1960 darbesinde başlayan vesayet düzeninin sonuna yaklaşıldığı zamanı yaşamaktayız.

Vesayet düzeninin tamamen bittiğini düşünenler olabilir. Başörtülü bir bayan milletin temsilciliğini yapamıyor ve kamuda başörtüsüyle çalışamıyorsa; bürokrasi tekrar devran döner vesayetçiler hâkim olursa nasıl hesap veririz tedirginliğiyle ürkek, çekingen davranarak mevcut siyasi iktidarı oyalıyorsa; eski bir cumhurbaşkanı ‘’zamanı gelince sizden bunun hesabını sorarlar ‘’ diyerek tehditler savurabiliyorsa; hala vesayet düzeni ömrünü tamamlamamış, gölgesini hissettirerek yaralı köşesine çekilmiştir; diye düşünüyorum.

 

                  Vesayet düzeni gerilese de vesayet bilinci sürekli aktif.

Bunun en güzel örneği Balyoz darbe planı sanıklarına yargının vermiş olduğu karar karşısında basında, kamuoyunda oluşturulan sistematik, bilinçli ‘’mağdur darbeci’’görüntüsü.

           Balyoz davasında sanıklar; darbeye teşebbüsten 4 ile 20 yıl arasında değişen mahkümiyet cezası almıştır.

           Bu karardan rahatsızlık duyan bir kısım çevrenin mahkeme kararını itibarsızlaştırma, şüpheli hale getirme amaçlı ciddi bir gayretini , kamuoyu oluşturma çabasını gözlemliyoruz.                    

                  

                 Bu çevrelere göre; bu mahkemeler sivil değilmiş.! Güler misin, ağlar mısın? Bu kişilere göre sivil mahkemeler  27 mayıs darbesinden sonra Başbakan asan yassıada mahkemeleri, yahut 12 Eylül sıkıyönetim mahkemeleri,  yahut 28 Şubatta topluca askerden brifing alan yargı mensuplarının oluşturduğu mahkemeler olsa gerek. Yargılanan kişiler eğer hedeflerine ulaşıp darbeyi yapmış olsalardı, herhalde onların kuracakları mahkemeler en büyük sivil mahkemeler olurdu.

                   Diğer bir iddiaları ‘’adam öldürmeyi düşünmüş olmak öldürmeye teşebbüs sayılır mı ? ’’  Televizyon programında İstanbul baro başkanı olan şahıs(ki bu yargılama sürecini elinden geldiğince kilitlemeye çalışmıştır) yanında ki kişinin ‘’Türkiye de hiç darbe yapmayı düşünen, bunun planını yapan  olmamışmıdır’’ sorusuna verdiği cevaptır bu. Darbe suçu amacına ulaştığında suç olmaktan çıkar, o bir ihtilal olur ve yıllarca 27 Mayıs ta olduğu gibi bayram olarak kutlanır. Darbe; başarılamadığında fakat planlandığında, hazırlanıldığında suç olarak doğar ve bu aşamada koğusturularak ancak cezalandırılabilinir. Bunu düşünmek ve anlamak için hukukçu olmaya gerek var mı?

.

 

                Şüpheden sanığın faydalanacağını, hâkimin yanlış karar verdiğini söylemektedir ünlü baro başkanı.

                 Yargılama neticesinde hâkim heyetinin zihninde şüphe kalsaydı sanıklar yararlanırdı.

Şüphe kalmamış ki sanıklar ceza aldı. Hâkimlerin zihninde şüphe yok; baro başkanının toplumun zihnine şüphe atma fikri var sadece.

                 Basın bayılan, kendinden geçen sanık yakınlarını ekranlara taşımakta; duygusal bir atmosfer oluşturarak yargı mağduru görüntüsü vermektedir.

                  Basın, hangi darbeden sonra mağdur olan aileleri, çocukları, anneleri bu samimiyette ekranlara taşıdı.28 Şubat post modern, 12 Eylül darbelerinde ki duruşunu hatırlayalım. Basın;darbe mağduriyetinin ne olduğunu gerçeğinden , yaşanılmışlığından öğrenme cesareti  yoksa senaryosundan   izlesin .’’ Baba ve Oğul’’ u izlesin. Kim mağdur , kim mağrur.

                    Kaldı ki yakınları üzen, bu duruma düşüren yargı kararımı; yoksa darbe yapmaya teşebbüs ederek şuç işleyen sanıklar mı?

                       Kanaatimce kamuoyunu etkilemeye yönelik bu çabalar; mahkeme kararıyla gerçeklik kazanmış darbe planının içeriğinin ve nasıl bir darbe çalışması yapıldığının konuşulmasını ve toplumca bilinmesini engellemeye , saklamaya yöneliktir.                     

                     Bu mahkeme kararıyla darbe planı ile ilgili iddialar iddia olmaktan çıkıp, yargılama neticesinde gerçekliği ispatlanmış ve hüküm verilmiştir.

                   Peki, bu darbe planlarında neler vardı. Darbe ortamı oluşturmak için kendi uçağımızın düşürülmesi, caminin bombalanması, darbe sonucu binlerce insanın stadyumlara doldurularak tutuklanması v.s Darbenin ve darbe teşebbüsünün gerçek mağduru olan toplum; başına ne çoraplar örülmek istenildiğini konuşmasın, öğrenmesin. Yargı kararı sonrası hiç plan içeriğine girilip, konuşulup, tartışıldı mı.?

               Bu ülkede kaç darbe yapılmış, darbeden sonra binlerce insanın başına neler gelmiş; ve son on yılda kaç darbe teşebbüsüne kalkışıldığı gerçekliği karşısında ilk defa bir darbenin sivil bir mahkemece ortaya çıkarılması darbe sevenleri, vesayet tutkunlarını çok rahatsız etmiş görünüyor.

             Darbe bir insanlık suçudur.Kim yapmışsa ya da yapmaya karar verip, hazırlık yapmışsa hukukun karşısında gerekli cezayı görmesi gerekir.

              Darbe yapanlarının, yapmaya teşebbüs edenlerin yargılanma süreci insanlık onuru adına  devam etmelidir.28 şubat post modern, 12 Eylül ,27 Mayıs darbe süreçleri koğuşturulmalı ve sorumluları işlemiş oldukları insanlık suçundan dolayı gerekli cezayı almalıdır.

 

 

            Biz bu toplumun özgür üyeleri; 70 milyon gerçek darbe mağdurları bu süreçleri sonuna kadar takip etmeli; vesayet bilincini yaşatmak yanlısı darbe sevenlere geleceğimizi teslim etmemeliyiz…