Gerçek ismini bilmiyorum, Çocukluğumuzda Apili Dayı olarak tanıdık kendisini.

Köyümüzün celebiydi,

Her hafta muhakkak köyümüze gelir,

Satılık inek, dana ne varsa o satın alırdı…

Apili dayının hasta olduğu söylendi,

Birkaç gün sonra öldü diye haberi geldi,

Dinar’da ikindi namazından sonra defnedilecekmiş…

O yıllarda köyde traktör sayısı az,

Köyün ileri gelenleri hemen bir traktör römorkuna doluşup cenazeye gittiler.

Doğru Apili Dayının evine,

Apili Dayı,

Başköşede oturup, durur,

Meğerse ölmemiş,

Yanlış haber geldiği anlaşılmış…

Tabi cenazesine kadar gelenleri geri çevirecek değil ya,

 Aplili dayı,

Hepsini buyur etmiş,

Cenaze diye gelenlere teşekkür etmiş,

 Ve Apili dayı orada tarihe geçecek bir laf söylemiş.

“Beni seven, sevmeyen belli oldu” demiş…

Sevgili dostlar,

Yaşadığımız günler aynı değil mi?

Apili dayının dediği gibi “Türkiye’yi seven sevmeyen” belli olmaya başladı.

Gavur, gavurluğunu yapacak,

Bunu anladık,

Ve zaten biliyoruz da…

Ancak bizden olanların,

 Abuk, sabuk değerlendirmeleri canımızı “acıtıyor”,

Yüreğimizi “yakıyor”,

Bir insanın neyi konuşacağından çok,

Neyi konuşamayacağını bilmesi çok önemlidir,

Mustafa Akıncı gibiler için söylüyorum…

1974 Kıbrıs barış harekâtında 10 yaşındaydım,

1984 yılında Kıbrıs Girne’de askerlik yapma şerefine eriştim…

Kıbrıs Türkü’nün gerçek kahraman lideri merhum Rauf Denktaş ile tanışma fırsatı bulmuştum.

Allah nur içinde yatırsın,

Devlet adamlığını hiç unutmuyorum,

Babacanlığı, sıcak kanlığı hala hiç gözümün önünden gitmiyor…

Demek ki herkes “devlet adamı” olamıyormuş…

Askerlik yaptığım o yıllarda oradaki gazetelerin manşetleri hala gözümün önünde canlanır gibi,

“Anavatandan para geldi maaşlar ödendi”

“Anavatandan para geldi köprü yapıldı, hastane yapıldı, okul yapıldı” gibi gazete başlıkları hala gözümün önünde…

Kıbrıs Türk Halkını tenzih ediyorum,

Ama Mustafa Akıncı’yı kınıyorum,

Ayıplıyorum…

Kimin, kime dost olduğu,

Şifa olduğu,

Dert ortağı olduğu hiç belli olmayan yalan bir dünyada yaşıyoruz…

Demek ki gerçek dostlar böyle “zor” günlerde belli oluyormuş,

Gerçek dostlardan Allah razı olsun,

 Olmayanları da bildiği gibi yapsın…

Merhum, Abdurrahim Karakoç’un şu dizeleri her şeyi ne güzel anlatıyor;

Kök saldı bahçede ayrık otları,

Yemler pay edildi, sattık atları,

Biz kovalım derken baştan bitleri,

Sülükler yapıştı kulunca hasan…

Allah mekanını cennet eylesin…

Kahrolsun;

“Bitler” ve “Sülükler”…