Halk arasında bir seçimin ardından kaybedeni ve kaybetme gerekçelerini değerlendirmek gayet doğaldır. Ancak kazananın değil de kaybedenin konuşulması da bir o kadar enteresan olsa gerek. Zira neredeyse çeyrek asırdır yönettiği İstanbul’da seçimi kaybeden partimiz Ak Parti. Ama aynı Ak Parti halen ülkemizdeki gerek son genel ve yerel seçimde kümülatif anlamda seçmenlerin % 52’sinin oyunu alarak seçimlerin birinci partisi ve galibidir. Bunu da bir kez daha hatırlamakta yarar var.

Seçimlerin arkasından yapılan olumlu/olumsuz eleştirileri hep beraber izledik ve dinledik. Bu saatten sonra artık karar Başkan Tayyip beyin ve Ak Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu’nundur. Merkez sağda yeni parti arayışlarının hızlandığı, dünyanın gözünü AKDENİZ’e çevirdiği, G20 Zirvesinde Trump’ın hangi gerekçelerle söylediği bilinemeyen: “Türkiye’ye ABD olarak haksızlık yaptık ve S-400 kulvarına Türkiye’yi bizatihi biz ittik” dediği, dünyamızın tekrar ABD ve RUS yanlıları olarak kutuplaşmaya doğru hızla evrildiği şu günlerde, AK PARTİ’nin kendini olanca hızla revize ederek, yirmi yıllık siyasi ve ekonomik birikimini heba etmeden merkez sağdaki tek temsilci olduğunu seçmenlerine ispat ederek, ülkemiz ve bölge siyasetini dengelemesi bekleniyor. 

Çünkü İstanbul seçimlerinde gördük ki CHP, daha düne kadar söylemlerinde olmayan din, dil, vatan, millet, baş örtüsü ve inanç özgürlüğü gibi argümanları yani merkez sağ söylemlerini, sanki bu ülke 28 Şubatlarda ve Refah Yol hükümetinin yıkımı sürecinde CHP siyasetinin oynadığı rolleri hiç yaşamamış, o günkü şartlarda Müslümanların yaşadığı travmaları unutarak yıllardır kendi öz söylemleriymiş gibi, İstanbul seçiminde bu söylemleri bulduğu her fırsatta utanmadan kullandı. Yine aynı CHP, İstanbul seçimi için yapılan YILDIRIM-İMAMOĞLU açık oturumu öncesinde “sorular Binali beye sızdırılmış” algısını dahi kullanarak kullanarak kendisi “ben moderatör İsmail bey ile görüşmedim” yalanına bile başvurdu.

Tüm bunların yalan ve yanlış olduğu kamera görüntüleriyle ispatlansa da, HDP ve İYİ Partinin desteğini alarak Ak Parti küskünlerini de yanına çekmeyi başaran CHP seçimi önde bitirdi. Hem de 31 Mart seçim sonuçlarından daha yüksek bir oranla. CHP’nin önderliğinde bir araya gelen tüm bu unsurların uzun ömürlü olamayacağı siyaseten tecrübe ile sabittir. Ama zaman en doğru olanı bize gösterecektir. Hep beraber bekleyip göreceğiz.

İnanıyor ve biliyoruz ki Tayyip bey, yirmi yıllık devlet idaresi, 40 yıllık siyasi birikimi ile tüm bu yaşananları siyasi dehası ve siyasi nasibi ile bu zorlukları atlatacak kabiliyet ve liyakattadır.  Dünyamızın ve ülkemizin tüm mağdurları ve tüm mazlumları kendisine karşı kurulan hile ve desiseler için en mahrem vakitlerde hala en kalbi ve hasbi dualar etmektedirler. Yeter ki Reis, parti kadrolarında rahatsızlık duyulan sorunlara çare bulsun. Bu partinin yeni doğduğu zamanlardaki hassasiyetlerine odaklansın. 

Evet, bugün dünya siyasetinde Türkiye’yi yadsıyarak bölgesel çözüm üretmek mümkün değildir. Bu başarı öncelikle ülkemizin ve hassaten Reisimiz Tayyip beyin başarısıdır. Ama ülke içindeki sıkıntılara (Fetö meselesi çözümü, ekonomik sıkıntılar, parti içi restorasyon ve reformasyon, istihdam, EYT, PKK algısı) gibi beklentilere de bir an önce çözümler geliştirmelidir. Bu partinin içinde bu ülkeye hizmet edecek eski ve yeni çok değerli şahsiyetler mevcuttur. Ancak yirmi yıl önce başlatılan görevlerde liyakat ve çalışkanlık kriteri esas olmalıdır. Yoksa Arapların dediği gibi: “ba’de harabi’l-Basra” (Basra harap olduktan sonra…) demek zorunda kalmayalım. Benden söylemesi…

İsmail TANIŞMAN