9. Cumhurbaşkanımız Merhum Süleyman Demirel,

Yaşasaydı, aramızda olsaydı 95 yaşında olacaktı…

Allah Nur içinde yatırsın,

Mekanı cennet-i ali olsun…

95’inci yaş günü münasebetiyle önce mezarı başında dua ve niyazla anıldı,

Sonra ismini taşıdığı Süleyman Demirel Üniversitesinde Eski Bakan Ali Naili Erdem ve Gazeteci Hulusi Turgut beyin katıldığı konferansla yad edildi…

Hayallerinin peşinde koştu hep,

Suyla kurak Anadolu toprağını buluşturmak için gece, gündüz demeden çalıştı…

Anadolu’daki her dereyi, her çayı bilirdi,

Her kaynak suyu bilirdi…

Kaç litre?

Debisi ne kadar?

Bilirdi...

Nerede kaç metre yol var,

İnişine, yokuşuna, köprüsüne varıncaya kadar bilirdi…

Bir kez gördüğü insanı,

10 sene, 20 sene sonra ismiyle çağırırdı…

Kuvvetli hafızası sayesinde, hiçbir şeyi unutmazdı,

Politikaya zengin olmak için değil,

Kendi deyimiyle “Anadolu’yu kalkındırmak için” girmişti,

Öyle de oldu…

Çocuk gözüyle Demirel,

Yanılmıyorsam 2011 yılıydı,

Ekim ayında SDÜ akademik açılışı için Isparta’ya gelecekti.

Günlerden Pazardı,

Valilik Basın olarak merhum Ali Haydar Öner Valinin refakatinde Sayın Demirel’i karşılamaya havalimanına gidecektik.

Falanca saat orada olun diye önceden talimat verilmişti,

Havalimanına gitmek üzere tam yola çıkmıştık ki,

Haber geldi,

 Demirel’e çiçek vermek için biri kız, biri erkek iki tane 8-9 yaşlarında çocuk getrin diye,

Zamanda daralmıştı…

Son dakika bildirilen bu istek iki ayağımızı bir pabuca sokmaya yetti…

Hafta içi olsa bir okula gidersin,

Müdür beyden rica ederek çocukları alıp götürürsün…

Günlerden Pazar olunca,

Şaştık, kaldık,

Nereden bulurduk iki tane çocuğu…

Valilik Basında beraber çalıştığımız Fatih Bey,

Abi dedi;

Sen İrem’i getir,

Ben de Yasin’i getireyim dedi.

Hay aklınla bin yaşa diyerek

Çıktık yola…

O gün çok şükür hiçbir aksilik olmadan çiçeği Merhum Süleyman Demirel’e verdiler…

Baba şefkatiyle yanaklarını öptü, çocukları sevdi…

Tören bittikten sonra kızımın bana söylediği ilk söz şu olmuştu,

Baba elleri ve yanakları çok yumuşacıktı,

Kim bu pamuk dede”?

Diye sormuştu…

Gazeteci Hulusi Turgut Beyin anlatımıyla,

Merhum Süleyman Demirel, İslamköyde İlkokulu bitirdikten sonra Isparta merkeze Ortaokulunu okumaya gelmiş…

Ortaokulun 1. Sınıfında,

1-A, 1-B ve 1-C şubeleri varmış,

A şubesinde memur çocukları,

B şubesinde esnaf ve sanatkarların çocukları,

C şubesinde ise köylerden gelen çiftçi ailelerin çocukları okurmuş…

Hulusi Bey yıllar sonra bu durumu nasıl karşıladığını merhuma sorunca,

“Mevcut şartları kabul ettik” diye cevap vermiş…

Keşke her mevcut şartı kabul etmemiş olsaydı diyorum,

Mesela 12 Eylül darbesi gibi ve 28 Şubat süreci gibi demokrasiyi rafa kaldıran şartları kabul etmemiş olsaydı

Merhum Süleyman Demirel için şunu iyi yaptı, bunu iyi yapamadı,

Şu eksikti, bu fazlaydı diye her zaman tartışılabilir…

Ancak tartışılmayacak bir konu varsa bu kadar “demokrasi aşığı” olan bir kişi,

Başbakan olarak,

Siyasi Parti Genel başkanı olarak,

Nasıl olurda,

12 Eylül Darbesini kabullenebilirdi?

Çocuk yaşta mevcut şartları kabul etmesi son derece doğaldı,

Ancak;

Bu sadece Demirel için söylenemez…

Sayın Ecevit’in,

 Sayın Erbakan’ın

Ve Sayın Türkeş’in,

12 Eylül darbesini “mevcut şart” olarak kabul etmelerini hala anlayamıyorum…

Keşke diyorum,

Hayatları pahasına olsa da darbeye karşı çıkabilselerdi…

Korku insanı hayatta tutar, cesaret ise ödüllendirir…