Suudi Kralı dikkatine!  Tarafımıza ulaşan haberlere göre Allah’ın sevgili ve özel kulu, elçisi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın kabrini yıkıp yerini değiştirecekmişsin. O mezarın tek taşına dokunursan Kurtuluş Savaşı’nı bırakın, ordularımla aşağı inerim.26 Haziran 1919. 

                                                                  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.

            Bu metin internet ortamında yani sosyal medyada sıkça dolaşıyormuş.

            Ben rastlamadım. Derin Tarih dergisinin Şubat sayısının yalancısıyım.

            Hatta Hürriyet gazetesi ve kanal D’nin haberine göre,  Ak Parti eski milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş tarafından, “Atatürk’ün manevi dünyasının, Efendimizin kabrinin yıkılacağı haberi duyulunca harekete geçtiği ve Suud Kralına çok sert bir nota yolladığı” hususu da dergide aktarılıyor. Prof. Dr. Yalçıntaş’a göre”mektubun sonu gayet diplomatik bir tehditle” bitmiş.

            Lakin Muhterem hocamızın bütün bunları yazarken kaynak belirtmediği de           dergide önemli bir ayrıntı olarak belirtilmiş.

            İş bununla da kalmayıp metin ciddi bir şekilde tahlile tabi tutularak sıhhat açısından ne derece güvenilir olup olmadığı hususunda belli bir neticeye varılmış.

            Şimdi metnin tutulduğu irdelemeyi kısaca aktaralım:

            Evvela “ ordularla aşağı inmek” tabirinin pek de diplomatik bir tehdit sayılamayacağı belirtildikten sonra ifadenin coğrafya bilgisi açısından da tam bir facia olduğuna dikkat çekilmiş.

            Ordular önce Fransız işgal bölgesini sonra Suriye ardından da Ürdün topraklarını Fransız kuvvetlerini yene yene ilerledikten sonra Tebük’ten Medine’ye 700 km. geçecek sonrada Medine’yi kurtaracak!

            Dergi  “ hangi lojistik, mühimmat ve silahla peki ?” diye soruyor, haklı olarak.

            Diplomatik yazışmalarda işin gereği olan  “ Haşmetmeab”  veya  “Ekselans” türünden saygı ifadelerinin yer almadığı konusu da belirtildikten sonra metnin Mustafa Kemal Paşa’nın üslubu ile alakası olmadığının da altı çiziliyor.

            Çekilen telgrafın tarihi 26 Haziran 1919 günü; o tarihte Mustafa Kemal Paşa Amasya ile Sivas arasında yolda, zira ertesi gün Sivas’a ulaşacak. Ayrıca işgal altındaki bir ülkede o haberi Arabistan’dan kim getirecek? 

            Bütün bunların ötesinde o dönemde aşağı inmek için Kazım Karabekir’in dışında elle tutulur bir kolordumuzun bile mevcut olmadığı yine yapılan bu tahlilde dikkatlere sunuluyor.

            Dahası, imza kısmında Mustafa Kemal Atatürk diye yazıyor. Hâlbuki Mustafa Kemal Paşa’nın “Atatürk” soyadını alması için daha 15 yılın geçmesi gerekmektedir.

            Diğer bir husus Suudi Krallığının 1932 yılında kurulduğu gerçeği ve onu tanıyan ilk devletinde Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğu.

1919 yılında kutsal topraklarda bulunan kral Suudi Kralı değil Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’di.

Derginin son parmak bastığı hususta “ Kurtuluş Savaşı”  deyimi. Zira bu tabir 1960 yılından sonra uydurulmuş. Mustafa Kemal döneminde daima “İstiklal Savaşı” denilirmiş. Oysa sözde telgrafta “Kurtuluş Savaşı” tabiri geçiyor.

            Anlayacağınız tamamen sahte ve neresinden tutulursa oradan dökülen bir belge ile karşı karşıyayız.

            İnsanlar acaba neden böyle bir şeye ihtiyaç hissederler ki? İster Mustafa Kemal olsun isterse bir başka kişi, ne ise o şekilde anlatılması en doğrusu olanı değil mi?

            Olduğundan farklı göstermek veya yakıştırma vasıflarla tanıtmak evvela o şahsa,  sonrada muhatap alınan insanlara yapılan büyük bir saygısızlık değil mi? 

            Tamam, bazı dedeler balon uçuruyorlar da, bizler artık bebeler değiliz ki!