1982 yılından itibaren Türkiye’nin 30 yıl boyunca tartıştığı başörtüsü konusu Cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce Bey ve Meral Akşener Hanım tarafından yeniden Türkiye’nin gündemine sokulmak isteniyor.

30 yıl boyunca suni gündemlerle Türkiye’nin enerjisinin boşa harcanmasına vesile olan, milyonlarca gencimizin, vatandaşımızın hayallerini yıkan ‘başörtüsü’ meselesi yeniden kamuoyunda tartışmaya açılmak isteniyor.

Önce başörtüsü yasağı nasıl başladı, nasıl devam etti. Ona bakmak lazım! 

Başörtüsü yasağı 1982 anayasasında darbeci cunta hükümetinin çıkarmış olduğu 'kamuda kılık kıyafet yönetmeliği' ile başlamış oldu. Ve kadınlar başörtüleriyle kamuda çalışamaz oldu.

Milli Güvenlik Konseyi'nin oluşturduğu Bakanlar Kurulu tarafından 'Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik'in 5. maddesine göre, kamuda kadınların başlarının daima açık olması gerekiyordu.

Sonraki yıllarda benzer genelgeler yayımlanarak bütün okullarda da başörtüsü yasağı uygulanmaya başlandı.

28 Şubat sürecinde okullardaki başörtüsü yasağı zirveye çıktı. Üniversitelerde eğitim gören başörtülü öğrenciler okula geldiklerinde güvenlik ekipleriyle karşı karşıya kaldılar. Başlarını açmaya zorlanan gençlere "ikna odalarında" baskı uyguladılar… Açmayanlar hakkında yasal işlemler başlattılar. Öğrenciler ya başlarını açarak yükseköğrenime devam edecekti ya da açmayarak üniversiteye veda edeceklerdi.

İstedikleri de buydu;  kimi evine geri döndü, kimisi de, istemeyerek de olsa başını açarak okuluna devam etti. Maddi imkanı olanlarda yurtdışında okudular.

Yasak nasıl kaldırıldı?

İkinci Ak Parti Hükümetleri döneminde 2007 yılında Yüksek Öğretim Kurumu Başkanlığındaki değişimle üniversitelere başörtülü öğrencilerin girmesinin önü açıldı. Rektörlüklere gönderilen talimatla yasak uygulama kaldırıldı.

Kamu personeli için başörtüsü yasağının kalkması ise Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Ekim 2013'te açıkladığı demokratikleşme paketi ile oldu. Kılık kıyafet yönetmeliğinin 5. maddesinde yapılan değişiklikle kısıtlayıcı hükümler kaldırıldı.

Kamudaki başörtüsü yasağının kaldırılmasından kısa bir süre sonra, sorun Türkiye Büyük Millet Meclisinde de çözüldü. Hac dönüşü, başörtülerini çıkarmayacaklarını açıklayan 4 Ak Partili Milletvekili, 31 Ekim 2013'teki Meclis Genel Kurulu çalışmalarına başörtülü olarak katıldı.

O gün mecliste hararetli konuşmalar yapıldı. Bu konuşmalardan birisini de CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce yaptı.

Mecliste özgürlükleri savunan, ancak mesele başörtüsü özgürlüğüne gelince irtica ve islamofobik söylemlerle sonuna kadar karşı çıkan bir milletvekili olarak kayıtlara geçmiş olan Muharrem İnce, meclis kürsüsünde; “Başbakan örtünmek dinin emridir diyor. Dinin sadece bir tanemi emri var? Siz madem dinin emrini yerine getiriyorsunuz, şimdi soruyorum; dinin miras konusundaki emrini de yerine getirecek misiniz? Kız çocuklarına mirastan 1 pay, erkek çocuklarına 2 pay verecek misiniz? Ben örtünen kardeşlerime sesleniyorum, babanızın mirasından 1 pay, erkek kardeşinize 2 pay verecek misiniz?

Yani “başörtülü bacım” diyerek ben bunu siyaset için kullanmam. Oy için kullanmam, rant için kullanmam. Size de kullandırtmayacağız, bunun böyle bilinmesini istiyorum.” Diye konuşmuştu.

Başörtüsü yasağının kaldırılması yahut İmam-Hatiplerin orta kısımlarının yeniden açılması konusunda sonuna kadar direnen ve meclisten yasalar geçer geçmez Anayasa Mahkemesine koşan Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhurbaşkanı adayı Sayın Muharrem İnce, bu günlerde çok farklı konuşmaya başladı.

“Ben başörtüsünü oy için kullanmam” diyen Muharrem Bey, mitinglerinde zaman zaman başörtüsüne değinmeye başladı.

Muharrem Bey mitinglerinde; “Size 13. Cumhurbaşkanı adayı olarak söz veriyorum başörtüsü konusu kapanmıştır. İster sokakta tak, ister evde tak, ister devlette tak nerede istiyorsan orada tak” diyor.

Başörtüsü yasağının Türkiye gündeminde en yoğun olarak tartışıldığı yıllar olan 90’lı yıllardı. O yıllarda suni gündemler yaratılarak aylarca, yıllarca Türkiye’nin gündemi meşgul ediliyordu. Dış güçler tarafından zaten öyle isteniyordu ve öyle de oluyordu. Boş konuşmalar, boş tartışmalar ve boşa harcanan ülke enerjisi.

54. Türkiye Hükümetleri Döneminde 3 Kasım 1996 tarihinden itibaren, 30 Haziran 1997 tarihine kadar içişleri bakanlığı görevini yürüten Meral Akşener hanım, bugün İyi Parti Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı olarak mitinglerinde başörtüsü ve yemeniyi sıklıkla kullanmaya başladı.

Aynı zamanda 1995-1997 ve 1999-2002 yılları arasında milletvekilliği yapan Meral Hanım mitinglerinde; “Bu yemeni, bu başörtüsü Anadolu’nun bütünleştirici, birleştirici mayasıdır” diyor. Ve cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde ‘Yemeni ve Başörtüsü Müzesi’ oluşturarak ziyarete açacağını söylüyor. Kadınlarla, gençlerle yemeni devrimi yapacağını söylüyor.

O yıllarda Türk toplumunun inanç ve kültürel değerleriyle ters düşen siyasetçilerin, bugün aklıselim olarak farklı düşünüyor olması elbette ki sevindiricidir. Ancak tam bu noktada ‘güven’ meselesi ortaya çıkmaktadır. İstikrar vadeden bu adaylara ne kadar güvenebiliriz?

Şimdi geriye dönüp baktığımızda Türkiye’nin suni tartışmalarla boşa harcanan zamanlarına üzülüyor insan. Keşke o yıllarda başörtüsü yüzünden aileler; anneler, babalar ve kız çocukları sıkıntılar yaşamasaydı. En değerli varlığımız olan “İnsan kaynağımız” heba edilmeseydi.