1.     Ramazan    orucu    kimlere     farzdır?

Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve oruç tutmasına engel  bir  mazereti  olmayan  her  Müslümanın Ramazan orucunu tutması farzdır.

2.     Hangi    hâllerde    Ramazan    Ayında     oruç    tutulmayabilir?

İslam  dini,  kişileri,  güçleri  nispetinde  sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Aşağıdaki  mazeretlere  sahip  kimselerin  Ramazanda  oruç  tutmakla  yükümlü  olmayıp daha sonra kaza etmelerine veya yerine fidye vermelerine ruhsat tanınmıştır:

a) Yolculuk:  Ramazan  ayında  oruç  tutma-mak için ruhsat olarak kabul edilmiştir. Yolculuk esnasında tutulmayan oruçlar, daha sonra kaza edilir. Kur’an’da “Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi,  Allâh’a  karşı  gelmekten  sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı  günler  sayısınca  diğer  günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha iyidir.” buyurulmaktadır. (Bakara, 2/183-184). Geceden oruç tutmaya niyetlenip de gündüzleyin yolculuğa çıkmak zorunda olan kimse  yolculukta  zorluk  çekerse,  daha sonra kaza etmek üzere orucunu bozabilir. Ancak orucunu tamamlaması daha uy-gundur. Hz. Peygamber, Mekke’nin fethi için  sefere  çıktığında  oruçlu  iken,  Kedîd denilen yere varınca orucunu bozmuştur. (Buharî,  “Savm”,  34;  Müslim,  “Sıyam”, 15)  Bu  uygulama,  sefere  çıkınca  orucun bozulabileceğini göstermektedir.

b) Hastalık: Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından  veya  uzamasından  endişe  edilen  kimse  ile, hastalığı  sebebiyle  oruç  tutmakta  zorlanan kişilerin  Ramazan  ayında  oruç  tutmayıp, iyileştikten  sonra  bunları  kaza  etmelerine izin  verilmiştir.  Yukarıda  zikredilen  âyet buna  işaret  etmektedir.  Uzman  bir  hekim tarafından oruç tutması hâlinde hasta olacağı bildirilen kimse de hasta hükmündedir.

c) Hamilelik ve çocuk emzirme: Oruç  tutmaları  kendilerine  veya çocuklarına  zarar  vermesi  hâlinde,  hamile kadınlar oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli kadınlar da, sütlerinin kesilmesi ve  çocuklarının  zarar  görebileceği  durumlarda  oruç  tutmayabilirler.  Hz.  Peygamber  buna  müsaade  etmiştir  (Nesâî, “Sıyam”, 50-51).

d) Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak: Oruç  tuttuğu  takdirde  sağlığına  bir  zarar gelmesinden korkan kimse, orucunu tutmayabilir. Bu durumda olanlar, izinli olduğu  günler  veya  uygun  zamanlarda tutamadıkları oruçları kaza ederler.Bir zorunluluk olarak, ağır işlerde çalışmak zorunda olan kişiler oruçlu olarak çalıştıkları takdirde  sağlıkları  risk  altında  kalacaksa, Ramazan  ayında  tutamadıkları  oruçlarını uygun bir zamanda kaza ederler.

e) Yaşlılık: Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler, oruç yerine fidye verebilirler. Bakara sûresinin 184. âyetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, oruç tutmayıp fidye vermeleri  gerektiği  hükme  bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir.

YAŞLI VE GÜÇSÜZLERE YARDIMCI OLMAK

İnsan hayatının ilgi ve sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu iki önemli dönemi vardır. Bunlardan birincisi çocukluk dönemi, diğeri de yaşlılık dönemidir. Yaşlılık, yaratılışın tersine çevrilmesi yani ikinci bir çocukluk dönemidir. Bu devrede insan, güçlülük yerine acizlik, sağlık yerine hastalık gibi kaçınılmaz hallerle baş başa kalır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de yaşlılıktan bahseden bir ayette “ömrün en zor/en güç çağı”  tabiri kullanılmakta ve sevgili Peygamberimiz: “Allah’ım, ömrümün en zor çağına düşmekten sana sığınırım.”  “Allah’ım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve ihtiyarlıktan sana sığınırım.”  dualarıyla yaşlılığın bu en güç halinden Allah’a sığınmaktadır. Yaşlılara hürmet göstererek onların gönüllerini ve dualarını almak ihmal edilmemesi gereken dînî bir vecibedir. Zaten yaşlıların bizden istediği de biraz ilgi, biraz sevgi, kendilerini rahat hissedebilecekleri sıcak bir aile ortamı, sevecen bir bakış ve güler yüzdür.

Bu nedenle ihtiyarlarımızın bilgi, görgü, tecrübe ve birikimlerinden her zaman yararlanmasını bilelim. Bizlere düşen görev; dinimizin emrettiği şekilde hareket ederek, daima güçsüz ve yaşlılara karşı sevgi ve saygıda kusur etmemektir. Bu cümleden olarak, toplu taşıma araçlarında yaşlılara ve güçsüzlere yer verelim. Onlar ayakta iken biz oturmayalım. Bir iş ya da alış-veriş maksadıyla sıraya girilmişse, aynı şekilde onlara öncelik verelim. Elinde ağır bir yük taşıyan büyüklerimize yardımcı olalım. Karşıdan karşıya geçmekte zorlanan, yardıma muhtaç olduğunu fark ettiğimiz herkese yardım edelim.

Unutmayalım ki, bugünün yaşlıları dünün gençleri olduğu gibi bugünün gençleri de yarının ihtiyarları olacaklardır.  Öyle ise, bizim de bir gün yaşlanacağımızı, güçsüz ve aciz bir duruma düşeceğimizi göz önüne alarak yaşlılara, özellikle ana babamıza, dedelerimize, ninelerimize saygılı davranmalı ve bu konuda çocuklarımıza örnek olmalıyız.

Hz Peygamber (sav)’in konuyla ilgili şu öğütlerine de kulak vermeliyiz: “Herhangi bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse, Yüce Allah da yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler halkeder.”  “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” , “Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslüman’a saygı gösterip ikram etmek, Allah’a saygıdandır.”  “Zayıf ve düşkünlerinize dikkat ediniz. Zira siz onlar sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”  

Hazırlayan : Isparta İl Müftülüğü