Yıl: 1951. Aydınlık

Yıl: 2011. Karanlık

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Meclisi’nin Üyesi Mehmet Nadir Bey’in torunu olan 75 yaşındaki Atilla Süldür, Isparta’nın her alanda gerilediğini söylüyor:

 

“- Şehri yönetenler ‘gençler üniversite okusun’ diye 1951’de özel kolej açmıştı. 9 öğrencisi vardı, 9’u da üniversiteyi kazandı”

 

“- 1951’de biz Hamlet ve Othello’yu sahnelerdik. Düşünün: Tiyatro, opera, bale vardı. Halka açık Tenis Kortu vardı. Isparta geriledi.”

 

“ – Anamız, yârimiz, bacımız o tüyü, tozu yuta yuta verem olurdu. Isparta El Halısı’nın bitmesi acı değil. Makine Halısı’nı kaçırmamız acıdır.”

 

“- Gençler, hayat iktisadi faaliyetlerden ibaret değil. Lütfen sosyal projelere girin. Proje üretin. Çok çalışın. Samimi olun. Vergi ödemekten çekinmeyin.”

 

‘Duyarlılar’ için

rehabilitasyon

 

- Huzurevi Vakfı Başkanı Atilla Süldür, ‘Duyarlılar Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nin projesinin tamamlandığını söyledi.

 

- 80 kişi/ kapasite olacak Merkez Projesi’nde gençleri de görmek istediğini söyleyen Süldür, “Isparta için ümidim onlar” dedi.

 

2 NET TESPİT

 

I- Isparta iktisadi kalkınmasını üniversite ve askeriye ile sürdüremez. Bu halimizle Avrupa üyesi olamayız, onlar ile yarışamayız.

 

II- Sermayenizi birleştirin, ortaklık yapın. Halka açık şirketler kurun. Üniversite sanayi ile buluşamıyor. Bilim İnsanları artık devreye girsin.

 

Isparta geriye gitti

umut gençlerde

 

Huzurevi Vakfı Başkanı Atilla Süldür, Isparta’nın bugünkü koşullarının 1951 yılından daha geri olduğu tezini ortaya attı. Isparta’nın Avrupa yolunda gelecek inşası için yeni kuşak gençler ve SDÜ’nün taşın altına elini sokması gerektiğini savundu.

 

OPERA SAHNELERDİK

            “1951’de ‘Isparta aydınlanma çağını yakalasın’ diye şehri yönetenler özel kolej açmıştı. 9 öğrencisi vardı, tümü üniversiteyi kazandı. Hem de 850 Bin kişi ile yarışarak. Türkiye’de 4 üniversite vardı. 1951’de tiyatro vardı. Opera sahnelerdik. Ben Tenör’düm mesela. 350 kişilik Sinema, 4 Tenis Kortu vardı 1951’de. Şimdi nerede? Şehir geriye gitti.”

 

‘ÇIRAK’TAN HAYAT DERSLERİ

            1948’den beri ‘Çırak’lık yapıyorum. Gençlerden isteğim var: Çok çalışın. Dürüst olun. Samimi davranın. İstihdam yaratın. Çalışanın hakkını tam ve zamanında verin. Vergi ödemekten çekinmeyin. Proje üretin. Birleşin. Halk ortaklı şirketler kurun. Ama çok özel bir ricam var: Hayat iktisat ile sınırlı değil. Sosyal projelere girin. İyi toplum için fakire el uzatın. Lütfen.”

 

YAŞIM 75 OLDU

BEN HÂLÂ ÇIRAK

         Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Meclisi’nin Üyesi Mehmet Nadir Bey’in torunu Atilla Süldür, Isparta’nın şu an ‘aydınlanma hamlesinin başlatıldığı 1950’den daha da geri olduğu’ tezini ortaya attı. 75 yaşına gelmesine karşın Petrol Ticaret AŞ. ve Oto Petrol AŞ.’yi yöneten ve 48 kişiye istihdam sağlayan Süldür, ‘Çırak olarak gençlere; aile şirketleri içerisinde II, III ve hatta IV. kuşaklara önerilerde bulunmak istiyorum’ dedi. Tek ümidinin gençler olduğunu anlatan Süldür, ‘lütfen Isparta için taşın altına elinizi sokun. Isparta proje üretmiyor. Lütfen siz üretin. Çok çalışın. Samimi olun. Dürüst olun. İstihdam yaratın. Çalışanın emeğini tam ve zamanında verin. Vergi ödemekten çekinmeyin. Sermayelerinizi birleştirin. Halka açık, çok ortaklı şirketler kurun” dedi.

ANAMIZ, YÂRİMİZ, BACIMIZ

VEREM OLUYORDU

         Bir dönem ‘Dünya Markası’ olan Isparta El Halısı’nın bitmesinin de kaçınılmaz olduğunu anlatan Süldür, çarpıcı bir yaklaşım getirdi:

         “Atölyede, evde; tezgâh başında anamız, yârimiz, bacımız, o yünü, o tozu yuta yuta verem oluyordu. Dengesiz besleniyordu. Verem oluyordu. El Halısı’nın bitmesi acı değil. Kaçınılmaz son. En acı olan nedir? Makine Halısı’na geçemedik. İşte özet budur.”

ISPARTA GERİYE GİTTİ

         Isparta’nın bugün 1950 koşullarından daha da geride olduğunu dile getiren 75 yaşındaki Atilla Süldür, tezini şöyle güçlendirdi:

         “1950’de Isparta’da lise yoktu. Ama o dönemin aydınları, ‘gençler okusun, üniversiteye gitsin’ diye özel kolej açmışlardı.

         Sıtkı Bilmen ve Hanımefendi Sanat Tarihçisi Rezzan Bilmen öncülük etti, 1951 yılında özel kolej açtılar. Özel kolej.

         Sıtkı Bey, Isparta’da aydınlanma çağı başlatmış bir kişidir. İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’in oğlu idi.

         Bugün Şifa Eczanesi’nin bulunduğu yer kolej idi. Dikkat buyurun, yıl 1951.

         9 kişi yazıldı koleje

         Belediye Tabibi Dr. Ali Boşgelmez, Biyoloji okuturdu.

         3 yılın sonunda 9 kişi üniversite sınavlarına katıldı. O zaman üniversiteye giriş çok zordu. 4 üniversite vardı. Yarışan kişi sayısı ise 850 Bin.

         Biz öyle güçlü bir altyapı ile eğitim görmüştük ki, hepimiz üniversiteyi kazandık. 9 kişi, 850 Bin aday ile yarışarak Türkiye’de sadece 4 tane olan üniversitelere yerleştirildik. Sadece 1 arkadaşımız, üniversiteyi kazandığı halde, ‘ticarete atılacağım’ diye gitmedi.

         Ben Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü kazanmıştım. Ama bugün Dokuz Eylül Üniversitesi olan Yüksek Ekonomik Ticaret’e kaydoldum. 1959 yılında da mezun oldum. O kolejden çıkanlar ODTÜ’de, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde, Tıp’ta, İktisat’ta okudular.

SANAT HAYATI

         Isparta o kadar iyi bir aydın kent idi, anlatamam. Örnek mi?

         1948 yılında 350 kişilik sinema salonu vardı.

         Tenis Kortları vardı. Halka açıktı

         Ortaokul ve lisede gençler tiyatro sahnelerdi

         Gençler opera sahnelerdi

         Bugün Mehmetçik Gazinosu olan binada biz Hamlet’i oynadık. Othello’yu oynadık. Mesela ben Tenör’düm.

         O kadar imkânsızlığa rağmen başarmıştık biz bu işleri.

         Kızlar patiskadan dikerlerdi tuvaleti. Kendileri dikerdi.

         Dekorları karton üzerine mum kalemle çizerdi öğretmenlerimiz.

         Ortaokulda müzik odaları vardı. Sanatın ciddi bir ders olduğunu anlasınlar diye yapılmıştı.

            Şimdi nerede? Operayı bıraktım, tiyatro nerede?

         O dönem Türkiye’de 4 tane Halk Evi vardı. Türkiye’nin en iyi Halk Evi Isparta’da idi. Tenis Kortu olan… Sineması olan… Isparta kültür bakımından çok geriye gitmiş bir şehirdir.”

İYİ BİR TOPRAK BULURSAM SANA DA HABER VERMELİYİM

            1959- 1962 Dönemi’nde Yedek Subay olarak Vatani görevini tamamladıktan sonra babası Vehbi Bey’in temellerini attığı şirketlerin başına geçen Atilla Süldür, hâlâ kendini ‘Çırak’ olarak tanımlıyor.

         Babası Vehbi Bey’in çok ileri görüşlü olması sayesinde birçok alanda farklı düşündüğünü, risk aldığını ve çok çalıştığını anlatan Atilla Süldür, yaşadığı bir anı ışığında Isparta’nın en büyük yanlışını şöyle analiz ediyor:

         “ODTÜ Mimarlık kazanmıştım. Ama babam Vehbi Bey, ‘Yüksek Ekonomi’ okusan daha sağlıklı olacak. Hem İzmir’den işleri takip edersin’ önerisinde bulundu. Kabul ettim. 1948’de başladım ‘Çırak’lık yapmaya.

         O dönem 2400 Litre benzin kapasiteli istasyonumuz vardır. Isparta’da tekti. Ve 8- 10 gün yeterdi bu benzin.

         Benzinden çok gaz satardık. 1 vagondan 980 teneke gaz çıkardı. 3 günde biterdi. Düşünün Isparta o dönem ne kadar fakirdi.

         İzmir’de üniversiteye gidiyorum. Gazetede bir ilan gördüm. Babamın işlerini takip ettiğim için üzerimde 11 Bin TL vardı. Kaparo yatırıp ithal kamyona yazıldım. Toplamda 90 Bin TL’ye aldım.

         Nakliye yapıyoruz. Araç Isparta’ya geliyor, gidiyor. Bir gün çalışan şoförümüz kaza yaptı. Kamyonu şarampole uçurdu. Şehir küçük. 30- 40 Bin nüfus var. Herkes konuşuyor, dedikodusunu ediyor. Vatandaşın biri demiş ki: ‘Zaten 20 sefer yaptı. Her seferden Bin TL kazandı. Tamir parası ne olacak ki…’

         Merak ettim… Açtım defteri baktım. Hakikaten 20 sefer yapılmış. Elifi Elifine saymış. Be adam hiç mi işin gücün yok. Bu olacak iş değil… Isparta maalesef hep dedikodu üretti, şimdi de öyle… Ama şu olmalı. Ben uygun bir toprak bulsam, gelip sana söylemeliyim. Ama nerede bizde o...

ELEKTRİK TOPRAĞA VERİLİYORDU

         Isparta o kadar fakirdi ki… I. Kovada Santrali yeni kurulmuştu. Ertaç Çapçı halamın oğludur. ‘Ürettiğimiz elektriği toprağa veriyoruz’ derdi. Milli serveti toprağa veriyorduk yani… Kimse elektrik bağlatamıyordu. 1948’de Isparta’da elektrik yoktu.”

HAYATIMI MUSTAFA SELVİLİ AMCA DEĞİŞTİRDİ

         Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Meclisi’nin Üyesi Mehmet Nadir Bey’in torunu olan 75 yaşındaki Atilla Süldür, hayatının kırılma anlarını da şöyle anlattı:

         “İzmir’de kaparo yatırıp satın aldığım o an hayatım değişti. İthalatçı firmanın sahibi Mustafa Selvili amca hayatımı değiştirdi

         1962 yılında otomotiv bayiliği verdi bana. Daha sonra BMC, Bedford Bayiliği yaptım.

         1973 yılında da Renault geldi.

         Özünde ben Renault’a çok sıcak değildim. Murat 70 tane satıyordu. Isparta’da o yıllarda araba alabilecek kapasitesi olan kişi/ aile sayısı 100- 150 idi. Babam Vehbi Bey, ‘Renault Türkiye’ye gelip fabrika yaptı ise bir bildiği vardır. Yarın traktör üretir, kamyon üretir… Bu fırsatı kaçırma’ dedi. İkna oldum

         Yolumuz bir kesişti o an. Hâlâ devam ediyor.

         2000 yılına kadar Renault satışı yaptık. Ama iktisadi krizden bir yıl önce bıraktık. Teknik Servis hizmetine ise devam ediyoruz. Oto Petrol AŞ. olarak. 18 kişiye istihdam sağlıyoruz burada.

         1948 yılında temelleri atılan Petrol Ticaret AŞ.’de şu an 25 kişiye istihdam sağlıyoruz. Oğlum Nadir Süldür de işin başında. İktisat eğitimi aldı. Isparta için çalışıyor.”

O DNA GENÇLERE GEÇTİ

         Isparta’da girişimcilik ruhunun az olmasının temelinde yatan etmenleri de analiz eden Süldür, şu çarpıcı yaklaşımlarda bulundu:

         “Isparta El Halısı’nda vergisiz kazanca alıştı. O DNA, çocuklara geçti.

         Şirket kültürü yok

         Birleşemiyor

         Korkak

         Pısırık

         Bir dönem ‘dünya markası’ olan Isparta El Halısı’nı yok olmaya götüren birçok etken var.

         Bunlardan bir hayatın doğal akışıdır. Refah düzeyi arttıkça, el halısı biter. Örneğin Türkiye’de gecekondulaşma ile etkin mücadele için Isparta’da bir program başlatıldı. Gülistan Mahallesi pilot bölge seçildi. Modern hayat başladı mı, halı atölyeleri kapanır, tezgâhlar sökülür. Aynen öyle oldu.

TÜRKİYE’NİN EN İYİ VEREM HASTANESİ

ISPARTA’DA İDİ. BU İYİ Mİ, YOK İYİ DEĞİL

            O yıllarda Türkiye’nin çoğu noktasında verem ile mücadele edilemezken en iyi Hastane Isparta’da idi. Bu iyi midir? Hayır, iyi değildir. Bunda övünülecek bir yan yok. Neden Hastane en iyi idi?

         Anamız, yârimiz, bacımız halı dokuya dokuya; o yünü, tozu yuta yuta, dengesiz beslene beslene verem oluyordu.

         Başka faktörler de var.

         Uşak ipi girdi, kalite düştü

         Isparta El Halısı’nın uzun vadeli satışı büyük zarar verdi. Isparta El Halısı’nı uzun vade ile satın alan ve Türkiye’ye, İngiltere’ye, Avrupa’ya pazarlayan tüccarlar ‘Karun’ kadar zengin oldu. Isparta zanaatkârını, Isparta tüccarını onlar sömürdüler. Isparta’nın emek kaybı çok oldu

         Sema Halı başlı başına bir faciadır. Ondan hiç söz açmıyorum.

         Isparta El Halısı bir gün bitecekti. Hayatın doğal akışı bu yönde idi. Onda bir problem yok. Problem Makine Halısı’na geçemedik. Odur. İşte odur.

AYNI MASADA SABAHA KADAR KUMAR OYNARLAR AMA O AN ŞİRKET DE KURARLAR

         Size çarpıcı bir nokta anlatayım. Afyon, sabaha kadar kumar oynar. Ama aynı masada, o an şirket de kurarlar. Örnek vereyim: Ayçiçeği

         O fabrika belki de 10 kez el değiştirmiştir. Evet, 10 kez satılmıştır. Ama o fabrika Afyon dışına asla çıkmamıştır.

         Dönelim bize…

         Halıda ‘dünya markası’ yarattık mı?

         Yarattık

         Hatalar ve hayatın doğal akışı sonucu El Halısı öldü mü? Evet, doğru

         Peki, neden makine halısına geçmedik. Neden Halı’nın Başkenti Isparta yok oldu. Bayrağı Gaziantep kaptı.

         İşte sorgulamamız gereken nokta bu. Bu acı örnek, Isparta’nın hatasını anlatmaya yetiyor mu?

           

AKDENİZ ÖZEL RÖPORTAJ