Hep merak ederiz geleceği, çünkü hayallerimizi, ideallerimizi yüklemişizdir ona. Bekleriz heyecanla, sabırsızlıkla, çocuksu bir coşkuyla.

Sanki o gün gelecek sihirli bir değnek değecek başımıza ve her şey hayal ettiğimiz, beklediğimiz gibi olacak. Yıllar yılı bekleriz. Gözümüz geleceğe baksa da bir yanımız toprağa bakar olmuştur artık. Saçlar tel tel dökülür ya da beyazlara bürünür.

Hep merak ederiz, eşe dosta sorarız. Geriye dönüp bakmayız, baksak da farkına varmayız. Bizde yolunu bekleriz gelecek diye, oysaki o gelmeyecektir artık. Çünkü gelmiş kapımızı çalmış fakat biz fark etmeden çekip gitmiştir. Yine bekleriz, yinede bekleriz gelecek diye. Oysaki o gün dündür, o gün bugündür. Biz farkına varmayız beklemeye devam ederiz.

Bir öğrenciyken mezuniyeti bekleriz. Bir iş, bir eş bekleriz. O gün de gelir bu kez başka şeyler bekleriz. Ev deriz, araba deriz. O gün gelip geçer ama biz yine bekleriz. O günler gelip geçtikçe biz biz olmaktan geçeriz. Gençliğimiz geçer günlerimiz geçer yıllarımız geçer biz yine bekleriz.

Oysaki gelecek hep gelip geçmiştir. Azrail yanımızdan geçmiş elini saçımıza değdirmiştir. Saçlarımız beyaza dönmüştür ya da dökülmüştür. Bekleyişimizden onlarda yorulmuştur. Onlar ihtiyarlarken biz hala gelecek diye bekleriz. Aynaya baksak da fark edemeyiz bu yolculuğu. Fark edince geç kalırız. Bazen boya sürer kapatmaya çalışırız. Fakat çok geçmez yine çıkarlar karşımıza.

Aslında farkında olmadan vakti saati bekleriz. Ansızın çıkar karşımıza savurur kuru bir yaprak gibi. Ne çabuk geldi deriz ama o hep kapımızı çalıp gitmiştir. Biz farkında değiliz beklediğimizin ne olduğunun.

İşte o beklediğimiz gelecek aslında o hiç gelmeyecek. Çünkü dün kapının önündeydi. Sabahta aynı yerde. Gelecek bugün, gelecek şimdi. Farkında değilsen anın o hiç gelmeyecek. Vuslat hiç gerçekleşmeyecek. Bir nokta düşecek cümlenin sonuna. Ve cümlemiz yatacak musalla taşına.