Sevgili dostlar şöyle biraz geriye dönüp geçmişe baktığımızda birçok mesleğin, sanatkârlığın görevini (Misyonunu) tamamlayarak tarih sayfalarında yerini aldığını görmekteyiz.

Onlarca, yüzlerce meslek teknolojinin hızla ilerlemesine, sanayinin gelişimine yenik düşüp kaybolup, gittiler…

Mesela; Çerçicilik, sünnetçilik, yemenicilik, arzuhalcilik gibi… Ve daha birçoğu…

Mesela; Macunculuk gibi!

Güllü, naneli, kahveli, tarçınlı ve daha birçok çeşidiyle mis kokulu lezzetler.  Çocuklar için rengârenk tatlı dünyalar, ebeveynler için ise nezle-gribe çare… Sanki derman eczanesi gibiydi macunculuk…

Mesleklerini icra edecek ortamlar yok olduğu için her birisi nostaljik olup tarihe karıştılar.

Sanki birer masal gibi!

Tıpkı “Kaldırım Mühendisliği” gibi…

Sanırım kaldırım mühendisliğini de kaybolan mesleklere dâhil etmemiz gerekiyor. Çünkü yürüyecekleri, serbestçe koşacakları, dolaşacakları kaldırımlar yok artık…

Rant uğruna, “oy uğruna” kaldırımlar yok ediliyor. Üstelik en yetkili kurumlar tarafından...

Kaldırım mühendisleri ne yapsın? Adı üstünde “kaldırım mühendis” ne sözü geçer, ne de lafı…

Sevgili dostlar kelimelerin ve deyimlerin farklı olması asıl manayı değiştirmez.

Kaldırımda yürürken birden önüne camlı, çerçeveli teşhir vitrinleri çıkıyor. Işıl, ışıl vitrinlerde iç çamaşırı, pasta-börek-çörek, ayakkabı, mont-kaban, don-gömlek, fanila her şey var. Gözümüze sokar gibi…

 Sanki çıkmaz sokak, kaldırım birden bitiyor. İniyorsun, yürüyorsun 40-50 metre sonra oh be nihayet kaldırımın devamı varmış diyerek tekrar kaldırıma çıkıyorsun. Burası bana ait, herhangi bir araç çarpmaz diyerek sevinçle, güvenle yürümeye başlıyorsun.

Ancak nafile, Âdemoğlu için yapılan kaldırımlarda bu sefer cansız mankenler dolu… Yıkmamak için, çarpmamak için sol-sağ, sol-sağ askerlik yaparcasına cansız mankenlerden kurtuluyorsun.

Rüzgârda bir oyana, bir buyana sallanan levha ve tabelalar da çabası…

Sevgili dostlar hadi biz iyi kötü, kâh kaldırımlarda, kâh cadde ve sokaklarda düşe-kalka yürüyoruz.

Peki, engelli kardeşlerimiz ne yapsın? Nasıl yürüsün? Nasıl sokağa çıksın?

Bebek arabasıyla çarşıya, pazara çıkan annelerimiz ne yapsın?

Biraz yürüyeyim, temiz hava alayım, gönlüm ferahlasın diyerek bastonuyla sokağa çıkan yaşlı değerli büyüklerimiz ne yapsın?

Hiç düşündünüz mü?

Isparta Ortopedik Engelliler Derneği Başkanı Ramazan Erdoğan’ın 6 Mart 2018 tarihinde bisiklet yollarıyla ilgili olarak yapmış olduğu basın açıklamasını sizlere, daha doğrusu yetkililere hatırlatmak istiyorum.

O açıklamada Ramazan Bey aynen şunları söylemişti;

“Malum özellikle şehir merkezimizde trafik akışı sık-sık kilitlenmekte ve gün geçtikçe bu sorun büyüyerek devam etmektedir. Yollarımız bu şeklideyken yaya kaldırımlarına bakıyoruz. Bir tarafta esnafımız ürünlerini teşhir ederken, diğer tarafta levhalar, tabelalar kaldırımları kaplıyor. Bu kadar kargaşanın içerisinde engelliler ne yapsın? Sağduyunuza soruyoruz; Bizim sokağa çıkma hakkımız yok mu?”

Engellisi-engelsizi, yaşlısı-genci, kadını-erkeği tüm vatandaşlar “Lütuf” değil, sadece hakkını istiyor. Tek istedikleri modern şehirlerde olduğu gibi kaldırımlarda sağ-salim güven içerisinde yürüyebilmek.

Hayatın içinde zorluklarla dolu yaşamlar vardır. Aklı-selim insanlar olarak bizim görevimiz o zor yaşamlara yardımcı olmaktır.

Bazen çok zor ve karmaşık sorunların çok basit çözümleri olur…

O basit çözüm; 31 Mart 2019 tarihinde önümüze gelecek…

Ve sandıklar kurulduğunda seçenle, seçilen birbirinden lütuf değil, hakkını isteyecek…