Bazı dostların “neden hep genel konularda ısrar edip, mahalli sorunlarımızla ilgilenmiyorsun?” şeklinde sitemlerine maruz kalmışımdır. Bunlardan biriside Ispartalı iş adamı ve Akdeniz Gazetesinin sahibi İsmail Rüştü Çelik ağabeyimdir.
            Geçenlerde kayınbiraderimin oğlunun nişan töreninde, bu dostlar aklıma geliverdi. Şöyle ki; kız tarafının akrabaları Elazığ ve Malatya illerinden gelmişlerdi; tanıştıktan sonra laf lafı açtı derken konu Isparta’ya geldi. Her iki vilayetten gelen misafirler Isparta’yı hiç hayal ettikleri gibi bulmadıklarını söylediler. Gerek Elazığ ve gerekse Malatya’ya göre Isparta her bakımdan pek sönük kalıyormuş.
            Çevreden sohbete iştirak edenlerde Isparta’nın gün geçtikçe geriye doğru gittiğini içleri burkularak söylediler.
            Sitemci dostlarım bu vesileyle aklıma gelmişti... Gerçekten Isparta’nın ekonomisi diğer vilayetlerle kıyaslandığı zaman pek iç açıcı değildi. Peki, bunun sebebi acaba neydi? Daha önemlisi nasıl düzeltilebilirdi?
            Yetkililer ve onlara ulaşacak vilayet temsilcilerinin elbette kusurları vardı. En azından Isparta’nın sorunlarının yukarılarda layığı veçhile dile getirilemediği, kifayetsiz kalındığı açıktı.
            Fakat bu izah için yeterli miydi? Isparta’nın sakinlerinin, mesela Antalya veya diğer yerlerden gayrimenkul alanların hiç mi kusuru yoktu? Paralarını bir araya getirip bir yatırım yapmak suretiyle hem istihdamı artırır hem de üretimde bulunamazlar mıydı?
            Lakin bu söyleniverdiği gibi basit bir iş değildi! Değildi çünkü bir araya gelenler ne üreteceklerdi; hadi ürettiler diyelim bunu ülke çapında ve hatta yurtdışında satamadıktan sonra yapılan işin ne önemi vardı ki?
            İnsanın kafası ne ile meşgul olursa, günlük olayları hatta rastlantıları da ona göre şekillenirmiş. Bende bunları düşünürken, bir vesile ile genç bir girişimci ile tanıştım. Kendisi ile bu işleri konuşma fırsatını yakaladım.
            Barış Gümüş. 16 yıldır parfüm üretmiş, 2007 yılında sektöründe rekabete dayalı darlık baş gösterince “ne yapabilirim?” diye başlamış düşünmeye.           Meslektaşım Ali Ballı ile birlikte yaptığı bir umre seyahatinde kaldığı otel asansörünün kapısını açınca birden aradığının cevabı ile karşılaşmış. Bakmış ki kutsal topraklarda elin İngiliz’inin markası altında kozmetik ürünler satılıyor, kafasına koymuş uluslar arası bir marka oluşturmaya. Mağazanın içini gezmiş tek kalem değil birçok kalem ürünün satıldığını görmüş. Kısacası yediden yetmişe her yaştan ve zevkten insana hitap ediliyor.
            İşte bende böyle bir üretime geçip marka üreteceğim, yurtdışına dahi göndereceğim diye ahdetmiş...
            O bunları anlatırken aklıma Japonların tarihteki Samurayları geldi, devir değişince ne kadar Samuray ailesi varsa hepsi bir marka ismi altında üretime geçmişler, Toyota gibi, Mitsubishi gibi...”Şimdi Anadolu’da bu işi yapanlara aynı mantıkla ‘Anadolu Kaplanları’ deniyor galiba?” diye düşündüm. Bu arada genç Barış’ın: “Marka üretmek kolay değil, satın alınmaz, çalışmalar neticesi halk verir abi!” şeklindeki cümlesi ile uyarıldım.
             Onda ben “aşk” gördüm. Gözü kara olmaktan, çılgın olmaktan bahsediyordu. Yalnız aktardıklarım sakın ‘zar atılıyor’ anlamına gelmesin; araştırarak, düşünerek, hesap ederek eyleme geçen bir atılımcı ruh taşımaktı, bahsedilen. Çılgınlığı, gözü karalığı yeniliğe açık olmasında saklı... Kafaya koymuş Avrupa’ya ürün satmaya. Bunun için ne lazım: “güvenlik değerlendiresi” elin oğlu biz gibi mi? Sürer mi cildine hasta edecek bir ürünü. Önce güvenlik testinden geçip geçmediğine bakar.
            Bunun için genç dostumuz kendisi gibi gözü kara ortaklar bulup önce güvenlik değerlendirmesi laboratuarı kurmuş. Hem kendi ürünlerinin hem de başka imalatların güvenliğini test etmek için.
            Ürünlerinin marka isminin neden “Eglantine” olduğunu soruyorum. “Fransızca ‘Yaban Gülü ‘anlamına gelir” dedikten sonra ekliyor: “abi ürünü dünyada satmak istiyorsan, kabul edilebilecek bir isim vermek zorundasın”  Bende gönülsüzde olsa kendisine hak veriyorum. En azından içinde bulunduğumuz durumun sorumlusu olmadığını bilmem, seçilen ismi gözümde mazur kılıyor. Başkaları marka üretirken ideoloji çılgınlarımızın bize kaybettirdikleri zamana içimden kahrediyorum.
            Peki, yurtdışına satış yaptınız mı? Diye soruyorum: Bahreyn ile başladık sırada başka ülkeler var diyor, ileriye doğru gözlerinde umut ve mutluluk seziyorum.
            Ekonomi, benim pek anladığım bir konu değil. Ama birilerinin bu işi iyi yapması da kaçınılmaz. Yani vizyon ve cesaret: Yörede üretip yörede tüketmek değil, ülkede ve dünyada tüketmek hedefi gözetilerek.
Kanaatimce bu konuda insanımıza yol gösterici ve fikir verici kuruluşların olması da lazım.
Fakat her şeyin başı girişimcilerin kara gözlü olmasında... Vesselam.