Türkiye’nin pek çok sorunları var ve bunların kronik olmayanlarını (hatta bazen onları da) yaklaşık 20 yıldır iktidarda olan parti üstlenmek zorunda ve üstleniyor da. İktidar için birçok şey söylenebilir ama herhangi bir konuda “boş durdukları” veya “sorunları süpürüp halının altına sakladıkları” söylenemez. Fakat biliyoruz ki daha 2002’den beri bir de muhalefet sorunumuz var. Çünkü ana muhalefetin pek çok üyesi hala 2002’deki “o benim başbakanım değil” fatalizmini “o benim cumhurbaşkanım değil” argümanı ile sürdürüyorlar. Başından beri iktidarın meşruluğunu sorgulama ve kabul etmeme psikozunu sürdüren önemli bir kesim var. Hala “kaçak saray”, “memleket bitti”, “geleceğimiz karardı”, “takunyalılar” fanatizmi prim yapabiliyor. Bu bir muhalefet şekli değil, bir davranış bozukluğu olduğu için de ana muhalefet ne iktidarı gerçekten eleştirebiliyor ne hatalarını gösterebiliyor ve ne de halkın sorunlarının sözcüsü olabiliyor. Ana muhalefet geçmişte iktidar olduğunda (tek parti ile iktidarı gasp ettiğinde ve darbeler arası koalisyonlarda) nasıl halka rağmen iktidar idiyse, muhalefeti de halka rağmen sürdürüyor. Son on yılda ise parti kapatmaların ve darbelerin önü alındığı ve deneyenler ciddi cezalar aldığı için rakibini Anayasa Mahkemesine kapattırmak veya darbe kışkırtıp devirmenin de yolu kapandığından, muhalefet büyük bir bunalıma düşmüş durumda. Yeni koşulları kabul edip politikalar üretmek yerine, oyunu kaybedeceğini bildiği için mızıkçılık yapan çocuklar gibi, “bu sefer seçimi yaptırmayacaklar”, “seçim sonuçlarını bilgisayarda değiştirecekler” gibi şaibelerle seçimlere gölge düşürmeye çalışıyorlar. En büyük paranoyaları da olmayan oylarının çalınması… Aslında seçim yapılmasa gerçekten sevinecekler çünkü oyundan kaçmak istiyorlar. Hatta aralarında seçimleri boykot etmek isteyen aklı evveller bile yok değil. İşte bütün bu fatalist yaklaşımlara bir de FETÖ’nün muhalefeti ele geçirme girişimi eklenince durum çok daha dayanılmaz bir hal aldı. Zaten alternatif üretemeyen ana muhalefetin tek odak noktası “bunlar gitsin de ne olursa olsun”a dönüştü. Tabi bunun arkasında “Bunlar gitsin de, hapisteki FETÖ’cüleri serbest bırakalım, başkanlık sistemini kaldırıp eski istikrarsız koalisyon günlerine dönelim” var. Amaç bu olunca politika üretmeye de gerek yok, artık iktidarı devirmek için her yol mubah. Şeytanla da, bölücü teröristlerle de, “şeriatçılarla” da, “ırkçı faşistlerle” de koalisyon yapmanın bir sakıncası yok. Yeter ki geniş bir iktidar karşıtı blok oluşsun da bunlar nelerden oluşursa oluşsun. Peki ana muhalefetin tabanı da yöneticileri kadar “geniş” mi? Görünen o ki ne taban hatta ne de yöneticiler bu kadar geniş değil. Şeytana karşı bu kadar “hoşgörüyü” (daha doğrusu iktidara karşı hoşgörüsüzlük bloğunu) kaldıramayan seçmenler kadar delegeler de var. Muhtemelen milletvekilleri de var. Ülkenin bir muhalefet sorunu olduğunu yazmaktan sadece ben değil, müspet muhalif bütün basın usandı. Nitekim en sonunda SONAR “muhalefet başarılı mı?” anketi yaparak durumu muhalefetin yüzüne rakamlarla çarptı. Muhalefetten memnuniyet %19… Ben de farkındayım bunları tekrar tekrar yazmanın yazıyı artık okunmaz hale getirdiğini, ama bütün bunları bir de Sayın Muharrem İnce’nin “Bin günde memleket hareketi” çıkışı açısından ele alın istiyorum. Sayın İnce defalarca saydığımız bu muhalefet sorununa ne çözüm öneriyor? Yeni bir parti kurmayacağını söylüyor (oysa bu çok daha gerçekçi olurdu). İddiası çok daha büyük, CHP’yi CHP 2.0’a yükselteceğini, o da olmazsa artık CHP’nin Beta versiyonunu süreceğini söylüyor. İyi de versiyon yükseltme bir programın aksaklıklarını gidererek daha kullanışlı hale getirmeyi içerir. 90 küsur yıllık CHP tarihinde bunu başarabilmiş bir kişi var mı? İnce, CHP’nin hangi aksaklıklarını düzeltmeyi öneriyor? CHP’ye yönelik eleştirilerinin hepsi haklı, bunu yıllardır hepimiz söylüyoruz, kendisine yapılan adilikleri biz de gördük. Cumhurbaşkanlığını kazanamayacağının partisi tarafından bilindiğini ama Kılıçdaroğlu’na da rakip olmaması için kumpas kurulduğunu biz ondan önce anlamıştık zaten.  (Yahu, Kılıçdaroğlu CHP ve hempalarının seçimi kazanacağına inansa o pastayı İnce’ye yedirir miydi?) Seçimin ertesi günü yalan söylemesi, seçimi şaibeye düşürmesi istendi. Hatta ailecek kaçırıldığını, silah zoru ile tutulduğunu söyleyen oldukça kabarık bir “şizofren” grubu da vardı. (Hala da varsa hiç şaşırmam) Biz o manyaklarla bir asırdır uğraştığımız için bize bir sürpriz olmadı. Yani İnce bize bir şey söylemedi. Peki İnce yeni ne söyledi? Bir kere, daha 5. dakikada   Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’yi sandıkların başında durmayarak 4,5 milyon oyu sokağa bırakmakla suçladı. Yani yine şaibe yaratmaya çalıştı. “CHP gözlemcileri olmayınca o oylar çalındı mı bilmiyoruz, 1,5 milyon oy olsa kazanacaktık” demeye getirdi. Bunun klasik CHP psikozundan ne farkı var? Oysa o gün “adam kazandı” diyerek çok daha dürüst davranmıştı. (Pardon, tabi o tweet’i de silah zoruyla kaçırıldığı yerden atmıştı) Daha da Atatürkçü olacağını söyleyerek HDP ile gizli ittifaka küsen CHP’lilere göz kırpıyor. Fakat bunun ne ülke sorunları ile ne de CHP’nin seçim kazanma problemi ile alakası var. Atatürkçü olup da artık “tıpış tıpış” CHP’ye oy vermemeyi düşünenler mi var?  Öte yandan İttifaktan da ayrılmayacağını söylüyor. Yani hem Atatürkçü hem Kürtçü… Eline iki su şişesi alınca birinin kapağını açıp içinden cin çıkaracak sandık ama İnce kendi şişesinin içinde kalacağını, öteki şişeye geçmeyeceğini anlatırmış. Kendi şişesinden cin çıkarmadığı sürece İnce’nin CHP’nin nesini değiştireceği merak konusu. Üstelik kapağı sıkı sıkı kapalı öteki şişenin tabanından da oy alma potansiyeli olduğunu iddia ediyor. Kısacası İnce zaten bulanık CHP kazanına koca bir kepçe sokup karıştırıp çıktı ama CHP zaten o karışıklıkla var oluyor, durulsa ya dağılır ya baraj altında kalır… İnce’nin memleket hareketi tutar mı? Buram buram 1930’lar kokan adı ile, aydın emekli öğretmen çağrışımları ile bu naftalinli yaklaşımın kitlelerde karşılığı var mı? Belki Ekmelettin/HDP / Abdullah Gül küskünü bazı CHP’lileri konsolide eder, fakat onların zaten bir yere gideceği yok ki? Yok eğer Cumhur ittifakının tabanından oy alacağını sanıyorsa, sıraya girmesi lazım. Ondan önce sırada bir eski Marksist hocamız, bir Temel Reisimiz, altı ayda dünyanın gittiği her ülkenin sorunlarını çözecek IMF sever ekonomistimiz var. Ha bir de basın özgürlüğünden dem vurup, gazetecilere soru sordurmaması var.. Peki İnce, Eylülde gel, bekliyoruz… @kalemciler Bu haber sizlere www.haber32.com.tr farkıyla sunulmuştur