GÜLÜN ÖYKÜSÜ

Değerlerini günden güne kaybeden Isparta bir değerine, sahip çıkmak için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta Isparta Gül  Festivali düzenleyerek,  Gül’üne sahip çıkan Isparta Belediyesini  ve diğer STK’ları kutluyorum.

Gülüne sahip çıkan bir başka STK da GÖLDOSK’lulardı.

Kıt imkanlarını faydaya dönüştürme prensibi ile hareket eden, GÖLDOSK’luları da kutluyorum. 

Geçtiğimiz Pazar günü 56 fotoğraf sevdalısını bir araya toplayıp, GÜLÜN ÖYKÜSÜ’nü fotoğraflayıp farkındalık yaratmak ve Gülüne sahip çıkmak için yola çıkıldı.

Projeyi bir devlet büyüğümüzle paylaştığımızda, bırakın böyle boş şeyleri daha büyük şeyler yapın, bundan hiçbir şey çıkmaz dediğinde, karıncanın hikayesi  gelmişti aklıma. O ana kadar acaba yapabilirmiyiz derken, o an karar verilmişti, kesinlikle yapılmalıydı. Logosunda da karınca olan biz Göldosk’lu  karıncalar, bu değerine sahip çıkılmalı, kıt imkanları ile  bu yangına su taşınmalıydı.

Sabahın beşinde kalkıp, uykularının en tatlı anlarında, yollara koyulmak, hiç de kolay değildi. Bir büyüğümüzün, sıkça diline doladığı bir söz geldi aklıma. Zoru hallederiz, imkansız biraz zaman alır diyordu. Sabah beşte kalkılacak, azıklar hazırlanacak, saat altıda İstasyon parkında buluşulacaktı.Zor görünüyordu.

Etkinliğe katılacağım şeklinde bildiren yetmişe yakın fotoğraf dostu vardı. Ancak saat oldukça erkendi, gerçekten o saatte kalkıp gelecekler mi  diye endişelerim vardı. İki otobüs kiralanmıştı. İstasyon parkına vardığımda büyün endişelerim, güzel bir tebessüme dönüşmüştü. Elli altı fotoğraf sevdalısı toplanmıştı. Bu etkinliğe destek veren GÜRKAN A.Ş. yönetimine, MEM Fotoğraf topluluğuna ve GÖLDOSK yönetimine ve Dernek Başkanı Sıtkı Elmacı’ya teşekkürlerimizi sunarız.

Sabahın dinginliğinde Hamdi beyin sıcak simitleri ve peynirleri ile kahvaltımızı yaptık.  Hal hatır sorma ve sohbetlerle, Banus’a doğru yol alıyorduk. Henüz Gülleri görmeden, yüzlerde güller açmıştı bile.

Şarkılara, şiirlere, hikayelere ve romanlara konu olan Gülün tılsımı o kadar büyük ki, işte bu anlatılmaz yaşanır tarzdan.

Banus’a vardığımızda köy ahalisi çoktan güllerini toplamaya başlamışlardı. Akif Demirbilek’in organize ettiği ve bize yönlendiği iki arkadaşımız bize rehberlik edecekti. Ekibi ikiye ayırdık. Ekibimizin bir Banus’da (Gökçehöyük) kaldı, diğeri  Bağacık’a hareket etti. İçinde bulunduğum ekibin başı Oğuz Ecemiş’ti. Tarlalara doğru yürümeye başladık. Ekip öylesine mutluydu ki, herkesin yüzlerinde güller açmıştı. Gülü resmetmek böyle bir şeydi demek ki.

Fotoğraf kareleri ile gülün öyküsünü anlatacaktık. Herkes tatlı bir rekabetle en güzel kareleri yakalamanın heyecanını taşıyordu belli ki.

Bahçeler gezildi, resimler çekildi ve Veli amcanın buz gibi ayran ikramıyla serinlendi.

Karnımız acıkmıştı, artık yola koyulma zamanı gelmişti. Akpınar’da bizi sıcacık gözlemeler bekliyordu. Akpınar’a her çıktığımda o tablo beni büyülemeğe yetiyor, süper bir manzara. Gözlemeler yapılmaya başlamıştı. Ama hepimiz kurt gibi acıkmıştık. Gözleme yapan bayanlar yetişemiyordu. Bir çözüm gerekiyordu. Emine Sarıtoprak, Dilek Gündüz ve Hamdi Çubukçu, ya Allah Bismillah değip çalışan ekibe destek için kolları sıvadılar. Emine hanım hamur tahtasının başına, Dilek hanımda ateşin başına geçtiler, Hamdi beyde pişirilen gözlemeleri  kendi elleri ile servis ediyordu. Sıcacık gözlemeler, ayranla birlikte yudumlandı. Eğirdir terasından göl manzarasında yorgunluklar atıldı ve yola koyulma vakit gelmişti. Gürkan A.Ş. nin fabrikası gezilecekti. Fabrikaya vardığımızda tarlalarda bir sevgiyle toplanan Güller Sergi yapılmıştı. Muhteşem bir tabloydu. Fabrikanın çalışması hakkında Yusuf Bilkay’dan bilgiler alındı ve resimler çekildi.

Şimdi sıra geldi yarışmaya, resimler hazırlanacak, şartnameye uygun hale getirilecek ve ödüller hak sahiplerine paylaştırılacak. Resimlerle Gülün öyküsü yazılacak.

Sağlıcakla Kalın