Kimileri, Merhum Erbakan ile günümüz Başbakanını kıyaslıyor. Merhumun “milli” olduğunu Erdoğan’ın ise “Amerikancı” olduğunu söylüyorlar. Son olayların üzerine Erdoğan’ın Erbakan’a bile ihanet ettiğini ima ederek bütün kötülüklerin kaynağı olarak göstermeye çalışıyorlar.

            Böylece bir şekliyle merhum Erbakan’a karşı günah çıkartmış oluyorlar...  Daha doğrusu Timsah gözyaşları döküyorlar.

            Yaşı çok genç olanlar belki bilmez ama toplumun kahir ekseriyetinin hafızasın da, aynı çevrelerin rahmetliye neler çektirdikleri.

            Sevilir yahut sevilmez, ama merhum Erbakan’ın en mümeyyiz vasfı onun sıkça dile getirdiği şu cümlesinde yatan hülyasıydı: “Lider Ülke Türkiye”

            Şimdi çok daha iyi anlıyorum ki bu cümle birilerinin tüylerini diken diken ediyordu. Hem içeride, hem de dışarıda... Kolay değil birinci dünya savaşının kazanımlarını kaybetmek istemiyordu, İngilizce konuşan dünya.

            Bu nedenle yapılmadık kalmadı merhuma... Atılan iftiralarda cabası.

            O sıralarda Bosna’da Sırplar Müslümanlara saldırmış büyük bir katliam yapıyorlardı. Refah Partisinin önderliğinde toplumda büyük bir duyarlılık belirmişti. Bir katliam haberi duyulduğunda o sabah Taksim meydanında kendiliğinden yüz bin kişi toplanıveriyordu.

            Uyanan “Osmanlı” ruhuydu.

            Bu arada toplumdan sürekli yardım toplanıyordu. Bu işi en organize yapanda Refah Partisi idi.

            Uyanan ruhtan huzursuzlaşan şer güçler başladılar iftiraya: “Bosna paralarını Erbakan göndermeyip el koydu” diye. İsmini unuttum, soyadı Mercimek olan kişi ile iş, avamın diline düşürülmüştü. Kasa görevi gören Mercimek’te toplanan paralar güya iç edilmişti. Olay “mercimek paraları” şeklinde alay konusu edilerek boş ağızlara sakız edilmişti.

            Tıpkı şimdi Ayakkabı Kutusunda olduğu gibi!

            O sıralarda bu söylemin Bosnalı Müslümanlara zararı ne kadar oldu bilmiyorum... Şimdiki zararı da bilemediğim gibi. Ama birileri bu ülkenin düze çıkmasını istemiyor. Erbakan iktidarda iken ülkesine yardımcı olmak isteyen işçilerimiz topladıkları paraları bavullara doldurup getiriyorlardı. Yine yaygara koparılmıştı... Lütfen dikkat! Ülkeye para giriyor birileri de rahatsız oluyor; sebep: bavulla giriyor diye(!)

            Almanların hangi dünya savaşıysa artık sonrasında soydukları patatesin kabuğunu atmayıp ülke ekonomisine kazandırmak için biriktirdiklerini, tahsil hayatımda sıkça duymuştum. Bilgiççe örnek olarak verilirdi.

            Bizim destanlarımızda linç ediliyordu. Bavulla para geliyor diye.

            Hırsızlık iyi mi? Hâşâ Allah’a sığınırım. Her kim hırsızlık ve yolsuzluk yapmışsa hele birde bunu “din” ile bağdaştırıyorsa alçaktır, namussuzdur şerefsizdir.

            Ve bu gibi kişiler muhakkak en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

            Ama tabii suçluluğu ispat edilirse!

            Yani bana kimse  “hırsızın hiç mi suçu yok?” diye sureti haktan soru sormasın. Hırsızsa elbette var. Hele hele bu milletin tanıdığı imkânı ve gösterdiği teveccühü hırsızlığa dönüştürmüşse külliyen var.

            Fakat iş başka! İşin içinde iş varsa kusura bakmasınlar ama ben onu görmesem edemem. Bunun böyle olduğuna inanıyorsam söylemeden duramam.

            Pire iğrenç diye yorganı da yakamam. Eski Türkiye ye döndürecek güçlerin ekmeğine yağ süremem.

            Türkiye: İki asırdır karaya oturan bir gemi... Ne zaman kurtarıp açık denizlere gitmek istese birileri basıyor yaygarayı.

            Bunu da görmeyelim mi yani?

            Hırsıza bak hesabı, oyalanalım mı?

            Ne dersiniz akıl, iz’an ve vicdan sahipleri... Ülkemizi merhumum dediği gibi “Lider Ülke” yapmayalım mı?

            Yalnız merhum bir şey daha söylerdi: “Önce Ahlak ve Maneviyat”

            Bunu da kulaklara küpe yapalım... Biliyorum birilerinin suratı “maneviyat” sözcüğünü duyunca ekşidi. İçerisinde burjuva hayatına yükselen(!) muhafazakâr( o da ne demekse?) zümrelerde mevcut! Ne güzel yaşıyorken; seküler, seküler! Nereden çıktı şimdi bu “maneviyat” sözü, gibilerden

            O onların sorunu! Beni hiç ilgilendirmiyor!

Özet olarak diyeceğim o ki dostlar: “dolmuşa binmeyelim” o kadar!