledi. “Bugün bu çatı altında ikinci bir Merve Kavakçı olayı yaşanmadığı için grupları ve siyasi partileri kutluyorum” dedi.

            Hakkını yememek lazım CHP’de bizleri şaşırttı. Muharrem İnce’nin konuşurken “başörtülü bacım” demesi çok güzel bir sahneydi.

            Fakat CHP Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın üzerinde bayrak ve Atatürk basılı tişörtle meclise gelip aklı sıra protesto etmesi beni gülümsetti. Hani bazı filmlerde korkan kişiler evlerine sarımsak asarlar ya, aklıma nedense o sahneler geliverdi.

            Sırrı Sakık’ın Genel Kurul’da masasının üstüne Merve Kavakçı’nın fotoğrafını koyması ile Merve Kavakçı’nın “hak geldi batıl zail oldu” sözü adeta bir bütünü oluşturuyor gibiydi. Sayın Kavakçı, yaşananları en güzel şekilde izah ediyordu, okuduğu bu ayetle.

            Evet, ayağımıza bağ olan bir ulusalcı Kemalist zincir daha nihayet kırılmıştı.

            Bu uğurda içi boş ne nutuklar atılmadı ve ne kadar pervasızca tehditler savrulmadı ki? Her şey anlamsız bir yasak içindi.

            Başörtüsünü “siyasi sembol” diye göstererek, Etyen Mahçupyan’ın ifadesiyle dindar kitle blok halinde siyasetin dışında tutulmaya çalışılmıştı. Bu, toplumun bir kesiminin yine bir kesimi tarafından zorla oyun sahasının dışarısına sürülmesi idi. İş bununla da kalmamış tesettürün erkek egemen bir dünyanın tezahürü olduğu iddia edilerek kadınların baskı altında başlarını örttüğü ileri sürülmüştü. Utanmadan birçok kadın töhmet altında bulundurulmuş ve aşağılanmıştı. Tabii ki erkeklerde! Hâlbuki tesettür hanımların bireysel tercihi idi; dini yaşama ve hayatlarına tatbik etme biçimleriydi. Buna kimsenin burnunu sokmaya ne hakkı vardı ve nede hukuki bir gerekçesi.

            Milleti anlamsız yere kutuplaştırarak kavga çıkarmanın bazılarının işine yarasa bile anlamsızlığı toplumun geniş kesimlerince anlaşılıyor olması geleceğimiz için büyük bir rahmet kapısı olsa gerek.

            Darısı diğer kavga konularımızın başına! Allah geçtiğimiz barış sürecini de muvaffak kılsın, inşallah!

            Bu ülkenin gençleri artık ölmesin, inşallah!

            Haa! Bu arada ben geçen hafta İstanbul’daydım. Cumhuriyet Bayramında Marmaray’ın açılması güzel bir olaydı. Normal, tehditsiz, lüzumsuz nutuk içermeyen bir bayramın yaşanması da ayrıca sevindiriciydi.

            İstanbul Üsküdar’da, iki kıtayı deniz altından bağlayan Marmaray açılıyordu.

             Diğer yerde ise Ulusalcı ve Kemalistler de fener alayı yapıyorlardı.

                   Nede olsa nostaljide gerekti, öyle değil mi?