Hafızalarda her an taze kalan bir mazinin yıldönümündeyiz. Çanakkale deyince derinden bir ah çekmemek mümkün değil. Bu vatanı hangi koşullarda hangi fedakarlıklar ile bizlere bıraktıklarını idrak ettikçe her Türk genci bu vatanı daha çok sahiplenecektir.

Öncelikle ufak iki hatıra ile Çanakkale’yi anmak vefalı bir davranış olacaktır. Mertliğin ve şerefin timsali haline gelen ecdadımızdan iki örnek.  General Guro hatıratlarında anlatıyor: beni ağlatan şeylerden biriside kendi yarasına ot tıkayıp Fransız subayının yarasına sargı bezi ile pansuman yapan Türk askeridir diyor. Bir de Samsunlu Ali Dayımız vardı bizim. Esir 2 Anzak askerini köyüne getirip burada tarla sahibi yapıp geçinmelerine yardımcı olan Ali Dayı. Bir gün yüzlerindeki mahzunluktan gurbet sancısı çektiklerini anlayınca hanımının bileziklerini bozdurup onları Avustralya’ya bir gemi ile gönderiyor. En küçük iki hatırayı paylaştık. Daha niceleri var ki dillere destan olmuştur. Bugün ihtiyar bir Anzak , İngiliz veya Fransız dan bunun gibi onlarca hikaye dinleyebilirsiniz.

Vefa sadece ecdadımızla övünmek değil, asıl vefa bu ecdada ve bu imana sahip olmanın gereklerini yerine getirmektir.  Bu şanlı ve şerefli tarihe sahip her Türk vatandaşı vatanına ve dinine hizmet etmeyi amaç edinmelidir. Bu idrak noktasını yakalayan gençler bu vatanın asıl evlatlarıdır. İdrak ile hafızaya yazılanlar tefrika ile silinmez, sildiremeyecekler. Ecdadımızın bizlere miras olarak bıraktığı bu tarihin vebalini omuzlarımıza aldık ve kan terler bir tempo ile vatana ve dine hizmet amacıyla çalışıyoruz.

O gün Çanakkale de biz Osmanlı tarafı olarak haç ile hilalin savaşını verdik. Vatanı namusu olarak bilen bu dine kale olan vatanını bozguna uğratmaya gelenlere karşı iman dolu sinesinden cehennem gibi öfke ile cevabını vermiştir. Tüm dünyada şahittir ki Çanakkale geçilmez. Bu göğüste bu iman durdukça bu vatan bölünmez. Biz bu davanın neferiyiz. Bir zamanlar 3 kıtaya hükmeden İlay-ı Kelimetullah davasına bayraktarlık yapan Osmanlı devletinin bu Anadolu yurduna sıkışmasının mahzunluğunu yaşıyoruz.

Bugün Doğu Türkistan’da 14 yaşında hafız gardaşım öldürülüyorsa, bugün Yahudi zulmü altında Filistin’de mazlumların ahını kimler üstüne alınacak. Bu millet değil miydi bu dünyaya adalet timsali olan. Nerde bu asil millet. Sınırımızda Suriye’de, Nahçivan’da, Karabağ’da, Doğu Türkistan’daki ve ismini zikretmediğimiz bir çok yerde  mazlumların şehadetlerinin çığlıklarını her Türk gencinin duymasını istiyoruz.

Azerbaycan’dan, Manisa’dan, Diyarbakır’dan, Muş’tan, Filistin’den ve sayamadığımız bir çok yerden gelip de bu vatan uğruna Çanakkale de canını feda edip şehadet şerbetini içen ecdadımız gibi aynı samimiyet ve inançla bu davanın İlay-ı Kelimettullah davasının davacısı ve yılmaz neferleri olmalıyız. Bugün çeşitli tefrika ile aynı vatanın evlatlarına ayrılık gayrılık isnad edip fitne sokan yabancı güç odaklarına karşı ecdadımız gibi iman dolu göğsümüzle karşılık vermemiz gerekmektedir, veriyoruz, vereceğiz…

 İdrak edilmesi gereken mesele şu ki, biz Çanakkale de neyin savaşını verdik. Kime karşı verdik? Biz kimin düşmanıydık? Hakkı ile bu sorulara cevap verebilen bir genç bu asırda da istikametini aynı ecdadı gibi dosdoğru çizecek ve o doğrultuda gidecektir. Çanakkale’de Şehadet şerbetini içenler Alperen ruhuna sahip insanlardı. Zalime alp mazluma eren idrakı ve imanı ile bu küfür ordusuna karşı durabilmişlerdir. Ecdadımız cephede paramparça olan cesedi ile şehadete ulaşırken Alperenlere rahat bir yatakta derin bir uykuda ölüme yakalanmak yakışmaz. Biz alperenler kan terler tempo ile küheylanlar gibi çatlayıncaya kadar koşan bir gençlik olarak bu dinin bu vatanın hadimi olmaya karar verdik. İstikametimizi bu yönde çizdik.

Allah-u Teala cem-ü cümlemizin yar ve yardımcısı olsun.

Emre Özden
Alperen Ocakları Isparta İl Başkanı