Canın Cumhurbaşkanlığı Makamına oturmayı çekmiş olabilir. Hani, hâlihazırda “çatı aday” kavramı tedavüldeyken fırsatı değerlendireyim diye düşünüyor olabilirsin.

Cumhurbaşkanlığı bir beden büyük geldi diyelim; ‘ceket uyduramadık pantolon verelim’ hesabı CHP Genel Başkanlığı rüyaları görüyor olabilirsin. “Partide başkanlık krizi var, yapacağım primlerle hiç olmazsa oraya kurulayım” diyebilirsin.

Hatta senin ele geçireceklerinden nemalanacak, bir yerlere gelmeye hevesli yandaşların, taraftarlarında olabilir.

Bütün bunlara hiçbir itirazım yok. Ayrıca ne yalan söyleyeyim senin bu hayallerin beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

Fakat bir dakika:

Sen, mensubu olmakla gurur duyduğum bir meslek grubunun yasa ile kurulmuş örgütünün başısın. Artı Yargı gibi kutsal bir erkin saç ayağından birisinin tepesini temsil ediyorsun.
Temsil ettiğin bu makam asla bir atlama, sıçrama tahtası değildir, bu bir.

İkincisi bulunduğun yer, işgal ettiğin kürsü ve giydiğin cübbe konuşurken seni sınırlar. Temsil ettiğin kitleyi unutarak hoyratça aklına geleni konuşamazsın. Madem o cübbe üzerinde konuşuyorsun beni ve benim gibi binlerce meslektaşını hatırından çıkararak kürsü esrikliğine kendini kaptıramazsın. O mesleğin sorunlarını, yani kendi müşterekimizi dile getirirsin, o kadar!

Bütün bunları bırakırda bir ilçenin siyasi parti teşkilat başkanının kahvehanede yaptığı propagandanın bir parça entel versiyonunu dayatırsan olmaz arkadaş.

Hadi bunları da geçelim. En acı olanı ne biliyor musun? Türkiye’yi okuyamıyor olman.

Soyadından dolayı tevarüs ettiğin Kemalist statükoyu sahiplendiğin belli oluyor. Senin tercihin, beni ilgilendirmez; istediğin fikrin, siyasi düşüncenin ve doktrinin müntesibi ve taşıyıcısı olabilirsin.

Ama artık sen ve senin gibiler şunu kafalarına iyice yerleştirmeli: Türkiye artık eski Türkiye değil. Sen fark edemesen de o köprünün altından çok sular aktı.

Her kürsüyü kapanın siyasileri haşlayacakları dönem, çok şükür ki artık geçti. Yine Yargı başkanlarının o kendilerine has akıllarından hareketle Millete ültimatom verme devirleri de çoktan geçti. Neydi o bir zamanlar Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapan Yekta Güngör Özden’in hali. Adam susmak nedir bilmezdi. Hiç unutmam bir keresinde “laik olmak adam olmak demektir” gibilerden bir inci yumurtlamıştı. Bende yazmıştım : “Ne yani sen papaya adam değil mi demek istiyorsun” diye.

Biz millet olarak gücümüzün farkına vardık arkadaş!

Ve asla bir daha geriye dönmek istemiyoruz!

Siyasilerin karnesi verilecekse, bizler tarafından verilecek.

Sizler mi? Sizlerde herkes gibi görevinizi layıkıyla yapın, vesselam.

Bu yaşımda çok daha iyi anlıyorum: Bu millet önüne konan her sandıkta ortak aklı ve ortak iyiyi görünür kıldı. Hiç bir keresinde ıskalamadı. Zamanına göre en uygun olanı ne ise onu irade etti. Bilgece davrandı.
Anlayabilene tabii.

Birileri “makarna, kömür” edebiyatı ile kendi beceriksizliklerine kılıf bulayım derken millete bühtanda bulunuyor.

Gelelim yine konumuza. Sen bir meslek örgütünün başısın. Bu meslek pek çok sorunları olan bir meslek, evvela bunların peşinde ol.

Tıpkı İlker Başbuğ’un arkasında durduğun gibi- bence televizyondaki o görüntüler hiçte hoş değildi.  Başbuğ’un tahliyesi sonrası arkasında pek hafif bir eda ve gülüş ile ekranlara yansımıştı- meslektaşlarının da arkasında dur, yeter.

Siyaset yapmak istiyorsan, yerini ve yordamını bil, arkadaş!