Son on beş gün içerisinde Mümtazer Türköne ile başlayan ve Ali Bulaç, Hayrettin Karaman, Yusuf Kaplan’la devam eden ve her bir yazarın üçer dörder yazı kaleme aldıkları İmam hatip Okulları tartışması kanaatimce bu okulların ne anlama geldiği, misyonu, model oluşu hususunda zihin açıcı olmuştur.
Bu tartışmalar; Mümtazer Türköne’nin; İmam Hatip Okullarının artık dini eğitim vermesinde, misyonunu tamamladığı bu kurumların din adamı yetiştirme ihtiyacı kadar tutularak, gerisinin kapatılması gerektiği ve dini eğitimin sivil örgütlerce en güzel şekilde verildiği şeklinde yıllardır laik çevrelerce dile getirilen düşüncenin tekrar vizyona koymasıyla başladı. Tartışmalar o kadar aydınlatıcı oldu ki  ”din eğitimi” nedir, “İ.H.L. din eğitimi yapan okullar mıdır?”, din eğitimi-modern eğitim ayrımı ne anlama gelmektedir?, “İmam Hatiplerin misyonu nedir?”, “İmam Hatip okulunun model olması”, “İmam Hatiplerin gelecek vizyonu,  toplumu ve devleti dönüştürme katkısı” vs. gibi hususlar ayrıntılarıyla tartışıldı. Bu tartışma; İmam Hatip okullarının öğretim sistemi içerisinde ki farklılığını ifade etmiş oldu.
 İslam medeniyetinin eğitim felsefesinde “dini eğitimi” diye bir ayrı kategori olmadığını bilelim. “Din eğitimi” denilen olgunun seküler-batı medeniyetinde bir karşılığı vardır. Ama Müslüman toplumlarda yoktur. Din eğitimi; laik eğitim ve hayat düşüncesinin ürünüdür. Bir tarafta  “laik-seküler” diğer tarafta da “din, kutsal” bulunmaktadır. Din eğitimi Müslüman zihin yapısını parçalayan seküler bir “hayat-dünya” algısıdır.
Yaşamın bütününü kuşatan Müslümanca düşünme; alacağımız öğretimle “kalbi mü’min, beyni seküler“ insanlar olmamızı engellemelidir. Ali Bulaç “okul dönüştürür” diyor. İslam medeniyetinin tekrar yaşanılan zamanı kuşatmasını arzu ediyorsak; bizlere sunulan dünyevi batı eğitim anlayışının tuzağına düşmeden, medeniyet geleneklerimizde olandan esinlenerek; yeni bir öğretim projesinin mimarları, ustaları, elemanları olmalıyız. Seküler-batı-pozitivist eğitim-öğretim anlayışının en derin tuzağı olan dini eğitim-modern eğitim yahut bilimsel dünyevi eğitim-dini eğitim ayrımında şekillenen zihinsel algılarımızı yıkmalıyız.
 Öğretmen ve ailelerin etkisiyle çocuklarda oluşan “modern-bilimsel genel eğitim alırsam iyi bir diplomam olur, güzel bir hayat yaşarım.  Üretilenden fazlasıyla payımı alır kaliteli bir tüketici olurum. İmam Hatibe gider din adamı olursam hayattan el ayak çeker ölüyle mezarla uğraşır dururum”; zihinsel anaforuna karşı onları hakikate uyandıralım. Dünyaya eleştirel bakabilen, ufuk çizip yeni dünyayı tasarlayan, yol gösterip toplumsal önderlik yapabilecek güzel insanlar olarak öğretim yapabilmelerini sağlayalım.
Medeniyet geleneğimizde öğretim tek ve bütündür, iç içedir. Dini eğitim-din dışı eğitim ayrımı yoktur. Yağmurun nasıl yağdığını öğreniriz; ama yağmurun yağmasını sağlayan doğa kuralını koyanın ve yağmuru yağdıranın Allah olduğunun tefekkürü içerisindeyizdir.
Yahut 2000 yıl önce Roma İmparatorluğunun yeryüzünde nasıl yönetildiğini, nerelere kadar sınırlarının genişlediğini, uygarlığını incelerken aynı zamanda da Hz. İsa’yı öğrenir ve onun bir peygamber olarak o topluluğa nasıl seslendiğini neye çağırdığını kavrarız. Olayların akışını insanlık tarihi açısından değerlendirip bundan ders çıkarırız. Yaşanılanları sadece “olağan akış” olarak görüp, “ şu zamanda gelmişler şu bölgeyi  fethetmişler, şöyle yönetmişler” şeklinde dünyevi bir yaklaşımla değil;   toplumu tüm özellikleriyle onlara gelen peygamberiyle birlikte  inançlarını, medeniyet algılarını sorgulayıp “ders çıkarma” şeklinde bir bütünlük kurarak değerlendiririz.
İmam Hatiplerin model oluşu; “seküler- batı- pozitivist genel eğitim anlayışının” kabullenilmediği, dünyevi eğitim- dini eğitim ayrımının medeniyetimizin birikimlerine uygun düşmediği, eğitimin bir bütün olduğu, ayrıştırılamayacağı tezine dayanır. Hedef insanın güzelleşmesi ise; öğretimi dini eğitim-dindışı eğitim olarak ayıran modern batı eğitim-öğretim felsefesinden kopup, medeniyetimizin birikimlerinden faydalanarak yeniden kurgulamak, model oluşturmak durumundayız. İmam-Hatipler az ya da çok, belli ya da belirsiz bu anlamda bütün eksikliklerine rağmen geleceğimizin model eğitim kurumlarıdır.
İmam-Hatipler “din eğitimi” veren kurumlar değildir. Yusuf Kaplanın değişiyle “İ.H.leri din eğitimi veren kurumlar olarak görmek meselenin püf noktasını görememek, varlık nedenlerini kaçırmak demektir.”
İ.H.ler bu anlamda din adamı yetiştiren kurumlar da değildir ki; sadece onları yetiştirecek kadar kalsın. Zaten din adamı sınıfı diye bir terim de çok yabansı ve absürttür.
Peki nedir, İmam-Hatipler? Ali Bulaç’ın değişiyle “diğer okullardan farklı olarak bu okullar İslami ilimlerle batılı bilimleri aynı süreçte temas kurdurmaktadır. Bu teorik olarak öğrenciyi iki kanadı olan kuş gibi olmasını sağlar. Normal liseler ise sadece batılı perspektiften bakan, tek boyutlu düşünen insan yetiştirmektedir.”
Yusuf Kaplan’ın tanımıyla “Mevlana’nın pergel metaforu çerçevesinde; pergelin sabit ayağını nereye basması gerektiğini az çok bilen, pergelin diğer ayağıyla da başka dünyalara, medeniyetlere uzanabilen kuşaklar yetiştirmeyi amaç edinen eğitim kurumlarıdır.”
Hayrettin Karaman Hoca’nın ifade ettiği gibi “İslam’dan uzaklaşmış toplumu yeniden İslam’a götürme davasını benimsemiş inkilapçı bir nesildir. Geleneğin korunmasında seçicidir. İslam’a aykırı olan gelenek bid’attır. Ve onun sünnetle değiştirilmesi gerekir.”
İmam-Hatipler dindar, erdemli, iyi insan yetiştiren okullardır. Herkes takdir edebilmelidir ki; İmam-Hatip modelini uygulayan başka hangi eğitim kurumu (devlet-sivil)  bulunmaktadır? Diğer tüm okullar genel eğitim statüsünde eğitim-öğretim müfredatı uygulamaktadır. Bu okullar dolayısıyla modern-batı seküler medeniyetin taşıyıcısı konumundadır.
Bu modelin yetersizliği, eksikliği, hataları tartışılmalıdır. Ama modelin çekirdeğindeki canlılığı öldürmek üzere düşünce sunmak; gelecek kuşakların özgürlüğüne kurşun sıkmaktır.
Başarılı-zeki çocuklarımızı bu okullara gönderelim. Çünkü bu çocuklar bize birer emanet. Toplumun dönüşümünde, medeniyetimizin canlanışında; iki kanatlı, pergelinin bir ucunu kendine güven veren doğru noktaya yerleştirmiş bu çocuklara gelecek kuşakların ihtiyacı var. Ve son olarak “Din adamı yetiştiren okullar” değil dindar, erdemli, iyi insan yetiştiren okullar istiyoruz sayın Mümtazer Türköne.