Türkocağı eski GenelBaşkanı, Devlet eskiBakanı ve Milli Düşünce MerkeziBaşkanı Sadi Somuncuoğlu'nun konuşmacı olduğu "Anayasalarımız ve Milli Devlet" konulu konferans 30 Mart 2013 Cumartesi akşamı Halk Eğitim Merkezi konferans salonunda yapıldı. Yoğun katılımın olduğu konferans 2 saat sürdü. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, silah arkadaşları ile Çanakkalede, Kurtuluş Savaşında ve vatanımızın Güney Doğusundaki terör hareketlerinde şehit verdiğimiz yüz binlerin aziz hatıralarına saygı duruşunda bulunulup, İstiklal Marşısöylendikten sonra Türkler belgeseli ve Şehit sunumu büyük bir beğeni ve heyecanla izlendi.

 

Türkocağı gençlik kollarına mensup SDÜ'de okuyan iki öğrencinin sunduğu proğramın açılış konuşmasını yapan Şube Başkanı Op.Dr.Levent Başyiğit, "Türkocakları olarak terör örgütü liderini meşru bir muhatap konumuna koyan müzakere siyasetini asla tasvip etmedik,etmeyeceğiz, Türk Milletinin etnik unsurlara ayrıştırılmasının,Türklüğün bir etnisite olarak takdiminin vahim sonuçlar doğuracağını ihtar ettik,etmeye devam edeceğiz,sözde çözüm için yapılmak istenen yeni Anayasada Türk Milleti kavramından ve tek resmi dil olarak Türkçe'den, dolayısı ile Atatürkün kurduğu Milli Devlet'ten geri adım atılmasına karşı olduğumuzu bildirdik, bunu söylemeye devam edeceğiz" dedi.
Daha sonra konuşan Somuncuoğlu, "Bilindiği gibi 1876,1921,1924,1961 ve 1982 anayasalarısıfırdan yapılmıştı ama devletin Türk milletine ait olduğunu gösteren kurucu hükümler hep aynı kalmıştır. Aynı kalması da zaruri idi. Zira kurucu irade Türk milletine aitti. Beylikler, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı gibi Türkiye Cumhuriyeti de Türk milletinin devletiydi ve ortağı da yoktu. Evet aslında egemenliğimiz ve Türk milleti üzerinde yürütülmek istenen operasyonlar yeni değildir. Bu sahneler Osmanlı Devletinin son döneminde de bire bir yaşanmıştır. Devletin kimliği ve dili  çısından bu gün iddia edilenler o dönemin kopyası gibidir. Demek ki biz bu filmi daha öncede aynen görmüşüz. Ama ders almadığımız ve Tarih şuurundan mahrum olduğumuz için tekrar ciddi tehlikelerle karşı karşıya bulunuyoruz. Sultan Abdülhamit Han döneminde 1876 Kanuni Esasi tartışılıyor. Entrikalar birbirini kovalıyor. Anayasa için üç ayrı komisyon kurulmuş.
 
Mithat Paşanın başkanlık ettiği komisyonun devletin dili ile ilgili teklifi bu gün "Yeni ve sivil anayasa " diyenlerle aynı nitelikte. O günde şimdi yapılmak istenen gibi " Osmanlı halkının her biri kendi lisanı üzere talim-i tekellümde serbesttir." Yani Osmanlı halkının her biri kendi lisanı üzere eğitim öğretim de serbesttir diye teklif verilebilmiş. İlginçtir anayasa çalışmalarının arkasında o gün de Batılı güçler var. Basın yoluyla kamuoyunu yönlendirmek , çıkarlarına uygun bir anayasa yapılmasınısağlamak için o gün de işbirlikçi devlet adamlarını desteklemekteler. Durumu yakından takip eden Sultan Abdülhamit Han, Mithat Paşayı çağırtıp şu uyarı da bulunur: "Bilmeliydiler ki Paşa, nasıl Kuran'ı Kerim-i Arapça okumaktan vazgeçmezsem devletimin toprakları üzerinde de Türkçe konuşulmasından ve Türk lisanından başkasını kabul edemem.Böyle bir maddenin yer alacağı Kanun-i Esasi'yi bana getirmeyin. Padişahın kararlı tutumu üzerine madde düzeltilir.Ama dil tartışmaları mecliste devam eder.12. oturumda Suriye milletvekili Nevfel, Erzurum milletvekili ermeni
Hanazap ve İstanbul milletvekili Vasiliki Efendi devletin dilinin değiştirilmesi amacıyla ortak bir teklif hazırlar. Buna göre " Osmanlı devletinin resmi dilinin Türkçe olduğunu belirten madde değiştirilmeli ve resmi dil olarak Türkçe ile beraber Rusça ve Ermenice de kabul edilmelidir." Önergeyi gören meclis başkanı Ahmet Vefik Paşa öfkeyle; "Bu ne vicdansızlık ve bu ne vefasızlıktır!Sizler hala evinizde, kitaplarınızda kendi dilinizle yazıyor ve konuşuyorsanız bu imkanı bu devletin alicenaplığına borçlusunuz. Teklifinizi vermemiş olun. Ben de duymamış olayım" diyerek işleme koymaz. Bu gün de Mithat Paşalar,Odyan Efendiler, Nevfel Efendiler, Hanazap Efendiler, Vasiliki Efendiler görev başındadırlar. Ancak Sultan Abdülhamit Han gibi devlet başkanımız, Ahmet Vefik Paşa gibi bir meclis başkanımız var mıdır? Bölücü ve yıkıcılarla böylesine bir mücadeleden sonra büyük devlet adamı Sultan Abdülhamit Han ve millişuur sahibi devlet kadrolarısayesinde anayasa mecliste onaylanır.Şer cephesinin hevesi kursağında kalır.Devletin ve egemenliğin Türk milletine ait olduğunu gösteren esaslar kesinleşir. 1921,1924,1961 ve 1982 Anayasalarında da Kanun-i Esasi' deki egemenliğin Türk milletinde olduğu ve devletin dilinin Türkçe olduğu maddeleri aynen muhafaza edilmiştir. O gün anayasa yapılırken Osmanlı cihan devletison nefeslerini almaktaydı.
 
Türkçe bilenler Arapça bilenlerden daha azdı. Medreselerde eğitim Arapçaydı ve padişah aynı zamanda halife sıfatını taşıyordu. Bu şartlarda devletin resmi dili Türkçe yerine Türkçe ve Arapça denilebilirdi. Bu da çok normal görülebilirdi. Ama Türkçe denilmiştir. Acaba neden? Hiç şüphe yok ki devlet Türk  milletine aittir de ondan. Osmanlının yıkılırken gösterdiği dirayeti bu gün bölgenin en güçlü devleti Türkiye Cumhuriyeti' nden ve onu yönetenlerden beklememiz en tabii hakkımızdır. İnanıyorum ki bizi yönetenler bu dirayeti gösterecekler, terör örgütünün güdümünden, yönlendirmesinden kendilerini kurtaracaklar, devletimize ortak olmak isteyenlere hayır diyebileceklerdir. Aksi takdirde son sözü Çanakkale de, Kurtuluş Savaşın da olduğu gibi Yüce
Türk Milletisöyleyecektir" dedi.
 
Soru,cevap ve katkıların ardından 03 mayıs 2013 cuma akşamı ünlü belgesel yapımcsı Servet Somuncuoğlu'nun "Sibiryadan Anadoluya Taş taki izler,Türkler" konulu konferansta bir arada olmak temennisi ile proğram sonlandırıldı.