Türk Eğitim- Sen, 2016- 2017 Yarıyıl’da durum analizi yaptı: Tablo iç açıcı değil. Öğretmen açığı, ücretli öğretmen istihdamı, derslik açığı, okullarda alt yapı yetersizlikleri, araç-gereç ihtiyacı eğitimin öncelikli sorunları arasında yer alıyor.

Yayınlanan açıklama özetle şöyle: ''Torpilli yapılan yönetici atamaları eğitimin kalitesini düşürmüştür. Siyasetin eli Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzerindedir.

Uygulanmayan mahkeme kararları ile hukuk iğdiş edilmiştir. Müfredat tartışmaları son sürat devam etmektedir. MEB yeni müfredatı taslak olarak kamuoyuna açıklamış, paydaşların katkılarını beklemektedir. Tabi burada en önemli husus, daha iyiye ulaşmak için eleştirilerin göz ardı edilmemesidir. Sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımı ile alın teri, emek göz ardı edilmekte, mülakat komisyonlarının sübjektif değerlendirmeleri ile haksızlık yapılmakta, torpil meşru zemine oturtulmakta, güvencesiz öğretmen profili oluşturulmakta, biat kültürü ön plana çıkarılmaktadır. Ailelerin bir kısmı hala birleştirilememiştir, eşler, çocuklar birbirinden ayrı yaşamaktadır.

Performans sistemi getirilmesi için çalışma yapılarak, sözüm ona kamuda verimliliği sağlamak hedeflenmektedir. Bize göre asıl amaç, kamu çalışanlarının, öğretmenlerin iş güvencesini elinden almaktır. Diplomaya bağlı alan değişikliği ile ilgili sona gelindiği ifade edilse de, kamuoyuna resmi ağızlardan bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla öğretmenlerin tedirgin bekleyişi sürmektedir.

4+4+4 sisteminin açtığı derin yaralar kapatılamamıştır. Nitekim bu sistemin istenen hedefleri gerçekleştiremediği MEB tarafından görüşmüştür ki şu anda 5’inci sınıfların hazırlık sınıfı yapılması gibi yeni çalışmalar tartışılmaktadır. 2017 yılı Türkiye’sinde hala eğitimde sistem tartışması yapıyoruz; üniversite sınavının, liselere girişin nasıl olması gerektiği hakkında ihtiyacı karşılayacak sistemi bulamamış ve nasıl bir uygulama gerektiği hakkında fikir yürütüyoruz. Son olarak LYS’de açık uçlu sorular sorulacağı açıklanmıştır. Açık uçlu soruların hangi sonuçları doğuracağını, bu şekilde sağlam bir ölçme-değerlendirme yapılıp, yapılamayacağını bile bilmiyoruz.

Kısacası eğitim sistemine adeta deneme-yanılma yöntemiyle karar veriyoruz. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, müfredat taslağını kamuoyunun görüşlerine sundu. Müfredata paydaşların görüşlerinin alınmasının ardından son şeklinin verileceği söyleniyor. Türk Eğitim-Sen olarak, müfredatın yenilenmesi, çağın şartlarına uygun düzenlenmesi, eğitimde başarı getirmesi, bilime öncülük etmesi gerektiğini dile getiriyoruz. Ancak bu noktada kaygımız, MEB’in toplumun görüşlerini alacağız demesine rağmen, yine kendi bildiğini okuyabilecek olmasıdır.

Zira MEB daha önceleri de bazı taslakları paydaşların görüşlerine sunmuş ancak eleştirileri kulak ardı etmiş, tamamen ‘ben yaptım oldu’ anlayışıyla hareket etmiştir. Sendikamız müfredatı ayrıntılı incelemek üzere akademisyen ve öğretmenlerimizden oluşan bir komisyon kurmuş, bir çalıştay marifetiyle oluşturacağı görüşlerini en kısa zamanda MEB’e iletecektir. Bakalım MEB bu kez görüşlerimizi, eleştirilerimizi dikkate alacak mıdır? Müfredat taslağı ile ilgili en büyük tartışma Atatürk konuları ile ilgili olmuştur.

Yeni müfredatta sözde bir sendikanın T. C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin kaldırılmasına yönelik bir talebi vardı. MEB, Atatürkçülük konularının muhafaza edildiğini söyledi, hatta bu değerlerin sadece İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde değil, her vesile ile öğrencilere verilmesi gerektiğinin altını çizen bir açıklama yaptı. Bu açıklama doğrudur ve sevindiricidir. Demek ki bu konuda MEB belli bir yere gelmiş diye düşünebiliriz.''