Fikirci Bey yazdı: DARBECİ DARBECİYİ TANIR Kemal Kılıçdaroğlu 6 Mayıs günü Deniz Gezmişlerin mezarına gidip dua etmişti. CHP, Deniz Gezmiş ve dua… Bu üçünün nasıl bir araya geldiğini çakmak zor yok mi? Bütün da bunları kafamda sorguluyordum oysa; eski tüfek solculardan bir arkadaşım aradı ve aşağıdakileri konuştuk: “Cumhuriyeti kuran parti” olmakla övünen bir partinin başkanı, niçin onu düşürmek için Türk Insanlar Kurtuluş Ordusu (THKO) diye bir ordu kuran adamın mezarına gider? Her 6 Mayıs’ta siyasi katliama uğrayan 3 genç için “ama onlar kimseyi öldürmedi ancak…” güzellemesi yapılır. Peki kimseyi öldürmek istemeyen biri niçin bir ordu kurar? Paintball (boyalı tabanca oyunu) oynamak için mi? Bunu söyleyenler her şeyden önce Deniz Gezmiş ve örgütüne hakaret ettiklerinin farkında olan değiller mi acaba? Deniz Gezmişlerin siyasi iddialarının ne olduğunu o günleri yaşayan/okuyan herkes bilir. Türkiye İşçi Partisi ve Türkiye Komünist Partisi gibi partiler komünizmi demokratik yoldan, seçimle getirebileceklerine inanırken, Deniz Gezmiş’in THKO’su ve Mahir Çayan’ın Türk Halk Kurtuluş Parti-Cephesi (THKP-C) bunun mümkün olmadığı, devrimin ama “kanlı” olacağı iddiası üzerine kurulmuştur. “Öncü savaş” vereceklerdi, sonra da biz o kahramanların arkasına takılıp yabalarla dirgenlerle gidip kışlık saraya dayanacaktık. Deniz ve Mahir’in “ordularının” Türk askeri ile aracısız çatışmaktan kaçınmasının muhakkak bir nedeni vardı. Çünkü perde arkasından sol cuntacılarla dirsek teması içindeydiler. Mahir Çayan, fellik fellik aranırken, subay olan kayınbiraderinin elbiseleri ile elini kolunu sallayarak gezebiliyordu. Bu gençlerin dramına girmek istemiyorum lakin onların belli başlı katilleri Türkiye İşçi Partisi'ne oy kaptırmaktan korkan İnönü’nün, CHP gibi millet devlet kurmuş bir partiyi birdenbire “ortanın solu” diye tanım etmesi, buna inanacak dek vizyonu bakımlı olan Ecevit’in de oradan “sosyal demokrasiye” geçmesiydi. Nitekim İnönü, Meclis'e girmeyi başarmış ve demokratik yoldan uğraş eden Türkiye emekçi Partisi'ni Meclis'cilt atmak için birincil seçimde Demirel ile anlaşıp milli bakiye sistemini kaldırdı. Bu tarihten sonra da zaten azınlık fikir olan demokratik sol, yeniden hiç Meclis yüzü göremedi. Yani önce gençlerin demokrasiye ve Meclis'e olan inançlarını yıktılar, sonra da eline silah alıp dağa çıkanı sinek gibi avladılar. İşte Kılıçdaroğlu’nu o mezara götüren sebep, o iki örgütün asker içindeki darbecilerle olan dirsek temasıdır. Dönemi hatırlayanlar bilir; 9 Mart sol cuntacılarını bastıran 12 Mart cuntacıları, idareyi ele almıştır. 9 Martçıların da tarihsel olarak yapabilecekleri, Irak ve Suriye’deki gibi bir Baasçı rejim (Milliyetçilikle sosyalizmin harmanlandığı, sonuçlarını Ortadoğu’da son elli yıldır gördüğümüz ucube rejim) düzenlemek olacaktı. Yani köklü değişiklik yapacaklarını sanan gençler, Baasçı bir cuntanın oyuncağıydılar. Sayın Kılıçdaroğlu, “CHP’de hiç kimse darbeyi savunmaz” dedi. Bu cümleyi günün fıkrası yapanlar yerden göğe dek haklıydılar. bir defa CHP Türkiye’yi 1923’deri 1946’ya kadar (sopalı seçimlerini de saymazsak 1950’ye kadar) tek parti cuntası ile yönetmiştir. 1950’de girdiği birincil bağımsızlık seçimi kaybeden CHP bir daha hiç tercih kazanamamıştır. İktidara bir yerinden tutunduğu dönemler daima cunta sonrası dönemlerdir. 1950, 54, 57 genel seçimlerini kaybeden CHP, 1960 darbesinden sonradan iktidara yanaşmış, koalisyon ortağı olmuştur. Yeniden 1965 ve 1969 genel seçimlerini kaybettikten sonradan 1971 darbesinin gerisinde bir kez daha koalisyon ortağı olmuştur. tek başına iktidara en yaklaştığı 1977 seçimlerinde de “Güneş Motel” rezaleti ile bir azınlık hükümeti kurmuş, o da yürümemiştir. Tüm darbecilerin aklında, bizi 1930’lara götürmeye çalışan CHP zihniyetinin olmasına hiç girmiyorum. CHP darbeciliğin hafıza ocağıdır. Bakmayın siz derhal demokrasi beğenmediklerine, aralarında biraz yalnız kalın, güvenlerini kazanın “Atatürk İstiklal Mahkemelerinde yeterince adam asmadığından toplandı bunlar, asıl hemen kuracaksın mahkemeleri sallandıracaksın bu yobazları.” diyeceklerdir. Bizim Türk solcularının darbe ile sorunu, kendi darbelerini yapamamış olmalarıdır, yahut darbeye karşısında falan değillerdir. Kılıçdaroğlu, “CHP’nin iktidara yakın olduğu dönemlerde maalesef darbeler olmuştur ve darbelerden en büyük mağduriyeti çeken de CHP olmuştur. Yeter artık ya, ne darbesi Allah aşkına!  Darbeye karşı olanlara, demokrasiyi savunanlara açık çağrımdır: Gelin her zaman birlikte hukuk sistemimizi darbe hukukundan arındıralım.” demiş. Yukarıda saydım, CHP’nin darbelerden sonra nasıl iktidara bir kenarından tutunduğunu. Hukuk sistemimizi darbe hukukundan arındırmaya gelince, peki niçin o zaman AK Parti siyasi partileri kapatmayı zorlaştıran yasayı Meclis'e getirdiğinde partileri en fazla kapatılan Kürtlerle beraber yasaya karşısında çıktınız? Hatırlarsanız Kılıçdaroğlu, bu darbe meselesini durup dururken gündeme getirmedi. Önce Canan Kaftancıoğlu’nun “tercih ya da başka bir şekilde” diyerek saçmalaması, bu açıklamaya niçin oldu. Arkasından da Ragıp Zarakolu “Makus Kaderden Kaçış Değil” başlığı ile bildiğimiz “Tayyip Erdoğan’ın da sonu Menderes gibi olacak” yavesini geveledi. Zarakolu’nun yazısında ciddiye alınacak bir şey değil. Darbe hasretini dile getirmiş. Tarihi gerçeklerle arası iyi değil. Daha yazının başında “Türkiye’de solun görece hür olduğu yılların 1919-25 ve 1930-1945 yılları arası olduğu söylenebilir. Bu dönemler bununla birlikte çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler arasındaki ilişkilerin iyi olduğu dönemlerdir.” deyince beni bir gülme aldı. 1919-25 yılları arası ha? Yani Türkiye Komünist Partisi’nin ilk merkez komitesi başkanı Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının öldürülüp denize atıldığı yıllar? 1930-1945 ha? Yani Nazım Hikmet’in, Sabahattin Ali’nin, Zekeriya Sertel’in sürüm sürüm süründürüldüğü yıllar. O süre da o kadar akıllı değillerdi de “eski tüfekler” adamakıllı bunadılar bundan böyle..”
Daha da enine boyuna anlatacaktı eski tüfek solcu arkadaşım, bunaldığını ve zeka sinirlerinin zıpladığını hissetti ve bitirdik.

Peki arka arkaya Canan Kaftancıoğlu’nun çıkışı, Zarakolu’nun saçmalaması birer rastlantı müdür? Bilemem, danışıklı dövüş teorisyeni değilim. Lakin bildiğim bir şey var, su uyur darbeci uyumaz. Hiç kimse de pek “bundan böyle darbeler dönemi filan kapanmıştır” mavalları okumasın. Asla yemeyiz. Ve de darbeciler kadar kaldığı otel helikopterle taranan bir Cumhurbaşkanı'nın da bu konuyu ciddiye alıp kabahat duyurusunda bulunmasında hiçbir acayiplik yoktur. Akıl özgürlüğü mü? 
Darbecilik, 5. Kol faaliyeti hafıza özgürlüğü değildir. Bu haber sizlere www.haber32.com.tr farkıyla sunulmuştur