Mısırda geçen hafta sonu Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2.turu yapıldı. Seçimlere ülkenin en büyük sivil toplum örgütü olarak bilinen Müslüman Kardeşlerin adayı Muhammed Mursi ile mevcut rejimin devamını sağlayacak Mübarek döneminin başbakanlarından General Şefik katıldı.

                     Seçim sonuçlarının açıklanacağı gün iktidarı bir yıldır Hüsnü Mübarek’ten devralan Yüksek Askeri  Konsey bir genelge yayınladı. Bu genelgeye göre seçilen Cumhurbaşkanının  yetkileri sınırlanarak yetkisiz bir Cumhurbaşkanlığı makamı oluşturuldu. Genelgeyle Cumhurbaşkanının ordu üzerinde hiçbir yetkisi olmayacağı, savaş kararı verme dahi genelkurmay başkanına ait olduğu, Anayasa yapma süreci tamamen askeri konseyin kontrolünde olduğu beyan edildi. Seçimden bir süre öncede Müslüman Kardeşlerin hakimiyetinde olan parlamento Anayasa Mahkemesi tarafından feshedildi. Geçen hafta açıklanması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçları süresi belirtilmeksizin ertelendi.

                   Bundan sonra ne olacak? Bu konuda öngörüde bulunmak çok zor. Fakat şimdiye kadar ki sürecin iyi analiz edilmesi bundan sonra olabileceklerle ilgili bir öngörü sunmamızı sağlayabilir.

Yaklaşık 20 yıl kadar önce Kuzey Afrika ülkesi Cezayir’de çok partili sisteme geçiş yapma deneyimi yaşanmıştı.

              FIS (İslami Selamet Cephesi)‘ın oyların neredeyse %90’nını aldığı bu seçimler Askeri darbeyle sonuçlanmış ve seçim sonuçları iptal edilerek Selamet Cephesinin tüm lider kadrosu hapse atılmıştı. Ve o yıldan sonra neredeyse hangi ülkede İslamcı bir parti siyasi arenada yükselişe geçse hemen o ülkenin Cezayir gibi olma sendromu vizyona konularak etkisizleştirilmiştir.(28 Şubatta ülkemizde yaşanan süreç gibi)

                Geçen yıl aynı coğrafyadan Arap Baharı adıyla tekrar halk hareketleri doğmaya başladı. Tunus’tan başlayan hareketlilik Mısır’a sıçradı. Milyonlarca Mısırlılar Tahrir Meydanını günlerce terk etmeyerek hak ve özgürlük taleplerini  30 yıllık ülke diktatörü Hüsnü Mübarek’in görevi bırakmasına kadar sürdürdü.

               Mısır’daki sivil toplum önderleri yumuşak ve iç savaşsız bir geçişi düşünerek Hüsnü Mübarek’in gidişini ve yetkilerini Askeri konseyin devralmasını o günkü şartlarda yeterli gördüler.

              Askeri Konseyin akıl hocasının (Askerlerin o tarihteki A.B.D üst düzey yetkilileriyle görüşmeleri hatırlanırsa )  emperyalizmin babaları olduğu hatırlanmalıdır.

O günkü tahrir gösterilerine müdahil olmayacağını açıklayan Yüksek Askeri Konsey Hüsnü Mübarek’i feda edip tüm yetkileri üzerinde toplayarak barajın patlamasını önlemiş oldu.

               Mısır’da ya da benzeri tüm ülkelerde kurulan siyasal sistemlerin özü; halkının değerlerine, İslami geleneklerine düşman ve yönettikleri toplumu seküler bir dünyaya dönüştürmenin hedefi içerisinde olmalarıdır. Bu sebeple siyasi piramidin tepesindeki kişinin değişmesi sistemi işlemez hale getirmiyor. Aksine güncellenen sistem; değişen şartlara uygun hale getirilip amacından vazgeçmeden yoluna devam ediyor.

Mısır’da da yaşanan buydu.

                          Bu saatten sonra Mısır’da zorlu yeni bir dönem başlayacaktır. Yaklaşık 70 yıllık bir hareket derinliği olan Müslüman Kardeşler; toplumda ki gücünü parlamento seçimlerinde ve C.Başkanlığı seçimlerinde görmüş oldu. Uzun yıllardır sistemin muhalifi olarak siyasi çalışmalarla da pişmiş olan hareket bu saatten sonra artık geri adım atmayacaktır. Çünkü atılacak geri adım toplum nezdinde bir yorgunluğa, bıkkınlığa ve harekete karşı güvensizliğe neden olacaktır. Bunun farkında olan Müslüman Kardeşler grup sözcülüğünden yapılan en son açıklamalarda “Generallerin alaşağı edileceği ve ülkenin geleceği için karşı ölüm-kalım savunması verileceği” sözü halka verildi.

                 Mısırlı yazar Fehmi Hüveydi’nin ifadesiyle “ Mısır Türkiye’nin veya Malezya ve hatta Endonezya’nın izlediği yolda ilerliyor.”

            Müslümanlar nezdinde sanıyorum ki; bu yeni başlayan devrim süreci Arap baharı üzerindeki tartışmaları da bitirecektir.