Sosyal mesafeden sürdürdüğüm röportajlarımda bugünkü konuğum, Engin Dal. Engin, Mayıs sonu sosyal medyasından bir video yayınlamıştı. Şükrü Erbaş’ın ‘ Ömür Hanım’la Sonbahar Konuşmalarını şiirini seslendiriyordu. Ilk Önce Şükrü Erbaş edinmek üzere böylece fazla yerden övgüler alan bir seslendirmeydi bu. Geçtiğimiz sene da ‘En Sevgili’den Ey Sevgili’ye’ adını verdiği şiirsel tınısı olan bir test kitabı yazmıştı. Hatta kendisi bu kitabı ‘şiirsel yazıtlar’ olarak tanımlıyor. Şiirlerden, seslendirmeden, aşktan bahsettiğimiz şiirsel bir görüşme oldu… Keyifli okumalar… Engin Dal ile şiir ve seslendirme üzerine konuştuk #1
- Engin merhaba… En çiçeklisinden avuç içlerimden sana da 'Merhaba!' - Çiçekli bir başlangıç oldu. Bu her zaman ilk sorum ve yanıtları için heyecanlandığımı söylemeliyim. Engin Dal, -hatta sen kendini Seslenen Adam olarak tanıtıyorsun- kimdir? Ulaşılanın dışarıda duyguları ve kalemiyle ve hatta senin için sesiyle demeliyim, kendi gözünden kendini nasıl anlatır? Bütün yerküreyi, bütün insanları içime topladığım kiminin dahili kiminin harici olduğu dünyamda, sürdürmeye değil yaşamaya çalışan kelimelerin, şiirin ve sesimin geyşasıyım. Sıfır yaşıma mektuplar yazarak, çocukluğumun cebindekilere halen sahip çıkmaya çalışıyorum. 39 dünya yaşıma, radyo programcılığı, seslendirmenlik, beyaz yaka, sunuculuk ve yazarlık ekledim. Hayata aleyhinde öğrenci konumumu muhafaza etmeye devam ediyorum ve kulağıma toprak kaçana dek böyle devam eder sanırım. Ne yaşıyorsam hakkını bırakmak içgüdüsüyle ortaya koymaya çalışıyorum adilane! Ve zamanı bir çöl kaç kum saati ederinde değerli kılarak manalı hale getirmeye çabalıyorum. Kalbimin ekmeğinde, kalbime akıcı mucizelerin sırrını çözen biriyim diyelim :) - Peki ya Seslenen Adam? İsmiyle müsemma olmaya çalışan. Çağırmak! Duyabilene, hülasa yürek gözü açık olana, çiçeğin soluma sesi, karanlığın sesi, inancın adım sesi, rengin sesi, taşların sesi, esaretten kurtulan bir kuşun sesi, satırların sesli ABC’si gerçekten Seslenen Adam. Ve nasıl ama gökyüzü kuş seslerinden bıkmaz, ormanlar su seslerinden usanmaz, ben de seslenmeye devam edeceğim… - Yazmaya ne süre ve nasıl başlamıştın? 1997 yılında radyo programcılığına başladığımda edebiyata olan ilgim beraberinde gelmişti. Şiirlere bir şekilde bulanıyor insan ve ufak küçük yazmaya başlıyorsun. Merak, alaka, araştırma zihnimizde bir görsel us oluşturuyor; fikir kartı gibi. Yıllar içinde birikim nükleer enerjiye yol açıyor. Ete kemiğe bürünmesi kanaati 2019 başındaydı ve sonraki faz kitap çıkışı. - Bir yazma rutinin var mı? Bedenlerimizden önce ruha inanan herkesin kağıt  kalem ilişkisi defalarca var. Rutinden ziyade doğaçlama gelişiyor bende. İnsan, kendi yaşamının sanığı, tanığı, hatta tutanakçısıdır. - Şimdilerde normalleşme sürecinde olsak da, umulan güç bir süreçten geçiyoruz. Pandemi süreci senin için nasıl geçti/geçiyor? Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz :) Bu minvalde iki hayat olduğunu düşünüyorum. Yaşamak ve hayatı sürdürmek. Yaşamaya çalıştığım düşünülürse ‘tek başınalığı’ bol bol yaşadığım bu süreçte, hiç bu dek verimli geçen bir süre dilimi hatırlamıyorum. Zamana bir iplik yumağı, balığın pulları gibi baktığım için sanırım. - Bu süreç yazarlığınızı/üretkenliğini besledi mi, yahut şöyle bir durmak isteyenlerden mi oldun? Farkındalıklar, değişim, tamamlanma, tanıma, buluş vs. yani zamanı faal göstermek. Kendimizi keşfetmek tek başınalığımızın kürü çünkü. Ruh, beden, us üçlemesini revize ettiğim, şekillendirdiğim, olgunlaştırdığım kocaman bir işlem! Ayağa kalkmalı, süre doğrultusunda adımlamalı, çiçeğe bakmalı, belirsizi duymalı, var olmanın ardına kadar koşmalı... Engin Dal ile şiir ve seslendirme üzerine konuştuk #2 (Şair Şükrü Erbaş)   - Kitabından konuşacağız natürel; ama önce Şükrü Erbaş’ın ‘Ömür Hanım’la Güz Konuşmaları’ şiirini  Seslenen Adam olarak seslendirmen üstüne konuşalım mı? Hem kendisiyle de tanıştın. Nasıl gelişti bu iş? Hissetmediğim hiçbir varoluşun içinde yer almadım. Denizin dalgaları gibi birbirine geçmeli yaptıklarım. O yüzden yüzde 100 doğaçlama yaşamayı fazla seviyorum. Dürüst zaman çoğunlukla ayan oluyor. Semazen Sercan Çelik'e ait video asılı bir şekilde duruyordu müziğiyle beraber. Zamanımızın bilge şairi Şükrü Erbaş'ın "Ömür Bayan’la Güz Konuşmaları" önüme düştü. Ve puzzleın parçaları tamamlandığında malumun video ortaya çıkmıştı. Âlem hızı sever. Sözü enerji frekansını artı yönde ortaya koyduğunda nerelere bağlantı edeceğini düş bile edemiyorsun. Çekim yasası! Şiirin dansı Sercan Çelik'e, dansın şiiri Şükrü Erbaş'a. Kalplerinden öpüyorum... - Şükrü Erbaş ile tanışmak özelinden soruyorum: Üstatlar ile tanışıp, onların onayını almak sana nasıl hissettiriyor? Şiir elden ele devredilir, meşale hiç sönmez. Satırların sahibinin övgülerine mazhar edinmek işin taçlandırma kısmı oldu. Şükrü Erbaş'tan ‘Şiirime sesiyle ruh veren’ tanımı, nan gibi aklımda. ‘Güzel görmek sevaptır.’ sözünden yola çıkarsak yalın ve maskesiz yüreğe dokunduğumuzda, gerçekle kalmayıp bununla beraber ilahi güzelliğe de haiz kalmamız oluyor. Engin Dal ile şiir ve seslendirme üzerine konuştuk #3   - Gelelim kitaba… Geçtiğimiz sene ‘En Sevgiliden Ey Sevgiliye’ adını verdiğin test türündeki kitabını paylaştın okurla. Ve onu ‘şiirsel yazıtlar’ olarak tanımlıyorsun. Nedir bu kitabın yazılma hikâyesi? Yazmanın hayata kazandırdığı ivmeyi, kendimizi ifade etmeye olanak sağlaması, duygu aktarımını muhtemel kılması açısından düşündüğümüzde kâğıda dökmek; zamanı durdurup, her okuyuşta içimizdeki dinamizmi yeniden harekete geçiren büyülü bir eylem. Kayıtların tüm değişmezliğiyle muhafazasında bütün bir güvenilirliğe sahip faziletli, bilge bir tanık. Hafızanın zamana yeniliş dayanıksızlık ve zaafiyetinde, hafızayı yenileme gücünü, bilgimiz dahilinde alıkoyma yetkinliğini insana bahşeden bir sadakat mahiridir. Yazma serüveninin ete kemiğe büründüğü gerçeği aslında. Hayatıma dair yüzde 100 olmasa da Z raporunun birincil çıktısı diyebiliriz. - Peki adında bahsettiğin en sevgili ve ey sevgili kimi/neyi karşılıyor? Bu adın bir hikâyesi var mı? En veya Ey olmanın hamisi edinmek. Tıpatıp Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi: ‘Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. Yaşadın mı büyük yaşayacaksın; ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına.’ Her santimetre karesi hakkıyla ödenmiş bir hayatın hikâyesine yatıya gelen veya davetli olarak acıtan, sancıtan, olan ve olmayanların… - Tanıtım bülteninden şu tümce ilgimi çekti: ‘Aşk korkusu sarmışken benliğini, korkmak ne dek da kaçak bir his...’ Aşkı ve korkuyu nasıl tanımlarsın? Aşk aynen yazıldığı gibidir. Sesli başlar, sessiz biter. Lakin ritmi tutturduğunda sesli devam eder kartopu etkisiyle, evrene vereceğin son nefese dek.  Biraz miras, biraz alın teri, risaledir, kör atlayıştır. Benim heybemde tasavvufi görüntü açısıyla aşk; kocaman kudretli hissiyat olup içinde sefa, sevda, vefa, feda, cefa anlamlarını barındıran kalbi kalp haline getiren, yaratıcının merhametinin en hoş zuhurudur. Aşkın, insan üzerinde sarmaladığı duygular yeganedir, biriciktir. Her şeyi mümkün kılan ve her işin üstesinden gelebilecek değin zinde olduğumuzu hissettirir. Birey aşık olduğu süre gözlerinin önüne şeffaf perdeyle seyreyler etrafını. Çevresinde gerçekleşen bir çok hadiseyi aşık olmanın vermiş olduğu güzellikle yorumlar. Hani derler ya, aşık olan için güneş başka doğar. Aşk, kendinden öte vazgeçme halidir, kendi benliğini çiğnemeden ’biz’ olabilmedir. Egomuz denetlenmesi en güç varlık ve bunu ama aşk becerebilir. Ruhla sevi lüzumlu, us unutur, kalp durur. Asli aşk bulunmaz, inşa edilir! Meftunuyuz biz o aşkın! Aşk tevafuku sever, korkuyu değil. Korkunun aşkta mekanı değil; garanticilik yok, çünkü B planı değil. Aşk, maviliğin gölgesi, bir teslimiyet, aidiyet. Nefsi ve egoyu yenme okulunun antre sınavı... Engin Dal ile şiir ve seslendirme üzerine konuştuk #4   - Sana seslendirme konusunda da sorular sormak istiyorum gerçekte. Seslendirme sanatı hakkında bizi bilgilendirir misin öncelikle?  Seslendirmen almak için ne gerçekleştirmek gerekiyor? Ağız ve dudak kaslarını mükemmel çalışır hale gelmesi. En iyi pratiği tekerlemeler. Evde bağıra bağıra ağzını burnunu yamultarak sözcük telaffuzu önemli katkı sağlar. Dimağ haznesi geniş, içten, etkin kavranabilir dil uygulamak ve bunların toplamında yaşayarak okumak. Zihinde kelimeleri tasavvur edebilmek, anda elde etmek! Dediğim gibi iki dalganın iç içe geçmiş halinde hakkını teslim etmek... - Tüm bu konuştuklarımızın ışığında bilhassa şunu da sormak isterim: Niçin şiir? Beni yegâne tanımlayan ve tanımlayacak olan sesimin, bedenimin ve kalbimin uzantısı. Şiir, düşüncelerimin müzik tınısı. Bedenimiz için, ruhun varlığı bi' şiirdir, uyanış hatta varıştır. İnsan canlısının zihni tarafından ele geçirilmiş ve tarumar edilen realist düşünce oyunları, pespaye ve iğreti durmakta. O yüzden şu hayatta yalanın hüküm sürmediği tek yer şiirdir. Ruhun varlığı için şiirin evrensel dilini biliyorsan, kendi mutfağındaki malzemelerle bir şaheser ortaya koyabilir. Ve her gece, zabıtaların mesai bitiminde; imkansızlıkların şiirleri ıssız sokakların köşe başlarına iner evrene mesaj saptamak için. şahit olmak için şiire bulanın... - Peki günümüzde şiirin hak ettiği değeri bulup bulmaması konusunda ne düşünüyorsun? Şiir, beynelmilel bir karaktere sahip değil, şairin iç dünyasının mahsulü olduğu için ayrıntılarıyla evrensel bir kimliğine sahiptir. Şiirin dünya edebiyatında yargı ettiği yeri alabilmesi ancak bu yönünün aydınlığa kavuşması ile mümkün. Şiirin temelinde derinlik psikolojisi var ve bu durum onu evrensel kılmakta, bilhassa biz canlılara hitap eden bir özelliğe kavuşturmaktır. Şiirin mahiyetine, derinliğine inmek için psikoloji-psikanaliz gibi bilimlerle perspektif kazanmak gerekmektedir. Maalesef şimdiye kadar şairlerin üzerine yapılan akademik araştırmalar, istiare ve teşbihten öteye geçmemiştir. Netice itibarıyla zabıtaların mesai bitiminde ortaya çıkıyor yalnızca... Engin Dal ile şiir ve seslendirme üzerine konuştuk #5   - Sen kimlerden ilham alıyorsun? Ahmet Erhan, Cemal Süreya, Edip Cansever, Şükrü Erbaş, Edgar Allan Poe, Jorge Luis Borges, Pablo Neruda, Didem Madak, Nilgün Marmara, Sohrab Sepehri, Minik İskender... Liste uzun :) - Engin’in, dolayısıyla Seslenen Adam’ın hayattaki en büyük gerçek dışı ne? Ve hemen bunun neresindesin? Güzergâh gidişatında kaplumbağaların anlatacakları, tavşanlardan fazla daha fazlasına sahip. Hayallerimin taslağı hazır, tasavvur edildi. Şiirin, Andrey Arsenyeviç Tarkovski'si, Freddie Mercury'si veya daha Fazıl Say'ı almak! Felek gayrete aşık çünkü kanaviçe gibi işlemeye devam ediyorum. Ve her nasip vaktine esir... Engin Dal ile şiir ve seslendirme üzerine konuştuk #6 En Sevgili’den Ey Sevgili’ye Engin Dal Yardım Yay. S.: 192 Kitabı almak için tıklayınız: kitapyurdu * Damla Karakuş email protected Instagram: biyografivekitap Bu haber sizlere www.haber32.com.tr farkıyla sunulmuştur