Ne zaman İslam Coğrafyasına bir saldırı olsa yahut Müslümanların değerlerine karşı karikatür krizinde olduğu gibi küstahça bir tecavüz vuku bulsa, toplumca teyakkuz gösterir ve Batı’yı protesto ederiz.
            Akabinde de haklı olarak mallarını boykot etme çağrısında bulunuruz. Kimi zaman İngiliz mallarının kimi zamanda ABD mallarının uzun uzun listelerini çıkararak, kullanmamak için birbirimizi hassas davranmaya çağırırız.
            Bunun son örneği Filistin’e saldırısı nedeniyle İsrail mallarına karşı uygulandı. Yine haklı olarak çarşaf çarşaf listeler, bilmem kaçıncı kez çıkarıldı.
            Ben ne zaman bu durumla karşılaşsam, “ne kullanacağımız bildirilse daha kısa  hatta amacına uygun olmaz mı?” diye kendi kendime sorarım.
            Ama bir türlü hangi ürünleri kullanacağımız ilan edilemez.
            Niçin? Çok basit, üretmeyen bir toplumuzda ondan. Üretmeyen ama tüketen bir toplum. Bu tür bir toplumda ekonomi ancak şişkin olur ama ayağını yere basamaz. Her an bir tehlike ile yüz yüze gelmesi muhtemeldir.
            Kadim dostum, hemşerim ve en önemlisi kafasını çalıştıran arkadaşım Erdoğan Yiğit Facebook’da bu konuda ıstırabını, ironik üslubuyla şöyle dile getirmiş ve bende paylaşmıştım.

            “Yahudi Mallarını protesto etmeye karar verdik...
Aga piyasadaki malların neredeyse % 80'i Yahudi menşeeli...
ortada doğru dürüst üretebildiğimiz bir şey yok desek yeridir...
Yerli dediğimiz bir çok ürün de işbirlikçileri ve uzantılarına ait...
Müslümanlar hangi yahudi ürününden kaçarlarsa bir başka Yahudinin ürününe takılıyorlar...
.....................
O halde yeni bir durum söz konusu...
Daha ço...k çalışacağız ve üreteceğiz...
yaptığımız işin en iyisini yapacağız...
her ürettiğimizin, her artı değerin Küresel Sömürü Sistemine sıkılmış bir kurşun olduğunu düşüneceğiz...
Her ürünümüzde, alnımızdan her düşen ter damlasında Siyonist Sermayenin yenildiğini göreceğiz...
Özgürlüğün yolu çalışmak, üretmek, direnmek ve mücadele etmektir...”


Haksız mı? Bizler bir sıkımlık diş macunu için bile el oğluna muhtaç değil miyiz? Koskoca bir ümmet ne üretiyor? Bu can sıkıcı soruları sormamak başımızı deve kuşu gibi toprağa gömmek değildir de nedir?
Merhum Erbakan bu yüzden 28 Şubatta Batı’nın işbirlikleri tarafından devrilmedi mi? İrtica bahane asıl sebep D8 çabası değil miydi? Bir dostumun ifadesiyle karanlığa küfretmektense bir kibrit çakma eylemi değil miydi?
Ama işbirlikçi hainler fırsat vermediler.
O zaman? O zaman üreteceğiz arkadaş? Bu işin başka yolu yok.
Ey Profesörler! Lütfen artık bırakın Mustafa Kemal’in askeri olmayı da biraz bilim yapın. Dikkat bilimperest olun demiyorum, yapın diyorum.
Dünün mücahidi oldu bugünün müteahhidi! Neden? Kap ihaleyi al devletten parayı! Kolay değil mi? Sermayelerinizi bir araya getirip bir şeyler üretseler olmaz sanki
Ya Alimlerimiz, İlahiyat Fakültelerindeki hocalarımız, Kur’an’ı en iyi şekilde anlamak için neden durursunuz? Tamam, Kitabı anlamak bir gelenek içinde mümkün, ama geleneği kesintiye uğratmak niye? Allah kitabında “her bilenin üstünde bir bilen vardır”( Yusuf,76)  demiyor mu? Bu ayeti neden düşünmezsiniz.
Hadi ben Allah’ın merhametine sığınarak bu ayeti yorumlama cüretinde bulunayım: Her bilenden daha iyi bilen varsa bunun ucu açıktır, yani sonsuza kadar gider... Bu durumda vakıayı neden “mekan” ve “zaman” ile takyit edelim ki? “Sonsuz”, zaman ve mekan içine sığmaz, zira.
O zaman? O zaman İlimde geçmişte hiçbir aşılmayacak sınır yok demektir. Ne İmamı Azam ve ne de Gazali yahut Mâtüridi. Hepsi dev ama onların bilmediğini bilenlerde gelecektir.
Yani çağının sorunlarına çözüm üreten alimler. Zamanının aydınlatıcıları. Bu kıyamete kadar da sürecek.
Yeter ki bu konuda cehd gösterilsin. Kapitalizmin çukuruna düşmeyecek bir ekonomik model için kafa yorulsun.
Arapların sermayesini Batı kullanıyor. Çok şükür artık Kemalist takıntılarımız da kalmadı. Ümmet yararına üretmek için daha ne bekleniyor?
Bu konuda yol göstermek için Müsiad ile İl Ticaret Odalarına çok iş düştüğü de mutlaka hatırlatılması gereken bir vakıa.
Lütfen harekete geçelim; aksi halde bu kafayla gidersek daha çok boykot yapıyormuş gibi yapıp kendimizi kandırmış oluruz. Haksız mıyım dostlar?
 
Not: Cumhurbaşkanının resmini eleştirileri göze alıp Otel Isparta binasında daha yüksek yere asan Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın’ı kutluyorum.  Fakat politik hayatımızda bu tür örnek hareketler hak ettiği takdiri bir türlü alamıyor, ne yazık ki!