Yapılan işlerin veya verilen sözlerin yerine getirilebilmesi nasıl önemliyse; sonuçların takip edilerek sonrasında yeniden üzerimize düşen görevlerin yerine getirilmesi için çaba sarf etmekte o kadar önemlidir.

Atılan tohumların yeşermesi için merakla beklenip; sonrasında geliştirilmesi veya korunması için yapılması gerekenlerin de yerine getirilmesiyle, hedefe yaklaşmak daha kolay olacaktır.

İman eden insan için yapılan işlerden dolayı kime karşı sorumlu olduğumuz düşünmek, bilmek, kavramakta bir o kadar önemlidir.

Yaptığımız işlerin ne kadar yapmamız gerekenlerle ilintili olduğunu sık sık kontrol edebilmek; gidişatımıza dair yapılması zorunlu olan kontrol hallerinden birisi olacaktır.

İman eden yaptığı tüm işlerde Allah için ve Allah’a göre ayarlanması gereken işlerin sorucululuğunu üzerinde taşıyabilmelidir.

Taşınması gerekenin bir kenarda bırakılması; zaman içinde unutulup giden kıymetli mücevherlerin kıymetini bilmeyen insanların ellerine düşmesine sebep olabilir.

Bizden önce birilerinin sorumluluklarını bilmemekten dolayı yapmaları gereken görevlerini yapmayarak bazı emanet edilen şeyleri ulaştıramamaları; zamanla bizimde sorumluluğumuz ortadan kaldırmayıp, tam tersine hakikatin varlığından haberdar olanların aramayı devam ettirmelerini ve hakikati buluncaya kadar hakikatin izlerini sürmeyi becermelerini gerektirir.

Rabbimiz gönderdiği kitaplar ve peygamberler yoluyla toplumları uyarmak istemiş ve sonrasında da inananları bu görevin ifasıyla ilgili olarak görevlendirmiştir.

Her davanın savunucuları olduğu gibi; İslam davasının da kendine has savunucuları vardır.

Allah her dönemde mutlaka Allah’ın dinini ayakta tutmak için çaba sarf eden birilerini bulunduracaktır.

 Allah’ın dini için mücadele edenler kendi dönemlerine ait şahitlikleriyle; kendilerine ait sorumlulukların altına giren ve gereğini yapanlardan olabileceği gibi, sorumluluklarını fark etmeden ömürlerini boş yere tüketenlerden de olabilirler.

Bir döneme şahit olmak; daha önceki dönemlerden alınan emanetin bozulmadan bir sonrakine devredilmesini sağlamalıdır.

Alınan emanetlerin sağlıklı bilgiye dayanan ve Allah tarafından verilen bilgiyle uyumlu, vahyi açıklayan peygamberin tarif ettiklerine uygun olabilmelidir.

Eğer alınanların daha önceki yanlışları tekrar niteliği var ise; yapılanın yanlışı tekrar etmekten öteye geçmeyen bir kısır döngü olması da kaçınılmazdır.

Eğer yapılan hiçbir şey yok, tam tersine eldekilerde zayi edilen konumundaysa; felaketi beklemenin zamanı geldiğine dair bir işaret görülmesi gereken kadarıyla aşikâr demektir.

Tüm ilişkilerimizde; Allah tarafından gönderilmiş olan vahyin mutlak doğru yolu göstericiliğine teslimiyetle başlayan bir değerlendirme süreci yaşanabilmelidir.

Allah her şeyin tek yaratanı, yaşatanı ve yönetenidir.

Allah dışında hayatı tanzim etmeye kalkışan her şey; aslında Allah karşısında kendine bir güç yükleyerek akıllara durgunluk verecek bir maceranın sahte kahramanlığına soyunduklarını bile fark etmeyen nemrut ve firavun zihniyetinin takipçilerinden başkası olmadıklarını da anlamız gerekir.

Allah her alanda tek etken kabul edildiği andan itibaren; Allah tarafından gönderilen ve hayat tarzı olan dinine de girmenin ilk adımı atılmış demektir.

İman ettiğini söyleyen birisinin hayatına ait kararlarda; başka bir yetki makamı araması akıl karı olmayan, hatta çelişkilerle başlayan bir buhranın hayat haline getirilmesine katkısı bulunan insan konumuna düşmeye sebep olacaktır.

Bugün iman ettiğini söyleyenlerin Allah’tan başka güçlü yaratan, yaşatan ve yöneten olmadığını anlamış olanların; bir süre sonra farklı manyetik alanların içine girerek inançlarından ve davranışlarından ödün vermekle kendilerinden başkasına zarar vermediklerini de bilmelerinin zamanıdır.

Allah’tan başka kendisine ilahlık yakıştıranların; karşılarında inanma ve davranış konusunda Allah’ın sözünden dışarı adım atmayıp yani sınırları çiğnemeyip; teslimiyetlerini gösterecek Müslümanları bulacaklarını bilmeleri gerekir.

Kendine faydası olacak iman ve davranışların sahibi olamayanların; başkalarına faydalarının olmasını beklemenin de bir mantığı olmasa gerektir.

Dilimizle Allah’tan başka ilahlık kimseye yakıştırmayacağımızı söylediğimiz hayatta; davranışlarımızda da Allah’tan başkasının sözlerine uymayacağını ifade edecek kadar yalın, sade ve dilini eğip bükmeden yaşayan kullardan olabilme duasıyla rabbimizin sözüne kulak verelim.

”De ki: "Hakikatin en güvenilir şahidi kimdir?" De ki: "Allah benim ile sizin aranızda şahittir; ve bu Kuran bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim". Siz, Allahtan başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik yapabilir misiniz? De ki: "Ben (böyle) bir şahitlik yapmam!" De ki: "O, tek Allahtır; ve bakın, sizin yaptığınız gibi, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun!"(Enam 6/19)