Abbas Güçlü ile Genç Bakış programında gündeme ilişkin önemli açıklamalar yapan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, halkın verdiği yetkinin her şey olmadığını vurgulayarak, "Sandıktan çıkan hukuku elinden almaya kalkarsa sandıktan aldığı gücü yanlış kullanıyor demektir. Halkın verdiği yetki her şey değildir. Halk yönetim yetkisi vermiştir. Yoksa bir gün çık ortaya halkın ne kadar hakkı hukuku varsa elinden al. Bu değildir" dedi.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel önceki gün gece Kanal D'de yayınlanan Abbas Güçlü ile Genç Bakış programında uzun süren sessizliğini bozarak gündeme ilişkin önemli açıklamalar yaptı. Demirel'in Çankaya Güniz Sokak'taki evinde gerçekleştirilen röportajda özetle şu ifadelere yer verdi:

BU COŞKU HALKIMIZIN CUMHURİYETE BAĞLILIĞININ ESERİDİR              
                                                                                           
Halkımızın Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum. Her sene çok coşkuyla, sevgiyle, cumhuriyet bayramı kutlanır. Bu halkımızın cumhuriyete olan bağlılığının eseridir. Cumhuriyet büyük Atatürk’ün Türk  milletine yaptığı rehberlikle kurduğu en büyük eserdir.

CUMHURİYETİN KENDİSİ AYAKTADIR, MÜHİM OLAN BU      
                                                                                                                                                                           
Çankaya’nın taşınmasını çok önemsemiyorum. Bunlar şekli şeyler. Mühim olan cumhuriyetin kendisidir ve ayaktadır. Ve Türk milleti cumhuriyetin değerlerinin ve temel prensiplerinin zedelenmesine razı olmaz.

BİRLİĞİMİZİ BERABERLİĞİMİZİ, KARDEŞLİĞİMİZİ KORUYALIM

Hepinize vereceğim mesaj cumhuriyete iyi sahip çıkın. Cumhuriyet büyük hadisedir. Eğer bugün ayağında çarık, yol yok iz yok, hastane yok, şeklen mevcut ama yoksul bir Türkiye yerine Dünyada 17. ekonomi olan bir Türkiye varsa bu büyük Atatürk’ün ve cumhuriyetin sayesindedir. Gelin cumhuriyetin temel değerlerini zedelemeyelim. Çağdaş uygarlık seviyesinden, hukuk devletinden uzaklaşmayalım. Laiklikten, sosyal devletten uzaklaşmayalım. Ve birliğimizi beraberliğimizi, kardeşliğimizi koruyalım.

HAKKIN HUKUKUN YERİNİ ZULMÜN VE KEYFİLİĞİN ALMADIĞI BİR İDARE KIRMIZI ÇİZGİDİR

Çağdaş hukuk devleti birinci. İkincisi çağdaş hukuk devleti. Üçüncüsü laik hukuk devleti… Bunlar Cumhuriyet’in kırmızı çizgileri. Hakkın, hukukun adaletin aranabildiği bunların yerini  zulmün ve keyfiliğin almadığı idare kırmızı bu çizgilerdir.

HALKIN BİR TÜRK-İSLAM DEVLETİ TALEBİ YOK        
                                                                                           
Yetkinin, gücün sınırı halkın kabul edebileceği sınırdır. Bugün halkın bir Türk-İslam devleti talebi yok. Halkın Türkiye Cumhuriyeti’nden şikayeti de yok.  91. Yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti bir fantezi değil. Bir gerçek varlık. Ve halkın bundan bir şikayeti yok.

SANDIKTAN ÇIKAN HALKIN HUKUKUNU ELİNDEN ALIRSA GÜCÜ YANLIŞ KULLANIYORDUR        
                
Sandıktan çıkan halkın hukukunu elinden almaya kalkarsa sandıktan aldığı gücü yanlış kullanıyor demektir. Halkın verdiği yetki her şey değildir. Halk yönetim yetkisi vermiştir. Yoksa bir gün çık ortaya halkın ne kadar hakkı hukuku varsa elinden al. Bu değildir.

ARIZALAR GİDERİLİRSE HERGÜN HUKUK DEVLETİ İHTİYACI OLMAZ        
                                                                    
Eğer bugün bir takım itirazlar ya da eleştiriler varsa, hukuk devleti üzerine birtakım sözler söyleniyorsa bu aslında Türkiye’nin hala dönüşüm içerisinde olduğundan dolayıdır. Türkiye’de eğer hukuk devleti iyi işlerse, bu arızalar giderilirse, adalet tam doğru sağlanırsa o zaman hukuk devleti ihtiyacı başka şekle gelir. Yani her gün hukuk devleti ihtiyacı olmaz.

OYLA GELEN OYLA GİTMELİ

Oyla gelen oyla gitmeli. Ülkeyi yönetme hakkını halktan alacaksınız. Halktan alamadığınız takdirde, memleket çöküyor gibi bahanelerle seçilmiş hükümetlerin ve parlamentoların boğazına sarılıp onları alaşağı etmeyeceksiniz. Ettiğiniz takdirde hem cumhuriyeti, hem halk iradesini, hem de halkınızı bir demokrat ülkenin halkı olmaktan çıkarır, bir müstemleke halkı haline getirirsiniz, tahrip edersiniz. O yüzden kimsenin seçilmiş iktidarlara dokunmaması lazım. İktidarlar kansız, hilesiz, kavgasız entrikasız el değiştirebilmeli.  Biz buna razı değiliz deyip gelip kendisi oturmak ya da istediği birini oturtmak yanlış ve ayıp.

HALK HEM LAİKLİĞİN HEM CUMHURİYETİN DEĞERİNİ BİLİYOR

Laik devlete geçmek dinsizlik değildir. Aksine dine daha çok sağlıklılık getirmektedir. Herkes istediği şekilde din ve inanç ve ibadet  hürriyetine sahiptir. Laik cumhuriyet kimin vicdan hürriyetini, ibadet hürriyetini, inanç hürriyetini ihlal etti? Kimsenin. Herkes yine bildiği gibi yaptı. Bugün hala birtakım sıkıntılar varsa, bu işin zorluğundandır. Ama Türk halkı hem laik devletin, hem cumhuriyetin ve hukuk devletinin değerini biliyor.

SİYASETÇİNİN İŞİ UMUT SATMAKTIR

Şartlar ne olursa olsun sakın ola demokrasiden cayma. Ve sabret herşeyin sonu selamettir. Ama kötülüğe razı olma iyiliği ara. Ve bu ülkenin geleceğine olan inancına en ufak bir arıza olmasın. Yani gelin geleceğimize hep beraber inanalım birbirimize yardımcı olalım.

Siyasetçinin işi umut satmaktır. Ümidi olmayan geleceğe güveni olmayan siyasetçi olmaz.

Demokratik bir ülkede herşey tartışıldığı gibi cumhuriyetin kendisi de tartışılıyor. Rejim de hukuk da tartışılıyor. Alt yapı da tartışılıyor üst yapı da. Neticede nereye varılıyor; sağduyu ve yönlendirici akıl.

HALİFELİKLE LAİK DEVLETİ BİRARADA YÜRÜTEMEZSİNİZ      
                                                                                      
Eğer devlet laikse din ile devlet ayrı olacak. Yani halifelikle laik devleti bir arada yürütemezsiniz.

Laiklik kolay bir şey değildir. Yüzlerce yıl din kurallarıyla idare edilen bir devleti hukuk kuralları ile idare edilir hale getirmek kolay değil. Bunu halkı birbirine düşürmeden ve içeride sorun çıkarmadan yapabilmek durumu hasıl olmuştur. O yüzden zaten başlangıçta  Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslamdır der. 1924’te bu ibare kaldırılmış 1928’de de laiklik kabul edilmiştir. Yani Türkiye’nin bir şeriat devletinden laik devlete geçişi kolay olmadı ama ağrısız sancısız geçilebilmiştir.

SAHİBİ HALK DEĞİLSE CUMHURİYET ANCAK TAKMA AD OLUR              
                                                              
Misak-ı Milli sınırları içerisindeki bugünkü Türkiye ancak devletin elinde zor bela kalmış. Onu da Kurtuluş Savaşı kurtarmış. Onun için diyoruz bir kurtuluş savaşına dayanan bir Türkiye ve bu Türkiye’nin sahibi  halk. Sahibi halksa bu cumhuriyet. Sahibi halk değilse bu cumhuriyet değil takma ad olur.

TEK PARTİYLE CUMHURİYET OLMAZ

Cumhuriyet’in ilk yılları devletin kuruluş yıllarıdır. Bu yıllarda demokratik nitelik aramak pek mümkün değildir. Kuruluş yılları tek parti dönemidir ve devlet ayakta duracak şekilde kuruluyor o dönem.  Müesseselerini, kurumlarını meydana getiriyor. Demokrasi hareketinin 1945 sonrasında düşünülmesi lazım. 1946’da çok partili geçince, bu ayrı bir rejim. Tek partiyle cumhuriyet olmaz.

OSMANLICA TÜRKLERİN DİLİ DEĞİL      
                                                                                                                                                                                                                         
Osmanlıca Türklerin dili değil. Osmanlı Devleti’nin o günkü şartlar içerisinde benimsediği dil. Yarı Arapça, yarı Farsça, yarı Türkçe, karışık bir dil. Bunun yerine kendi kültürünü, kendi kökünü ve özünü arama ihtiyacı duyulmuş. Atatürk’ün ortaya koyduğu reformlar arasında kendi benliğimize dönüş hareketi içerisinde dil ve tarih meselesi de çok önemle ele alınmıştır. Bu önemli ve çok büyük bir reformdur. Bugün hangi lisanı öğrenmek istiyorsanız öğrenmek serbest zaten. Ama devletin resmi dili Türkçe.

UYGARLIĞIN BİRİNCİ ŞARTI HÜR OLMAKTIR          
                                                                                                               
Ben ülkede halkın hür iradesinin savunucusuyum. Eğer halk hür iradesini kullanamıyorsa ona cumhuriyet de denmez ve orada kalkınma da olmaz. Ben yoksulluğa ve sefalete karşı açılmış bir mücadelenin adamıyım. Uygarlık için bu mücadeleyi yaptık. Uygarlığın birinci şartı hürriyettir, hür olmaktır. Hür olmak vatandaşı bir kukla haline getirip onu şekil olarak kullanmak ise biz bu mücadelenin içindeyiz.

MESELEYİ HALK HALLETMELİ

 27 Mayıs çok acılar getirdi. Bir daha böyle bir şey olmamalıydı. Ve bir daha böyle bir şey olmamalı diye bayrak açan biziz. Ve bu şekilde açılan yaraları sarmak halkı birbirine düşürmeden, kana ve kavgaya gitmeden, meseleyi halka hallettirmekti. Biz onu yaptık sabrettik ve halk kendisi halletti. 7 Hükümet kurdum hepsi halk iradesine dayanır. Ben zaten hiç seçilmeden bir yere gelmedim. Seçilmediğim bir görev teklif edildiği zaman kabul etmedim.

HALKI UNUTAN BİR KALKINMA HAMLESİ BAŞARILI OLAMAZ    
                                                                        
Demokrasiyi kalkınmadan ayıramazsınız. Biz ikisinin birliğine halkımızı çağırdık, irade sizin buna sahip olun diye. Halkı unutan bir kalkınma hamlesi devamlı olmaz. Bir yerden sonra su koyuverir. Bir ülke hür değilse, halk iradesi hür olarak işlemiyorsa o ülkede iyi politikacı da olmaz. Politikacı kimin gözüne gireceğini şaşırır. Halkın mı, başka birilerinin mi? O yüzden her şeyin başında hür bir ülke geliyor. Hür bir ülkede her şey serbestse hiç endişe etmeyin bu ülkenin insanı çok parlak. Çok değerli kişileri yetiştiriyor. Bu ülkenin kapatılmış, kötülenmiş parlamentolarına baktığınız zaman çoğu bu ülkenin çok değerli evlatları.

KÖTÜ EMSALLERE BAKIP SİYASETÇİYİ KÖTÜLEMEYİN                                   

Siyasetçiye güvenmek lazım. Kötü emsallere bakıp siyasetçiyi kötülemeyin. Siyasetçiye sahip çıkmak lazım. Siyasetçiye sahip çıkarsanız millet iradesine de sahip çıkarsınız.

ACINIZ NE KADAR BÜYÜK OLURSA OLSUN ONU GÖĞÜSLEMEK GEREKİYOR

Hayat devam ediyor. Tabii insanlar teker teker yaratılmış. Bence acınız ne kadar büyük olursa olsun onu göğüslemek gerekiyor. Zor bir şey ama bunun karşısında metanet mukavemet göstermek gerek. İnsan bir parça hüzne kapılsa, işin ucunu kaçırsa hayat yaşanmaz hale geliyor. Hayatı yaşanmaz hale getirmemek lazım. İnsanlar birbirini seviyor, arkadaşlık, dostluk, eşlik yapıyorlar ama sonunda bir yerde bitiyor bunlar. Allah rahmet eylesin Nazmiye Hanım’a. 65 sene beraberdik. Düşündüğüm zaman tabii ki hüzne kapılıyorum, üzülüyorum. Ama o da razı olmazdı benim çok fazla ızdırap çekmeme. Çare yok, herkes kendi hayatını yaşayacak.

TÜRK MİLLETİ ATATÜRK SAYESİNDE KENDİSİNE İYİ BİR GELECEK SEÇTİ            
                                                               
Cumhuriyeti cumhuriyet yapan en önemli vaka Kurtuluş Savaşı’dır. Türk milleti Kurtuluş Savaşı’nı canını dişine takarak yapmıştır. Büyük Atatürk’ün dehası ve rehberliği sayesinde kendisine iyi bir gelecek seçmiştir. O günkü dünyada diğer uygar ülkelerin devletlerine bakarsanız bunlar hep laiktir. Bir laik devletler topluluğu içinde laik olmayan bir cumhuriyet düşünülemezdi. Bence halk kendi kişiliğini, kendi hürlüğünü, iradesini, kendi geleceğini bulur. Cumhuriyet halkın kendi kendisini bulmasının adıdır.

ÇOK PARTİLİ HAYATA DAHA GEÇ GEÇİLSE ÇOK ZAMAN KAYBEDERDİK                            
                                                    
Türkiye çok partili hayata daha geç geçseydi, daha çok zaman kaybederdi. Türkiye savaş esnasında zaten demokrasi yapamazdı, çok partiye geçemezdi. Savaş bittikten sonra da çok partili hayata geçmese savaşı kazanan, Türkiye’nin, içinde diyemiyorum ama kenarında bulunduğu medeni dünya ile olan münasebetleri düzgün olmazdı. Biz demokrasiyi başkaları için değil kendimiz için yaptık. O zaman bizim halkımıza lazım olan demokrasiydi.

1950’DE VEREN HALK İSTEYEN HALK HALİNE GELMİŞTİR

Türkiye’de demokrasiye geçiş sakin olmuştur. 1950 seçimleri gayet medenidir. Diktatörlük rejiminden halk idaresi rejimine geçilmiştir. Halkın üstündeki örtü kalkmıştır. Veren halk isteyen halk haline gelmiştir. Tek partili zamanda vergi veren halk, hizmet isteyen halk haline gelmiştir. Cumhuriyete geçtiği zaman halkın sorunlarına eğilen, çareyi halkla beraber arayan devlet ve konuşan Türkiye, sesi çıkan halk.  Bunlar cumhuriyetin emareleridir.

NASIL OLSA YIKILACAKTI DEMEK İSTEMİYORUM AMA…      
                                                                                                         
İmparatorluğun parlak zamanları geçmiş, çökme dönemine girmiş. İmparatorluğun parçaları olan ülkeleri teker teker kaybetmiş. Birçoğunda dinci, milliyetçi, ırkçı cereyanlar yer almış. Bunlar istiklal peşine düşmüşler. Ve imparatorluğun çeşitli köşelerinde bilhassa Avrupa’da devleti idare edilemez hale getirmişler. Çeteler türemiş ve devlet zaafa düşmüş. Nasıl olsa yıkılacaktı demek istemiyorum ama Osmanlı yıkıldığı zaman yıkılma şartları mevcut.

CUMHURİYET MEDENİYETTİR          
                                                                                                                                                     
Cumhuriyet aslında bir dirilmedir. Bir kurtuluş savaşı ile bağımsızlığına kavuşmuş ve kendi yolunu kendisi çizmiş olan milletimizin kendi eseridir. Milletin kendi kendisini bulma ve geleceğine sarılma devridir. Çağdaşlık, modernite, laiklik, hukuk devleti, sosyal toplum devridir. Velhasıl cumhuriyet medeniyet demektir. Türkiye Cumhuriyeti bir büyük imparatorluğun küllerinden bir feryat ile meydana gelmiştir.  Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri arasından çıkan bu feryat  ilerlemek, yoksulluktan kurtulmak ve dünyanın medeni ülkeleri gibi yaşamak isteyen bir ülkenin feryadıdır.

KÖY VE KÖYLÜ UNUTULMAMALI

Bu ülkenin meşakkatini ben İslamköy'de karşıladım. Orada kuraklığı, yoksulluğu gördüm. Orda karanlığı gördüm. Orada anamın kolları uzayıncaya kadar su çektiğini gördüm. Köy sefalet demekti ve Türkiye nüfusunun yüzde 76’sı köydü. Bugün yüzde 20’si köydür. Köy ve köylü unutulmamalıdır. Ve köylü şehirli ayrımı yapmaksızın bu ülkenin bütün insanları hakkına hukukuna sahip çıkmalıdır.