Atatürk’ün hilafetin tekrar ihyasına yönelik güya bir vasiyetinin olduğunu ve gizlilik süresinin Kenan Evren tarafından uzatıldığına dair yapılan söylentilere değindik. Hatta Sacit Karasu’nun iddiasına göre bu vasiyetnamenin Kenan Evren tarafından yok edildiğine de değindik. Daha sonrada Ayşe Zarakol ve Mustafa Armağan’dan alıntılarda bulunduk; şimdi sıra “Derin Tarih” dergisinin Mart sayısında konu ile ilgili yapılan yorumlarda.

            Yard. Dç. Dr. Ali Satan Halifeliğin kaldırılması olayının üzerine kalın bir perde çekilip gözlerden uzak köşelere çekildiği kanaatinde.Akademi dünyasının uzun süre bu konuda suskun kaldığı şeklindeki kanaatine katılmamak mümkün değil.Gerçekten de İslam Dünyası ve Batı için son derece önemli olan bu olay tamamen sıradan bir şekle büründürülerek görülmezliğe mahkum edildi.

            Oysa bu olayın Batı dünyası için son derece önemli bir gelişme olduğunun altını çiziyor Sayın Satan. Zira iddiaların aksine Hilafet hem büyük güçlerin hesapları hem de Müslümanların birlik ve beraberliği adına önemli bir müessese idi.

            Emperyalist amaçları için önemli bir engel olan Hilafet karşısında İngiltere, Fransa ve Rusya elbirliği ile planlar hazırlamışlar. Evvela hesapları Hilafeti Osmanlılardan alıp Araplara vermek imiş. Mesela Rusya 1915 yılında İngiltere ve Fransa’ya gönderdiği notada  “Rusya Hilafetin Türkiye’den ayrılmasını daha uygun görür” ibaresine yer vermiş.

            Mondros Mütarekesinin hemen öncesinde Kahire’den Londra’ya gönderilen raporda söyle denilmiş:

            “İngiliz çıkarlarına göre Halifeliğin Osmanlı Sultanı olmayan ve İstanbul’da oturmayan birine verilmesinin ehemmiyetle gerekmekte olduğu, İstanbul’daki bir Türk Sultanının, sahip olduğu prestijle Pan-İslam oyununu Avrupalı Devletlere karşı hasım olarak oynanabileceği, dolayısıyla bunu İstanbul’un Sultan’ın başşehri olarak kalması ile Osmanlı toprak düzenlemesi konularında daima akıllarında tutmaları gerektiği”

            Lütfen bu satırları dönün ve bir daha okuyun. Bir daha, hatta bir daha okuyun.

            “Osmanlı toprak düzenlemesi konularında”...

            “İstanbul’un Sultanın başşehri olarak kalması”...

            Aşk olsun! Demek ki güzelim İstanbul İngilizler için başlı başına bir korku nedeniymiş! Ve İngilizler o dönemde Osmanlı topraklarının düzenlenmesi ile meşgulmüş.

            Dünya incisi İstanbul, seni her geçen gün daha fazla seviyor, önemini ve misyonunu daha derinden algılıyoruz.

            İş bununla da kalmamış ve 1920 yılında yapılan 1. Londra Konferansı’nda İngiliz, Fransız ve İtalyan başbakanları İstanbul’un geleceğini konuşmuşlar.

            Yine aynı yıl yapılan San Remo Konferansı’nda itilaf Devletleri başbakanları Osmanlı Halifesinin din savaşı çıkarabilme potansiyelini görüşmüşler.

            Sayın Satan makalesinde şöyle bir tespitte bulunuyor:

“Kasım 1918-Ekim 1923 döneminde İstanbul işgal altında iken İtilaf devletleri Hilafet makamını emperyalist çıkarları doğrultusunda kullanılıp kullanamayacaklarını test ettiler ama olumlu bir sonuca ulaşamadılar”

            Bütün bunlar üzerine TBMM İslam dünyasına yayınladığı bildiride “esir Halifenin kurtarılmasının Müslümanlar üzerine farz olduğu” ilan ediliyordu.

            Dergide konu ile ilgili bir diğer yazı bu konuların ustası bir imzaya ait: İsmail Kara.

 Kara yazısına “Lozan Konferansı görüşmeleri masasına oturuncaya kadar Cumhuriyeti kuran kadronun aklından geçtikleri de çok şüpheli” diyerek radikal bazı kırılmalardan söz eder. Bunlardan biriside hilafetin ilgasıdır.

            Ancak bir hakikate de dikkat çeker. Hilafetin ilgasını sadece 3 Mart 1924 veya Lozan görüşmeleri ile başlayıp bittiği zannedilmemelidir. Zira Kara’ya göre “nerede ise bütün Cumhuriyet inkılâplarında olduğu gibi hilafet tartışmalarının ve ilga sırasındaki konuşmalarda yer alan unsurların da en az yarım asır geriye giden canlı bir tarihi ve uluslar arası politikanın parçası haline gelmiş bir hikâyesi var”

            Evet, bu hikâye aynı zaman da bizlerin, hem de en çok bizlerin hikâyesi değil mi dostlar.

            Devam edeceğiz, inşallah.