Hatırlanacak olursa, Şalcı Bacının aleyhine toplanmış hayli delil (!) bulunmaktadır. Zira kendisi malzeme almak için Hacı Galip Efendinin dükkânına uğramış,  dönüşte Erzincanlı Demirci Ethem Usta ve Manav Hacı Ali ile göz göze gelip selamlaşmıştır.

 Manav Hacı Arif onu dükkânına çağırarak çay ısmarlamıştır.

            Keza aynı gün tanımadığı iki hafiye karşısına çıkınca dul bir kadın olarak korkmuş elini kamasına atmıştır.

            Son olarak ta olay günü takunyasını askerlere doğru fırlatmak suretiyle hükümet ve şapka aleyhine affedilmez bir suç(!)  işlemiştir.

            Şalcı Bacı kendisine yöneltilen bütün sorulara cevap verse de işlemiş olduğu “ takunya” eylemi (!) hakkında hiçbir izah getirememektedir.

            Çünkü işin aslını söylese karşısındaki zalimlerin oğlunu yakalayıp asacaklarını bilmektedir. Kendisi nasıl olsa kadındır. Bir kadının asılmayacağını hele hele şapka gibi son derece komik bir gerekçe ile asla asılmayacağını zannetmektedir.

            Bu nedenle takunya hususunda susar ve bir cevap vermez.(171)

            Kısa bir süre sonra yanıldığını anlar ve kendisine idam edileceği bildirilir.

            İdama götürülürken,  Erzurum da Taş Ambarlar, Kemerciler, Erzincan Kapısı ve Gürcü Kapısında kurulan darağaçlarında birçok kişi asılmaktadır. Her biri İstiklal Savaşı Gazisi ve Ermenilere karşı mücadele vermiş olan, hatta Erzurum kongresine iştirak etmiş olan kahramanların hayatına son verilmektedir.

            Şalcı Bacı idam edileceği yerde Demirci Ethem Usta’nın imamlığında bir kısım mahkûmunun namaz kıldığını görür ve onların arkasına saf tutarak son sabah namazını kılar. Diğer mazlumlarla birlikte Allaha el açarak dua eder(177)

            Sıra Şalcı Bacının idamına gelmiştir. Tatar Hasan Paşa, Şalcı Bacının çarşafını çıkarttırıp başına bir un çuvalı geçirilmesini emreder; çünkü o  bir kadının asılması ayıbının  halkta infiale yol açacağını düşünür  ve kendince  böyle bir  tedbiri  uygun görür( 179)

            Böylece zulmünü bir çuval ile kapatacağını zanneder.

            28 Kasım 1925 Cumartesi günü güneş ortalığı aydınlattığında Erzurumlular her köşede asılmış insan manzaraları karşısında şok olurlar. Yağlı urganın ucunda sallanan masumların hepsini tanır ve arkasından gizli gizli gözyaşı dökerler.

 Sallanan bedenlerden sadece birini tanıyamazlar. Çünkü onun başına geçirilmiş bir un çuvalı bulunmaktadır.

Yazar Sefer Darıcı kitabın arka kapağına Çetin Altan’ın  “Kahrolsun Komünizm diye diye”  isimli kitabından bir alıntı alır. Çünkü meşhur Tatar Hasan Paşa Çetin Altan’ın dedesidir.

Çetin Altan dedesi için şöyle demektedir: 

“Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa Topçu Okulunda öğrenci iken, Hasan Paşa Okul Müdürüydü. Sonrası ünlü komutanlar olan o dönemin öğrencileri anlatıp dururlar Hasan Paşa’nın sertliğini. Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte, hızını alamayıp birde kadın asmıştı. Sanırsam siyasal suçtan ilk asılan kadın odur tarihimizde. Kadın sehpaya çıkmadan önce ‘ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki’ demiş galiba. Ben o tarihte henüz doğmamıştım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız burukluk kaldı içimde”

 

             Ben kitabı okuyup bana anlatan kişiye ne düşündüğünü sordum?  Zeki ve CHP’li olduğunu belirttiğim yakınımın yaşananlardan dolayı son derece hüzünlendiği belliydi.

            Bütün kusurun Vali Zühtü’de ve Tatar Hasan paşada olduğunu söyledi.

            “Sen bu kişileri günah keçisi yapmıyor musun?”dediğimde gözlerini yere indirdi.

            Şalcı Bacı ve asılarak zulme maruz bırakılan bütün masumlar şu anda Allahın huzurundalar!

           Tıpkı onlara zulmeden zalimler gibi!

          Ben bütün mazlumlar için Allah’tan rahmet dilerken, onların aziz hatıraları önünde hürmetle eğiliyor ve Bediüzzaman’dan bir alıntı ile son cümlemi yazıyorum:

        “Zalimler için yaşasın cehennem”