Geçen hafta Ankara’daydım. İşim bitince, her zaman yaptığım gibi kitapevlerini gezmeye başladım. Birinde, seçtiğim iki kitabın fiyatını ödemek için, kasada sıramı beklerken, kasiyer genç kızın boynuna taktığı kolyeler dikkatimi çekti.

Genç kızın boynunda üç kolye vardı. Birinde “Allah” lafza-i Celali yazılıydı. Diğeri ise Yunan Mitolojisindeki bir Tanrı suretini andırıyordu. Üçüncü kolye ise arada kaldığı için pek seçilemiyordu.

Seçtiğim kitapların hesabını alırken ben kendisine “kızım o boynundaki kolyeler nedir?” diye sordum. Kızcağız ucunda suret takılı kolyeyi parmakları arasına alıp bana doğru uzatarak “bu Yunan Mitolojisinde aşk tanrıçasıdır” dedi. Sonra ben görmediğim üçüncü kolyeyi sordum Yahudilerin işareti olduğunu söyledi. Haklıydı! Aslında Hz. Davut’un yıldızı olan iç içe geçmiş iki üçgen İsrail’in bayrağındaki simge idi.

Üçüncü kolye zaten belliydi. Neden taktığını sordum. Cevap verişinde, diğer ikisini izah ederken olduğu kadar rahat değildi. Yanlış anlaşılmamayı arzularcasına “sadece sevdiğim için takıyorum” dedi. Sonra biraz daha açıklama ihtiyacı hissetti ki “ben tanrıya inanırım fakat bütün insanları da severim” diye ekledi.

            Telaşını anladığını sandım. Beni yanlış değerlendirmeyin “Allah” ismini kolyeme astım diye beni dindar bir kişi sanmayın der gibiydi. Daha doğrusu ben öyle yorumlamıştım.

            Hâlbuki iş daha da ileri boyutlardaymış!

            Hani o bana “bütün insanları severim” demişti ya, ben buna istinaden “seven kim?” diye sordum. Kızımız yüzüme şaşkın bir şekilde bakarak “ben” diyerek cevap verdi.

            “Tamamda sen kimsin, kimliğin ne, hangi kimlikle insanları seviyorsun?” diye sorunca o zaman anladı ve cevabını verdi.

            “Ben deistim!”

            “Deist ne demek?” diye sordum.

            “Allah’a inanıp dinlere inanmamak” diyerek cevapladı.

            Doğru tanımlamıştı.

 Ateizm tanrıya inanmayan, varlığını inkâr eden bir inancın adı idi.

            Tanrının varlığını kabul edip dinin varlığını kabul etmeyenler, daha doğrusu peygamberleri yalanlayanlar bu kızımızın müntesibi olduğu yaklaşımı temsil ediyorlardı. Deizm tanrının varlığını kabul eden lakin onun ne dünyaya ve nede insanların hayatına karışmadığını vehmeden bir kabul ediştir.

            Teizm ise tanrıyı kabul ettiği gibi O’nun Peygamberlerini de kabul eden inanç sistemidir. Daha açık bir ifade ile Allah’ın vahiy göndermek suretiyle insanlara kendisinden ve razı olacağı dinden haber vermesi halinin kabulüdür.

            Laiklik ise deizm ile teizm arasında orta bir yerlerde bulunma çabasıdır. Yani hem Allah’ı hem de onun gönderdiklerini kabul edip hayatında tatbik etmeme, görünür kılmama halidir.

            Bence deizm daha makul gibi görünüyor.

            Ben kızımıza bu kanaate varmasının nedenlerini ve kendisince ulaştığı delillerin neler olduğunu sordum, “okuduğum kitaplar” dedi ve ekledi “İlhan Arsel’in kitapları!”

            Ben “Turan Dursun” diye ekledim, “evet” diye cevap verdi.

            Arkamda sıra bekleyen müşteriler vardı. Vicdanım ise hiç rahat değildi. Tek taraflı okuyan ve belki de elinden bugüne kadar kimsenin tutmadığı gencecik bir kız, ebedi hayatı için son derece önemli bir konuda çoktan karara varmıştı bile. Çok kısa bir süre içerisin de çok etkili olacak cümleler kurmanın telaşı içerisinde:

            “Yaşın henüz çok genç olmasına rağmen çok önemli konularda acele ile karar vermişsin. Senin yerinde olsam bu kadar acele etmez ve biraz daha araştırır ve özellikle Kur’an’ı bir okurdum” dedim.

            Çıktığımda Efendimiz Hazretlerini layığınca tanıtmanın ne denli önemli olduğunu ve birilerinin neden onun otoritesini sarsmak için çalıştığını daha iyi anladım.

            Ayrıca o kızımızın iki cihanının mutlu olması için Allah’a niyazda bulundum.

            Sizlerde  o kızcağızdan dualarınızı esirgemeyiniz, lütfen.