“ BİZ, işte böyle böyle, Kuran'dan müminler için (ruhen) sağaltıcı, rahmet bahşedici olan ve zalimlerin de yalnızca yıkımını artıran şeyler indiriyoruz: “

“ çünkü, Biz insana ne zaman nimet bahşetsek yüz çevirir, (Bizi düşünmekten) küstahça yan çizer; ve kendisine bir kötülük, bir darlık dokunsa hemen mutsuzluğa düşer.”

“De ki: "Herkes kendi yapısına göre davranmaktadır ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir".(İsra 17/82-84)

İnsan; yaratılışı itibariyle hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak devamlı desteklenmesi gereken bir yapıyla yaratılmıştır.

Bu yaratılıştaki eksiklikle ilgili  değil ama; insanın her zaman yenilenen bir bilgi ve yenilenen ruh haliyle hayata sıkıca sarılmasını sağlayacak bir özelliğe sahip olmasındandır.

İnsanın ruhsal ve fiziksel yeniliklere ihtiyaç hissetmesi; aslında her yeni gelen günde tespit edilen hedefe doğru yürümesi için bir tazelik ve kendini gözden geçirme imkânı bulmasına yardımcı olacaktır.

Her insan; zamanla yıpranan ve devamlı olarak, hem bilgi hem de gıda anlamında desteklenmeye muhtaç olan bir yapıda yaratılmıştır.

Bilgi olarak vahiyle beslenen insanın; aynı zamanda yiyecek, içecek ve giyecek anlamında da desteğe ihtiyacı vardır.

İhtiyaçların sınırını ve standardını belirleme hakkı sadece yaratan Allah’a aittir.

Allah(c.c) ;tüm ihtiyaçlarda gözetilmesi gereken sınırları belirleyip önümüze çıkardığı nimetlerle kendine kulluk yapılmasını ister.

Belirlenmiş sınırlara uygun bir hayat İslami olarak nitelendirilirken, sınırları aşmak olan küfür ve şirk  azgınlık, zalimlik  cahillik olarak nitelendirilmiştir.

İman eden insan; nimetlerle birlikte gelebilecek külfetlerin kendisi için bir denenme olduğunun bilinciyle konuya yaklaşmasını ve ardından sabırla dayanmayı, sonrasında sabrın getireceği ahiret zaferini kazanmayı bilmiş ve iman etmiştir.

Fiziksel ve ruhsal ihtiyaçların doğru bilgi kaynağı olan vahiyden bilgilenmeyle  başlaması,aklın ve tecrübenin birleşimiyle sünnetin de algılanmasını sağlayacaktır.

Bütün bilgi kaynakları vahiyle denetlenmeye başlandığı andan itibaren ;doğru bilginin getireceği doğru inanç ve doğru kararlar yoluyla, yapılacak doğru davranışların Allah’ın rızasını bulmaya yol açması, cennet nimetine muhatap olmayı da sağlayacaktır.

Bilgilenmenin vahiyle başlaması güzel sonuçlar ortaya çıkarırken; vahiyden uzak kalınan bilgilenme, cehaletin karanlıklarında yaşayan problemli insanların oluşmasına katkıda bulunacaktır.

Ruhun ve bedenin ihtiyaçları karşılanmadığı andan itibaren; fiziksel ve ruhsal hastalıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlanmış olacaktır.

Zeminin hazırlanmasını kendi elleriyle sağlayan insanın; bu halden dolayı başkasını suçlaması mümkün değildir.

Kendi elleriyle hazırlanan zeminden dolayı hiç kimsenin kader kurbanı edebiyatına girme hakkı da bulunmamaktadır.

Vahiyle başlayan bilgilenme süreci ruhun beslenmesini sağladığı gibi; çevresindeki tüm varlıklarla ilişki içinde olmasını da ortaya çıkararak bilginin kullanımını sağlayacaktır.

Her türlü ilişkide yine yaratan Allah(c.c) müdahale ederek İslam denilen şartların yerine getirilmesiyle kulluğu birbirine bağlantılı ilişkiler ağı haline getirmiştir. İslam; bizzat vahiyle hayatın içinde olursa inanç ve davranış bütünleşmesi meydana gelir.

Kendini bilen insanın rabbiyle ve diğer tüm yaratılmışlarla ilişki içinde olması; İslam denilen yaşam tarzının insana ve dünyaya hakim olmasıyla, hem kendinin hem de dünyadaki her şeyin huzur bulmasını sağlayacaktır.

İslam hem gönülden, hem de zahirden insana hâkim olmak zorundadır.

İman kalpte başlayan ama gizli tutulmaması için de ibadetlerle, Salih davranışlarla da dışa vurulması gereken bir özellikte algılanmalıdır.

İmanı kalpte gizleyip dışa vurumu niteliğindeki Salih davranışların gösterilmemesi, zaman içinde yıpranmış bir imanın sahibi olmak anlamında da gelecektir.

İman ve davranış bütün halinde bakıldığında; bir hayat tarzını ifade eden ama mutlaka yenilenen bilgiyle ve yenilenen heyecanla her daim ayakta tutulması gereken bir özelliğe sahip olmalıdır.

Bu sebeple günde beş vakit namaz ile yenilenen sorumluluk bilincinin sahibi olanlar; ancak imanlarını koruma adına bir şeyler yapmış olacaklardır.

Her sene tutulan oruç, kesilen kurban, verilen zekat, yapılan infak, ziyaret edilen sıla, şeytan ve dostlarına karşı verilen mücadele aklımızdan çıkmayacak bir hayat tarzının işaret taşları olarak hayata devam etmemizi kolaylaştıracaktır.

İslam; fiziksel ve ruhsal iki yönüyle, hem madde konusunda hem de maneviyat konusunda ölçünün ne olması gerektiğini de belirlemiştir.

Bazı düşünce tarzlarında olduğu gibi sadece gizemli ve ruhsal yönü bulunan bir din olmadığı gibi ,sadece maddeye tapan dünya görüşlerinden de uzak kalarak; hayatın her iki yönündeki yaratılış gerçeklerini bilerek ömrün sürdürülmesini istemiştir.Bu durum insanın ve hayatın her iki yönünü algılamakla başlayan sürecin ,fıtrata uygun olarak sürdürülmesini  sağlayacak nitelikte geçirilmesini sağlayacaktır.

Kuranı okuyarak kendinde rahatlama hissedenlerin, anlayarak sorumluluklarını yerine getirmekle ulaşacakları tatmin hali ;kullukta güzel bir yol alındığının da göstergesi olacaktır.

Okunmasıyla başlanan ruhsal dinginlik halinin, anlaşılmakla sürdürülmesi; hem ruhsal hem de fiziksel sıkıntılardan kurtarabilecek bir çözüm teklifini Allah’ın istediği şekliyle yakalamak anlamına gelecektir.

Çok güzel sesli hafızlardan dinlenen ve bu sebeple duyulan huzur halinin, ayrıldıktan sonra da devam edebilmesi; ancak bunu sürdürecek vahyi anlamak ve yaşamak şartlarının yerine getirilmesiyle mümkündür.

Sadece duygusal bir ortam meydana getirilip, gerçekçi ve aklın devrede tutulduğu bir devamlılık gösterilmiyorsa ;vahyin sihir kitabına dönüştürülmesi ihtiyaçların her insanın kendine göre belirlediği yerlerde kullanılmaya çalışılan bir kitap inancına götürecektir ki, rabbimizin istediği kitaplara iman böyle bir şey değildir.

İman esaslarından hiç biri ihtiyaç olduğunda kullanılacak, ihtiyaç bittiğinde bir kenara atılacak kadar eğersiz değildir.

Yaşadığımız hayat insanı menfaatçi hatta bu anlamda tüm ilişkilerinde olduğu gibi Allah (c.c) ile ilişkilerinde de, zorda kaldığında hatırladığı ama sonrasında aklına getirmek bire istemediği bir inanç sahibi olmayı; çağdaşlık ve modernlik olarak tarif etmekle, insanlara şeytani tuzakların daha güzel gösterilmesini sağlamış olacaktır.

Parasal ve psikolojik sıkıntılarında okunup üflenen ve hemen masrafsız sonuçlar getirmesi beklenen bir kitabın; hayatın içine sokulmadan ve yalnızca zaman zaman şifa için kullanılan bir kitap haline dönüştürülmesi, sakat bir inancın hayatımızda nasıl işgal eden bir özelliğe sahip olduğunu anlamamızı kolaylaştırmalıdır.

Yanlış bilgilerle; doğru bir istikamette gitmek mümkün değildir.

Bugünün insanı bencillik yapmayı bir açıkgözlülük hatta yapılması gereken akıllıca bir iş kabul etmekle, kendinden başkasına zarar vermediğini de iyice kavramalıdır.

Kuran; şifresi çözülecek bir gizem kitabı değildir.

Kuran’ı gizem dolu bir kitap haline getirmeye çalışanlar hayatın dışına itilmiş bir kitap inancının peşine düşülerek; şeytana dost olmaktan başka bir şey yapmamaktadırlar.

Çözülecek bir kitap olmadığı halde; gizem dolu bilgilerin bulunduğu  bir kitapmış gibi yaklaşımlarla Avrupa’nın ortaçağ mantığıyla  bakılarak, kaosların ve büyülerin üst üste getirildiği bir kitap olarak görülmeye çalışılması, hayatın kitabı olmaktan çıkarılmış, Kuran’ın para ve iktidar sağlayacak bir araç olarak görüldüğü Kitap haline dönüştürülmesine sebep olmuştur.

Kitabın gönderilmesinin asıl sebebi, bireysel ve toplumsal hastalıkların tedavisi ise ;bunun sadece bireye tekabül edecek kısmını alıp ,toplumsal kısmına ilgisiz kalmak kitap inancında seçkinci bir yaklaşımın eseri olacaktır.

Tatmin aracı olmaması gereken vahiy; tatmin aracı haline dönüştürülerek hayatın dışına itiliyorsa ,bu kitap inancının tekrar gözden geçirilmesi gerekir.

Kuran getirdiği esaslar ve anlayışlar yoluyla gerçekten doğru yolu gösteren ve bununla yaşama tek etken olarak katılması gereken canlı bir kitaptır.

Toprağa hayat getiren rahmet yağmurları gibi, insana da gönderilen kitap ve elçi vasıtasıyla rahmet inmiştir.

Bu rahmetin inişi iman edenlerin yenilenmesine ve dinçliğine sebep olurken; inanmayanların da cehaletlerini, inatlarını ve inkârlarını artırmaktadır.

Ancak anlaşılan ve hayata etken olan bir kitabın imanı artırması, iman edeni dinçleştirmesi mümkündür.

Okunmayan ve anlaşılmayan bir kitabın tabii bir sonuç olarak hayata katılması ve hayatı tanzim etmesi mümkün olmayacaktır.

Kâfirlerin ve şeytan dostlarının kitabı anlamaya engel olmaları; vahyin hayata tek etken haline gelmemesini sağlamak içindir.

Anlaşılan bir kitabın hayat haline gelmesi; şeytan ve dostlarının kinlerinden kahrolmalarını sağlayacaktır.

İnsanın mutluluğu Allah’a teslimiyetle ortaya çıkarken; mutsuzluğu da fıtrata ters olarak işletilen ilişkilerdeki şeytani yaklaşımlardan dolayıdır.

Allah’ın rahmetinin bir eseri olarak verilen nimetleri Allah’a karşı gelmek için bir güç zannedenler; ne zaman ellerindeki nimetler alınsa hemen isyana devamla kendilerinin suçsuz olduklarını anlatmaya çalışacaklardır.

Bu hal inanmayanlarda mutsuzluğu ifade ederken, iman edenler sınanmanın bilincinde olarak hesabı kolaylaştırmak için verdikleri mücadeleye devam etmelerinin bilincinde olacaklardır.

Son dakika değişimlerini gerçekçi bulmak imkânsızdır.

Firavunun boğulurken iman edişi gibi ömrünü şeytana dostlukla geçirenlerin, son dakikada kendilerini kurtaracaklarını zannetmeleri; ancak cehaletin ve aklı kullanamamanın bir eseri olarak düşünülebilir.

Bütün nimetleri sömürürken kendini güçlü kabul eden şimdiki sömürgeciler; bir gün ellerinden sömürdükleri güçler alınınca güçsüzlüklerini fark edeceklerdir.

Her sömüren hiç aklından çıkartmamalıdır ki bir gün ölüm onların ellerini kollarını bağlayarak; Allah’a teslim olmak zorunda bırakacaktır.

Ölümle gelen teslimiyet; ebedi zorlukların bedel olarak kabul edilmesini zorunlu hale getirecektir.

Dünyada yaşayan herkes, kendine göre belirlediği bir hayatı yaşamaktadır.

Hiç kimse yaşadığı hayatın kendi seçimiyle olmadığını iddia edemez.

Tercih edilen her şey, bir noktada dayatılmış gibi algılansa da; zaman içinde sorumluluğunu fark etmeyen insanın, bu dayatmadan zevk alan konumuna gelmesiyle, asıl sorumlu olanın kendisi olduğunu da algılamamıza yardımcı olur.

Yaratan herkesi hangi niyetle ve hangi amaçlara ulaşmak için, hangi yolu tercih ettiğini çok iyi bilmektedir.

Yaratanın her şeyi bilen olması, onun ahirette değerlendirilirken de itiraz edilemeyecek bir hükme varmasını sağlayarak, adaletin tecellisini ortaya çıkarmış olacaktır.

Hiç kimse şu niyetle yapmıştım diyerek kendini kurtaramayacağı gibi; hiç kimse de kendi değerlendirmeleriyle yaratanı etkilemeye de muvaffak olamayacaktır.

Rabbimiz; kitabı bizim iman etmekle övündüğümüz ama bir türlü hayata müdahale ettirmediğimiz bir kitap inancı haline sokmamızı istememiştir.

İman edilen kitabın hayatı düzenlemesini ve tüm dünyaya, rahmetinin bir eseri olarak ulaştırılmasını sağlamayı görev bilmemizi istemiştir.

Vahyin çözüm teklifleri; hastalıklarımızı bilen rabbimizin tedavi yöntemidir. İman eden rabbinin teklifini kabul ederek, uygulamasını hastalıklardan kurtuluş için bir yol olarak benimsememizi istemiştir.

Kim bu yolu tutarsa hastalıklarını tedavi eden bir kul, kim de vahiyden gelen teklifleri görmezden gelirse hastalıkları artarak devam eden bir insan olarak hayata devam etmek zorunda kalacaktır.

Rabbimiz şöyle buyurmuş ve kurtuluş yollarını bizlere göstermiştir;
“ EY İNSANLAR! İşte Rabbinizden size bir öğüt, kalplerde olabilecek her türlü (darlık ve hastalık) için bir şifa ve (O'na) inanan herkes için hidayet ve rahmet gelmiş bulunuyor.”

“Söyle (onlara), Allah'ın bu cömertliği ve rahmetiyle işte böylece sevinsinler: (sevinsinler ki,) bu onların toplayıp biriktirdiği her şeyden daha üstün, daha iyidir!”(Yunus 10/57-58)