Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ''29 Ekim Resepsiyonu'' ve ''YÖK'ün türban kararı'' ile ilgili olarak, ''Eğer Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunları bir şey 'olmaz' diyorsa o kanunları bir kenara atıp olur hale getirmek mümkün değil. O kanunları değiştirmeleri lazım. Kanunları değiştirmeden eğer kanunlar aşılıyorsa o kaosa götürür Türkiye'yi'' dedi.
     Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Genel Başkanı Yüksel Adıbelli ve beraberindeki sendika yönetim kurulu üyeleri, Demirel'i, Güniz Sokak'taki konutunda ziyaret etti.
     Adıbelli, ''Demirel'in, son günlerde Türkiye'nin nereye gittiği ile ilgili beyanlarının önemli hale geldiğini ve bunların kamuoyu tarafından izlendiğini'' belirterek, ''İnsanların, 'Türkiye nereye gidiyor, laik Cumhuriyet nereye gidiyor, YÖK nereye gidiyor, ortaöğretim, ilköğretim nereye gidiyor' diye sorduklarını'' söyledi.
     ''Son yıllardaki gidişten Eğitim-İş olarak memnun olmadıklarını'' belirten Adıbelli, ''Onun için de mücadele veriyoruz. Laik Cumhuriyet kolay kurulmadı. Kuranların belki de kemikleri sızlıyor. Bu konuda hepimizin, Eğitim-İş'in de Türkiye kamuoyunun da duyarlı olmasını bekliyoruz'' diye konuştu.
     Demirel'i, sendikanın yarın yapılacak 5'inci yıl dönümü etkinliğine de davet eden Adıbelli, davetiyesini Demirel'e sundu.
     Süleyman Demirel ise Türkiye'deki ortamın istenildiği şekilde bir tartışmaya elverişli olmadığını ifade ederek, aslında sistemin bir yanlışı bulunmadığını belirtti.
     Demirel, sözlerini şöyle sürdürdü:
     ''Yani, işte seçilmiş parlamento, onun güven oyuna dayalı bir hükümet, bir basın, bir yargı, bir üniversite, çağdaş eğitim, seküler devlet, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü olan devlet, sosyal hukuk devleti, laik sosyal hukuk devleti, bunda bir yanlışlık yok. Bugün dünyada yönetim şekli bu. 192 ülkeden 123'ü bunu benimsemiştir. Milletin hür iradesine dayanan çoğulcu demokrasiler. Tabii milletin hür iradesinin yanında, devletlerin kurumları da var. Bir ahenk içerisinde çalışan bir sistem. Dünyanın her tarafında da yönetimden şikayet var. Yani yönetilenler daha iyi yönetilmek istiyor. Bu da hakkıdır. Çok iyi yönetilen memleketler var. İyi yönetilemeyen memleketler var. Yani eğer bir memlekette çok şikayet varsa o ülkede yönetimin iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. Yani yönetim zaafıdır şikayetler genellikle. Halk şikayet ediyorsa bunları her halde halkın şikayetlerini, halkın bazı şeyleri abarttığı anlamında alırsanız, hiçbir tedbir bulamazsınız. Eğilmek, 'Bu şikayetler nereden geliyor' diye bakmak lazımdır.
     'Yani telefonlarımız dinleniyor. Bir yerde oturup konuştuğumuz zaman konuşmalarımız dinleniyor, mahremiyetimize giriliyor. Bir takım olur olmaz şeyler için tutuklanıyoruz. Tutuklanma süresi ceza müddetini geçiyor. Yani ceza, adeta yargısız infaz oluyor'. Ülkenin kurumları şikayet ediyor, yargısı şikayet ediyor, 'Yargı siyasallaşmıştır' diyor. Birçok bu şekilde şikayetler var. Halk konuşmaktan korkuyor. Eğer konuşursanız, çok sivri hale gelirseniz başınıza bir iş geliyor. Bütün bunlar iyi şeyler değil. Yönetenler için de iyi şeyler değil, yönetilenler için de iyi şeyler değil. Türkiye'yi yönetenler de zaten bir süre önce referandum sonrasında, 'Halkın şikayetleri varsa bunları ortadan kaldıralım' dediler. İşte buyurun şikayetler, kaldırın ortadan. Ülkede bir rahatsızlık olduğu kesin. Kişi buraya geliyor, bana soruyor, diyor ki 'Burası dinleniyor mu?' Bir şey söyleyecek ki 'Burası dinleniyor mu?' diye soruyor. Bu endişeleri kaldırmak lazım. Hür bir ülkede korku içerisinde yaşayan insanlar... Bundan şikayetçi olmayanlar da olabilir ama bir kişinin şikayetçi olması zaten kafi.''
    
     -''BİR ÜLKENİN ÜNİVERSİTESİ KONUŞMAYACAK DA KİM KONUŞACAK''-
    
     Bunun geçici bir durum olduğunu belirten Demirel, ''Türkiye gibi bir ülke. Yani 15 milyon çocuğu okula gönderen, 600 bin öğretmenle bu çocuklara çağdaş eğitim vermeye çalışan ve nüfusunun yüzde 90'ı okur yazar hale gelmiş, üniversite çağına gelmiş çocuklarının yüzde 30-35'ini üniversitede okutabilmiş hale gelmiş, her sene üniversitelerinden 500 bin mezun veren bir Türkiye, bunu kaldırır mı? Kaldırmaz. Eğer 'kaldırır' diyorsanız, o zaman bütün bunların manası yok. Okumanın manası yok'' dedi.
     Yüksel Adıbelli'nin, ''Üniversitelerimiz konuşmuyor, öğrencilerimiz konuşmuyor. Sizin iktidar ya da muhalefet dönemlerinizde ikisi de konuşuyordu'' şeklindeki sözleri üzerine Demirel, şunları kaydetti:
     ''Benim şikayetim de o zaten. Yani bir ülkenin üniversitesi konuşmayacak da kim konuşacak. Aynen sizin yaptığınız şikayeti üniversitenin kendisi de yapıyor. 'Aman dokunmasınlar bize, karışmayalım, etmeyelim. Efendim siyasi iktidar YÖK'ü ele geçirmiş, siyasi iktidar şurayı ele geçirmiş, siyasi iktidar burayı ele geçirmiş. Eğer onlara ters düşen bir şey olursa insanlar zarar görüyor' şeklindeki kanaat yaygın. Bunlar iyi şeyler değil. Bunları kabullenmek de iyi şeyler değil.
     Yani aslında halklar, milletler kabullendikleri idareye ortak olurlar. Eğer buna ortak oluyorsa insanlar bir ülkede onun kusuruna, günahına ortak olurlar. Onun için benim halkım, bunlara ortak olmayacaktır. Sizin dahi şu reaksiyonu göstermeniz, bana kadar gelmeniz, Türkiye'deki canlılığın işaretidir. Yalnız ümidinizi hiç kaybetmeyin. Hiç kimse ümidini kaybetmesin. Türkiye geriye dönemez. Büyük Atatürk'ün kurduğu demokratik, laik Cumhuriyeti bir kenara bırakamaz. Çünkü niye? Halkın bu Cumhuriyetten bir şikayeti yok. Bu ülke 80 sene zarfında 'hasta adam'dan Avrupa masasına oturacak hale gelmiştir. Biz hiç kimseden geri değiliz. Ama kendi kendimizi takatsiz bırakıyoruz. Tartışma olsun Türkiye'de, herkes düşündüğünü söylesin, bildiğini söylesin. Ama şiddete kaçmayalım. Şiddet sadece vurup kırmakla olmuyor. Korkutmak da şiddet yani. 'Bizden korkmayın' demekle olmuyor ki. Korkutuyorsun, 'bizden korkmayın'... Olmuyor. Ülkenin kanunlarının uygulanması lazım. Keyfi olarak kanun olmaz, keyfi işler olmaz. Hiç kimse kendisinde kanun kuvveti görmemeli. Yani eğer kanun bir şey diyorsa 'Onun aksini ben yaparım' diyememeli. O da tabii halkı tedirgin ediyor. Burada kanun şu değil mi? Evet. Niye bunun aksine iş yapılabiliyor ve yapılması söylenebiliyor, yapılacağı söyleniyor. Bunların hepsi geçicidir. Bunlar geçer, yeni sıkıntıları olur Türkiye'nin. Ama hiç endişeniz olmasın. Hiçbir şey son değildir. Deniz hiçbir şekilde bitmez Türkiye'de. Geleceğe olan ümidimizi hiç kaybetmeyelim. Memleketimiz çok mesafe almıştır. Bütün bunları aşacağız, sıkıntıların hepsini aşacağız.''
     Süleyman Demirel, ''Siz yine öyle öğretinize devam edin. Ama yanlış şeyleri güzel göstermeye çalışmayın. Karga kargadır, bülbül de bülbüldür. Kargadan bülbül, bülbülden karga yapmaya çalışmayın. Bu ülkenin havasını hepimiz teneffüs etmeye çalışalım. Hepimize yetecek kadar ekmek var burada. Ama enerjimizi sadece tartışmaya ve kısır tartışmaya ayırırsak, o zaman gücümüz kuvvetimiz kalmaz. Arkadaşlarınıza güven verin. Türkiye Cumhuriyeti'ne sahibiz. Türkiye Cumhuriyeti'ne, Cumhuriyetin müesseseleri de sahip, halkı da sahip'' diye konuştu.
    
     -''TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KANUNU HERKESİ BAĞLAR''-
    
     Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Demirel, ''29 Ekim Resepsiyonu'' ile ''YÖK'ün türban kararı'' konularındaki değerlendirmesinin sorulması üzerine, şunları söyledi:
     ''Eğer Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunları bir şey 'olmaz' diyorsa o kanunları bir kenara atıp olur hale getirmek mümkün değil. O kanunları değiştirmeleri lazım. Kanunları değiştirmeden eğer kanunlar aşılıyorsa o kaosa götürür Türkiye'yi.
     Halen mevcut olan uygulama, kanunlara uygun değilse kanunlara uygun olmadan uygulama yapılıyorsa o da yanlış. Kanunlara uygun olarak yapılıyorsa bu uygulamayı kanunları değiştirmeden ortadan kaldırmak çok yanlış olur. Kanun çıkarmak da güçleri var. Her şeyi hukukun üstünde yapmak lazım. Ama değiştirmeden, değişmiş gibi muamele yaptığınız takdirde hukuk devletinin sonunu bulursunuz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunu herkesi bağlar. Yani sizi bağlar, beni bağlamaz değil.''