Yeni bir miladi yıla girdik. Muhakkak ki hepimiz hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Ancak biliyorsunuz ki dualar iki kısımdır. Kavli dua, yani dil ile yapılan dua; ikincisi ise fiili dua, yani gereğini yaparak yapılan dua.

            Ne gerekiyorsa onu yapmak, yani yap-a-bilmek; yapmayı bilmek, bildikten sonrada yapmak.

            İşte bu nedenle yılın ilk buluşmamızda, istedim ki okuyucularımla içerisinde bulunduğumuz durumu şöyle bir ortaya koyalım, vaziyeti bilelim, sonrada birlikte hem fiili ve hem de kavli duamızı yapalım.

            Hani şu “külli şey’in kadir” varsayılan(hâşâ) , komplo teorilerinde hep başköşeye kurulan ABD artık eski gücünde değil, devamlı irtifa kaybediyor.

            Bir dudağı yerde bir dudağı gökte Sovyetler Birliği çökeli zaten çok oldu. Türk ve Kafkas halkları ile ilişkilerimizi geliştirmek artık eskisine göre çok daha kolay.

            Balkanlarda da durum farklı değil. Yugoslavya dağıldı. Kara bulutun kalkması gönüllerde Osmanlı’nın izlerini yeşertti. Kim ne derse desin, Balkanlar zaten hep buram buram “Osmanlı” kokmuştu.

            Ya Arap âlemi? Onlarda yaşanılan değişikliklerle çağdaş Fir’avunlarını çoktan silkeleyip attılar. Irak’ta zalim Saddam’ın heykelleri teker teker yıkıldı. Kaddafi ve Hüsnü Mübarek’in yerlerinde şimdi yeller esiyor.

            Suriye’de Esed’de aynı akıbetle burun buruna.  Suriye deyince yeri gelmişken değinelim: İran bu aşamada gereğinden fazla yanlış yaptı. O artık bir ulus devlet... Koskoca devrimi bozuk para gibi harcadı.

            Gelelim Avrupa’ya!.. Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz büyük ekonomik kriz içerisindeler. Ne olacakları da belli değil. AB den ayrılmalar konuşuluyor... Orada bunlar yaşanırken Türkiye ekonomisi birçok Avrupa ülkesinden daha hızlı gelişiyor.

            Dünyada ideolojilerin artık eski fiyakası kalmadı. Ülkemde de durum farklı değil. İnsanlığa kocaman iki dünya savaşı armağan eden “akla” dayalı ideolojiler artık kös kös geri çekiliyorlar.

            İnsanların kişi kültüne artık tahammülleri kalmadı...

            Hani yeryüzü cenneti kurulacaktı ya, artık insanların bu vaatlere karınları tok. Yeryüzünde cennet kurulmuyor. İdeolojiler bizleri tam bir asırdır kandırdı. Ne kurtarıcı(!) liderler ve nede uydurdukları ideolojileri cennet kurmayı başaramadı. Ama seçkinlerini oluşturdu ve bunlara cennetvari bir hayat verdi. Fakat bu diğer insanların cehennemi pahasına bir hayattı. Anlaşıldı ki dünyada cennet kurulmuyor. Sadece birilerinin yeryüzünde tahakkümü için dünya çoğunluğa zindan haline getiriliyor.

            “Adalet” artık yükselen değer. İnsanlar hesap sormak suretiyle, aslında adaletli bir dünya arzuladıklarını zımnen ifşa ediyorlar.

            Müslümanlar nezdinde “İslam” artık kişisel inanç değerleri konumundan çıkıp, onları bir araya getiren “aidiyet” unsuru haline gelmeye başladı; bir başka ifade ile her geçen gün daha da fazla, aslına rücu etmeye başladı.

            Bütün bunlarında ötesinde ülkemde artık askeri vesayet yok...

            Hiç kimse “ordu göreve” diye hezeyan göstermiyor. Demokrasiye karşı, şeklen de olsa saygılı olmaya çalışıyorlar. “Canım bizde darbelere karşıyız!” demek suretiyle utangaç bir eda ile iç dünyalarını kelimelere dökmeye başlıyorlar.

            Çok şükür artık ülkemde iki ayağı üzerinde gezen yarı-tanrı generaller yok.

            İçte ve dışta konjonktür böyle iken, birileri de halen daha kalkıp bizlere “korkun” diyor!

            Neden korkacakmışız? Suriye’de PKK uzantıları bir parça toprak üzerinde renkli bir bez parçası takmışta ondan.

            Ufka bak ufka... Fındık beyinli!

            Günümüz bizlere ne fırsatlar sunuyor, o bizi neye davet ediyor. Birileri korkmadan yapamıyor, çünkü onlar sevginin ve geleceğe umutla bakmanın önemini bir türlü anlayamıyor.

            Ha, sakın sözlerim yanlış anlaşılmasın. Başımızın tepesinde bir Kürt sorunu yok demek istemiyorum.

            Bilakis bu sorunun önümüzdeki fırsatları tepmenin de tek imkânı olduğunun altını önemle vurguluyorum. Yani yüzyılın sunduklarını reddetmek istiyorsak Kürt sorununu muhafaza etmemiz yeterli.

            Daha da gerisini düşünmek bile istemiyorum.

            O zaman? O zaman derim ki geleceğe umutla bakalım ve Kürt sorununu bir an önce çözelim. Bunun içinde insana yakışan bir anayasa yapmak için siyasileri her fırsatta kışkırtalım.

            Bu ülkede insan gibi yaşamanın formülü tarihimizin kodlarında saklı!

            Bu formül aynı zamanda yeni bir medeniyetin nüvesini de bağrında taşıyor.