Bir çocuk için ilk defa oluşan kavramlar dünyası; aslında Kuran’ı okumaya başlayan Müslüman içinde yeniden başlamaktadır.

Rabbimizin kavramları kendi tarif ettiği yere koyabilmek, bu noktada vahiyle belirlenen kavramların düzgünce öğrenilip anlaşılan ve hayata bu kavramların penceresinden bakabilen olunursa asli görevini yerine getiren bir kitaba bilinçle iman edilmiş olur.

Vahiy hayatı kuşatan ve başka kuşatmalara engele olacak her şeyden korunmuş ve iman edenin hayatında hâkim olarak onu koruyan bir özelliğe sahip olacak rabbimizin gönderdiği hayat kitabıdır.

Vahyi ilk alan peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)  hem bilgi sahibi olduğu kitabın emrini yerine getiren, hem de bizlere öğreterek vahyin diriltici ikliminin yaşanmasını sağlayan bir elçi olması bakımından çok önemlidir.

Hak ve batıl kavramlarıyla bizi karşılaştıran vahyin, bunların tarifini düzgünce anlayarak çevremizde meydana gelen tüm olayları değerlendirirken de nasıl bir tavır içinde olmamız gerektiğini bizlere öğretmiştir.

Hak; rabbimizin katından gönderilen kitapla harekete geçen ve üzerine hayatın tüm standartlarının Allah tarafından tespit edilerek; bir medeniyet ve hayat teklifi sunan, hayat tarzı ve bilgi olarak anlaşılabilir.

Hak olanı rabbimiz tespit ettiğine ve sadece onun tespit etme hakkı olduğuna göre; rabbimizin gönderdiği kitabın tarifi dışındakilere de batıl demek mümkündür.

Hak olmayan şeyleri karşısına, hak olanı da yanına alan birinin; sırat-ı müstakim üzere bir hayatı yaşaması kolaylaşacaktır.

Şimdilerde; hak olan bilgi kaynağı Kuran’dan haberdar olmayan birinin, kendince oluşturacağı pencereden hayata bakması, batıla kaçması mümkün olan bir yolun açılmasını ve sonunda cehennemde sürecek sonsuz hayatın sonuç olarak elde edilmesini sağlamış olacaktır.

Batılı yanına aldığı halde hakkın karşısında olduğunu; bilgisizlikten ve inattan dolayı olmamız gereken yer ile bulunduğumuz yer arasında yaşayacağımız şaşkınlıkla cehennemin muhatapları olmamızı sağlayacaktır.

Hak ve batılın öğrenilmesi durduğumuz yeri sık sık kontrol ederek; sapmalar varsa onu düzeltmek için vahye ve peygamberimizin sünnetine müracaat etmeyi gerektirmektedir.

  Doğruya yönelen insanın, batıl olandan uzak kalması veya batıla artık prim verecek davranışlardan uzak kalarak sapmaların önüne geçmesi gerekmektedir.

Kimsenin karşısında olmamak için, batılın yanında olduğunu fark etmeyenler; ateşle karşılaştıkları gün yaptıklarının yanlış olduğunu algılamakla, geç kalan pişmanlığın ve dönüşü olmayan ateşin ehli olacaklardır.

Hiç kimsenin kimseyi cehennem gönderme hakkı yoktur. İnsanları yargılama ve sonunda karar verme hakkı sadece Allah’a aittir.

Allah ise; vahiyle hangi sebeplerle cehenneme gidileceğini öğretmiş ve peygamberleri vasıtasıyla hatırlatmıştır.

Bugün vahyin anlaşılması, sorumlulukları hatırlatması bakımından birilerini rahatsız etmekte, okunup anlaşılmaması içinden ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Rabbimiz insanın yaratılışına uygun bir din olarak İslam’ı göndermiştir. İnsana düşen ise bu yaratılışa uygun davranışları isteyerek ve zorlanmadan yapabilmesini gerektirmektedir.

Fıtrat denilen yaratılış hali arkasından Allah’a kulluğu ve huzuru getirecektir. Kokuşan ve ahlaken çürüyen insanın fıtratını bozarak halinden memnun olmayarak cinsiyetini değiştirmeye kalkışması ve ne yapacağını bilmeyen deliler gibi; bir o tarafa, bir bu tarafa koşuşturması, kaçınılmaz olarak kaosu ve çatışmaları ortaya çıkaracaktır.

Rabbimizin dini göndermesindeki asıl sebep; işte bu fıtrata uygun davranabilmesini sağlayacak model bir hayatın ancak İslam’a sağlanabileceğini kavramamızdır.

Namazın koruyucu özelliği; işte yine sorumlulukları hatırlatması bakımından karşımızda durmaktadır. Namaz kılanın başka ilahlara inananlardan uzak durması hatırlatılarak meydana gelecek kokuşmada pay sahibi olmaktan kurtulmamızda emredilmektedir.

Her dinin veya ideolojinin; kendi elinde bulundurduğunu iddia ettiği imkânlardan veya bilgilerden gizemler meydana getirerek sanki hakikatin bilgisine sahipmiş gibi davranmalarına aldanmamak gerekir.

Rabbimiz bu konuyu bizlere şöylece hatırlatmaktadır.

“ BÖYLECE SEN, bâtıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah'ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran: (ki,) Allah'ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin: bu, sahih (bir) din(in gayesi)dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.

” (O halde bâtıl olan her şeyden yüz çevirerek yalnızca) O'na yönel; ve O'na karşı sorumluluğunun bilincinde ol; namazını devamlı ve dikkatli şekilde ifa et ve O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasına girme;”

“(yahut) inançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız kendi sahip olduğu (ilkelerle) övündüğü kimselerden olma! “(Rum 30/30-32)