KORKMAZ’DAN MHP Isparta Milletvekili Nevzat KORKMAZ İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim ŞAHİN hakkında verilen gensoru üzerine MHP grubunun görüşlerini dile getirdi. İçişleri Bakanını, artan terör olayları, kırdığı potlar ve özellikle muhalefet partili belediyelere uyguladıkları baskı ile ilgi ağır şekilde eleştiren Milletvekili KORKMAZ şunları dile getirdi:

Sözlerimin başında hemen belirtmek isterim ki; görüşmekte olduğumuz gensorunun amacı, artan terör olayları ile milletin sabrının tükendiği noktada, harekete geçmek zorunda kalan hükümetin başlatmış olduğu KCK operasyonlarının durdurulması ve PKK’nın şehir yapılanması olan KCK’ya ve devletimiz içerisinde “paralel devlet” kurma teşebbüslerine destek olunmasıdır. Açıkçası devletin güvenlik güçlerini yıpratmak, savunma reflekslerini kırmaktır.

Devlet ve millet bekasını, her türlü siyasi mülahazaların üstünde tutan, en zor siyasi şartlarda dahi “önce ülkem ve milletim” diyen MHP, bu yüzden bu gensoruya RET oyu vererek, şer girişimlere set çektiğini bir kez daha gösterecektir. Gün, kısır siyasi çekişmelere müsaade edileceği gün değildir.

Sayın Atalay Bakanlığı bıraktı, yerine Sayın Şahin geldi. Kamuoyu bekledi ki, Atalay zamanında yaşanan kan kaybı, telafi edilecek. Eski Mülki İdare Amir olarak güvenlik meselelerine de yabancı değil. Ancak kısa zaman içerisinde bu bakanın da kafasının bir hayli karışık olduğu ortaya çıkıyor.

Sayın Bakanın söylediği “Vurmak için yola çıkanlara ‘dur’ demek yerine başka bir şey geliştirmek gerekiyor.”Sözü üzerine Ne demek yani? Vurmak için yola çıkanlara “dur” demeyelim mi? Memleketine kurşun sıkanlara çiçek mi atalım? Daha ne kadar sineye çekelim Sayın Bakan?

“2001 yılında sıfır şehit, 2002 yılında sadece 6 şehit, terör sıfırlanmış, teröristler inlerinden çıkamaz olmuş. Sonra AKP gelmiş iktidara, hem terör olayları hem de şehitlerimizin sayısı giderek artmış.

2003’te 21 şehit;

2004’te 73 şehit,

2005’te 92,

2006’da 121,

2007’de 118,

2008’de 150,

2009’da 135,

2010’da 141 şehit,

2011 yılında bu rakam şimdiden 2’ye katlanmış. Bir de insanımızı ağlatan, şehitlerimizin kemiklerini sızlatan Habur görüntüleri var ki hem Beşir Atalay hem de bu utanç üzerine koltuğa oturan halefi İdris Naim Şahin bunun ezikliğini hayatları boyunca taşıyacaklar ve maalesef, Habur rezaletinin İçişleri Bakanları olarak tarihte anılacaklardır.

Diyarbakır-Silvan da PKK 13 askerimizi şehit etmiş, sonra da yangın çıkarmış. Bu yangının nasıl çıktığı ile alakalı bir soru soruluyor, kendisine. Açıklama bekleniyor. Şu sözlere bakın, Allah Aşkına!...

“Yangın çıkmıştır, yangının sebepleri şu anda, çıkmış olan yangını geriye getirecek değildir. Yanan ağaçlar orada kaybolan canları geri getirecek değildir!...”

Bir başka yerde yine bir değerlendirme yapıyor, Sayın Bakan!...

Dedik ya!... Kafası bir hayli karışık!... Şehide ceset diyor. Can kayıplarımızı ciddi zayiat/ciddi olmayan zayiat diye ayırıyor. Memleket evlatları, ana kuzularına, henüz acıları çok taze iken, “üç adet, altı tane kayıp” gibi yakışıksız tanımlamalar yapıyor. Sayın Bakanı, “şehide kelle, bebek katiline sayın” diyen ağabeysine bakıp “sahibinin sesi” diye geçiştirmekte mümkün. Ama bu bakanlık, diğer bakanlıklardan farklı. Yüzlerce yıllık devlet geleneğimizin temsilcilerinden… Yakışmıyor!...

Anlaşılır gibi değil, hele bir cümle var ki, benim diyen komedyenlere taş çıkartacak cinsten. “Hedef gözetmeden yapılan bir hedeftir”

Meclis’ten tezkere almış hükümet… 28 can bir anda kaybedilince, tutuşuyor, bir şeyler yapmış görünmek için silahlı kuvvetlerimize sınır ötesi operasyon talimatı verilecek. Basın, öncesinden soruyor… Bilmece gibi bir cevap veriyor, Sayın Bakan!... “Kara harekâtı her an yapılabilir, yapılmayabilir de… Görevlilerimiz hep hareket halinde…”Şimdi bu cümlenin analizini yaparsak.. Yüzde yüz eminim Sayın Bakan operasyonun ne zaman planlandığından habersiz. Hatta operasyon yapılıp, yapılmayacağını da bilmiyor. Ama asayişten sorumlu bir Bakan olarak bir şeyler söylemesi lazım, ya!... O da onu yapıyor. Bu ciddiyetten uzak cümleler, Başbakanı bile çileden çıkarıyor. Mısır’dan Tunus’a geçerken, uçakta “Sayın Bakanın sürç-ü lisan ettiğini” ifade ediyor. Konu basında “İçişleri Bakanına fırça” diye yer alıyor. Sayın Şahin sus-pus oluyor, çekiliyor köşesine.İfrat ve tefrit meselesi. Bu sefer de Van-Erciş depreminde, AKP’li belediyenin ruhsat yolsuzluklarının konuşulduğu, yapılan yardımların yağmalandığı, asayişsizliğin depremin acılarını bir kat daha artırdığı bir dönemde, İçişleri Bakanı ortalarda yok. Sayın Başbakan “Daha fazla konuşma” demiş, muhtemelen. Ama hiç durur mu?

Deprem mahallinde, kaybedilenler için Mevlit okunuyor. Dönüyor diyanet işleri başkanına, adeta oradakilerle dalga geçer, gibi, “Biz de mi, buraya, bir çadır kursak?” diyor. Orada ki deprem çadırını, tatil çadırına mı benzetiyor diye düşünürken, yanıldığımız ortaya çıkıyor. Meğer ki “saray”lara benzetiyormuş, Sayın Bakan!...

Bingöl’de ki canlı bomba ile Hakkâri’deki katır pususunu da şöyle yorumluyor:“Katırın suçu ne, Bingöl’’deki kadının suçu ne?” “O katırın hesabını nasıl verecekler?

Katır hakkını helal etmeye dünden hazır. Sayın bakan!... Siz yeter ki dinimizin eşref-i mahlûkat dediği size emanet edilen canların, şehitlerin hesabını sorun. Bu stand-up gösterisi artık yeter Sayın Bakan. Göreve geldiğiniz andan itibaren kırdığınız potlar tahammül sınırını aştı. Ya görevinizi bir devlet adamı ciddiyetiyle yapın ya da komedi dükkanınızı gidin başka yerde açın”

“Sayın İçişleri Bakanına seslenmek istiyorum: Eğer birazcık Allah’tan korkunuz, mahkemei kübrada hesap sorulma kaygınız varsa, özellikle belediyelerle ilgili yaptığınız adaletsizliklerden vazgeçin. Zulümle abad olunmadığının örneklerini tarihimize ve yüce dinimizin emirlerine bakarak anlarsınız.” diyerek sözlerini tamamladı.