Milli Eğitim Bakanlığı öğrenci ve velileri sevindiren yeni bir kılık kıyafet yönetmeliği yayınladı. Bakan kılık kıyafetle beraber öğrencilere saçlarını diledikleri gibi uzatabilecekleri bir özgürlük sunduklarını da açıkladı.

          

              Kılık kıyafet ve saç yüzünden mağdur olmayan neredeyse hiçbir öğrenci yoktur. Yerinde bir çalışma.

              Kılık kıyafet, saç bazı öğretmenler ve idareciler tarafından öğrenciler üzerinde öylesine bir baskı aracı, adam etme yöntemi olarak kullanıldı ki ; öğrencilerle nasıl helalleşirler bilemiyorum.

              1983-1984 yıllarıydı, Isparta İmam-Hatip Lisesinde yatılı öğrenci olarak gelmiş orta 3. sınıftan öğrenim hayatına başlamıştım.

              Okulların açılmasından 1 ay sonra yurtta kalan öğrenciler olarak elimize koyu  kahverengi çizgili bir kumaş tutuşturuldu. Okul idaresi bu kumaştan bütün yurt talebesine takım diktirmeleri talimatı verdi .Elimize tutuşturulan kumaşı dedene versen ihtiyar işi deyip,beğenip giymez. Kumaşı satın alsan 10 lira takım diktirmek 100 lira . Cebinde harçlığı bile olmayan yatılı talebeleri ne yapsın. Müdürü , Müdür yardımcısı  hepinizin üzerinde bu kıyafetleri göreceğiz ,diktirmezseniz şöyle yaparız , böyle yaparız diyorlar. Çare var mı? Büyük bir krallık içerisinde derebeyleri havasında ki yöneticilere karşı direnmek ne haddimize. Anında vatan haini , okul düşmanı olursunuz.

              Bütün yurtta ki arkadaşlar bir yolunu bulup o takımları diktirdi. Tüm yatılı talebesi koyu kahverengi takımları giyerek yemekhanede yemeklerini tek tip kıyafetle Daltonlar gibi yemeye başladı.

              O anki idareciler nezninde ki göz zevkini bir düşünün. 180 tane öğrenciyi tek tip kıyafetle yemeklerini yerken seyredip; ‘’bu benim eserim’’ duygusal coşkusunu nasıl yaşadıklarını, bakışlarından anlayabilirdiniz.

               Yıllar geçti, 2 yıl kadar önce bir ilköğretim okulunda müdür yardımcısının odasında Cuma günü öğleden sonra oturuyoruz. Kapı çaldı, içeriye yirmi kadar öğrenci ile bir bayan öğretmen girdi. Müdür yardımcısının hayırdır, ne oldu demesine kalmadı öğretmen hanım patladı ‘’Hocam ben bu öğrencilerle ders yapamıyorum. Çünkü o kadar uyarmama rağmen hiç birisi kıyafetini tam giyerek gelmiyor.’’ Şöyle çocuklara bir baktım, Hepsi sanki büyük bir suç işlemişler gibi boyunlarını önlerine eymiş haklarında verilecek mahkumiyet kararını savunma yapamamaksızın beklemekte. Müdür yardımcısı öğretmeninde gönlünü almak  idarei maslahatıyla çocuklara ‘’ Bakın çocuklar bir daha böyle gelirseniz sizi okula almam,disipline veririm,anlaşıldı mı?’’ şeklinde bir azarlama faslı geçtikten sonra çocukları sınıfa gönderdi .

              Çocuklar çıktıktan sonra ortamda ki arkadaşlara’’ne yapıyorsunuz, çocukların beyinleriyle, düşünceleriyle uğraşacağınıza; kılık kıyafetiyle uğraşmak ne hazin bir durum ‘’ desem de kimsenin bildiğinden vede  yaptığından şaşmaya niyetli olmadığını fark ettim.

                 Kılık kıyafet bir bahane, Demoklasi kılıcı gibi öğrencileri  cendereye almak için kullanılan bir araç. Özgür düşünmeyi, eşit olmayı, kendisini hür olarak geliştirmeyi talep eden gence karşı saygı terbiye kılıcı. Oysa saygı ve terbiye değil korku-nefret doğurduğunun farkında olunmayan bir araç.

                  Gecikmiş fakat yerinde olan  yeni yönetmelik için Milli Eğitim Bakanına teşekkür etmekle beraber; başörtüsü ile ilgili İmam-Hatip okulları dışında ki kısıtlamanın doğru olmadığını; özgürlük ve inançlara sonuna kadar saygılı ve yaşanılır kılmak hususunda ki düzenlemenin gerekliliğini hatırlatmak isterim.

                    Kılık kıyafet ile ilgili düzenlenmenin yeni özgürlükçü öğretim anlayışımızda bir milat olacağı kanaatindeyim ve devamında beklentilerimizi şu şekilde sıralamakta fayda görüyorum;

 

1-   Okul idaresi eğitim-öğretim hizmetinden gelen personelle değil bu hususta özel olarak eğitim almış bir idari sınıftan faydalanılarak yönetilmelidir.  Üniversitelerin iktisat, yahut kamu yönetimi bölümlerine eklenecek yeni bir branşla bu idareci sınıfı oluşturulabilinir. Öğrenci ve öğretimle direk ilgili olmayan profesyonel okul yöneticiliği öğretimde kaliteyi arttıracağı gibi yaşanılan bir çok sıkıntının ve probleminde çözümü olabilecektir.

2-   Okullarda teftiş-soruşturma yapan, disiplin ve idari cezalar uygulayan müfettişlik kurumunun Milli Eğitimden bağımsız olması gerekir . Bu kurumun personeli; teftiş edeceği Milli Eğitim personeli içerisinden değil; Hukuk fakültelerinden faydalanılarak yetiştirebilecek olan kamu denetçiliği gibi hususi eğitim verilen bölümlerden mezun  kişilerden oluşturulması; yaşanılan bir çok sıkıntı ve problemin daha şeffaf, hakkaniyetli ve kesin çözümlere ulaşmasını sağlayacaktır.

3-   Ders seçiminden önemlisi, hangi dersi hangi öğretmenden alınabilmesinin tercih edilebilmesi öğretimde kalitenin olmassa olmaz şartıdır. 

                         On yıl önce tedavi olacağımız doktoru seçmek istiyoruz dediğimizde bunun bir hayal olduğunu düşünenler; şimdi hastaneye gittiğinde hangi doktora muayene olmak istiyorsa  onu seçmesi gayet doğal ve sıradan bir olaymış gibi görmektedir. On yıl önce doktoru değil hastaneyi bile seçemezdik.

 

                             Dersi öğretecek öğretmenin seçimi Milli Eğitim de kaliteyi en üst seviyeye çıkaracak yegane uygulamadır ve bundan kesinlikle kaçış yoktur.

                             Bu üç husus; eski alışkanlıklardan kurtulabilmek, vesayetçi anlayışın uzantılarını Milli Eğitimden silebilmek , öğretimde öğrencinin (kişilikli ,onurlu gelecek vizyonlu ,rekabetçi , yaşadığı toplumu daha huzurlu ve özgür yaşanabilir  kılmada gayretli birer fert olabilmesi amacıyla ) merkeze alınabilmesi için gerekli olan tartışma ve düzenleme konularıdır; diye düşünüyorum …