''Çul üzerinde uyuyorum'':  İshak Yeşil, koyun-keçi yününden imalâtı yapılan, ''kök boya'' yöntemiyle renklendirilen her türlü giyecek ve yaşam malzemelerinin sağlıklı olduğunu söylüyor: ''İmkân verilirse herkese öğretirim. Ayrıca devrim niteliğinde bir 'kırsal kalkınma ekonomi programı' hayata geçirilir.''

Sütçüler İlçesi'ne bağlı Sarımehmetler Köyü'ndeki evinin önemli bir dilimini ve bahçesini 2 bin parçalık Etnografya Müzesi'ne dönüştüren 55 yaşındaki İshak Yeşil, kimyasal etkilerden kurtuluş ve sağlıklı hayat için ''öze dönüş'' çağrısı yapıyor.

-''Sağlıklı hayat ve kırsal kalkınmayı sağlayacak üretim formülü''
İshak Yeşil: ''Çul yatak'', ''yün çorap-battaniye-yorgan'', ''kıl çadır'' ve hatta ''çarık'' yapmayı biliyorum. 'Son Usta' benim. Devlet'ten tek bir damla menfaat beklemiyorum. İmkân sağlansın, Doğa Ana'nın saflığı ve temizliğini ürünlere dokuyalım. Yöre halkına ve isteyen herkese öğreteyim. Bu şekilde kadim değerler yok oluştan kurtulur, sağlıklı ürün kültürü yaygınlaşır ve kırsal kalkınma hamlesi başlar.''

-Doğa Ana'nın yalın ve sağlıklı hâli ve kırsal kalkınma
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Genç'in yürütücülüğünü yaptığı ''Isparta'nın Somut Olmayan Kültürel Mirasın Tespiti Projesi''nin önemli 'kaynak kişilerinden' biri olan İshak Yeşil, Doğa Ana'nın saf, yalın ve sağlıklı hâlinin günlük yaşama kazandırılabileceğini savunuyor. 
Sütçüler İlçesi'ne bağlı Sarımehmetler Köyü'nde Etnografya Müzesi kuran 55 yaşındaki İshak Yeşil, kadim değerlerin kaybolmaması için çaba gösterdiğini anlatıyor. Bazı ürünlerin teknolojinin baş döndürücü hızı karşısında yok olup gitmesinin 'hayatın doğal akışı gereği' normal olduğunu düşünen Yeşil, ancak bazılarının korunmasını savunuyor. 

-'Son Usta' benim, Devlet imkân versin, karşılık beklemeden herkese öğreteyim
Kadim Türk değerlerinin yüzyıllardan gelen bilgi birikimi ile süzüldüğünü kaydeden İshak Yeşil, bunların sadece müzelerde sergilenip korunması; bilimsel, akademik çalışmalarda kayıt altına alınması değil reel hayatta da tutulması gerektiğini düşünüyor. Örneğin kendisinin ''çul'' üzerinde uyuduğunu anlatan Yeşil, giysilerini de koyun-keçi yününden yaptığını; kök boya ile renklendirdiğini anlatıyor.

Bugün 'kıl çorap' ören olmadığını; 'çadır' dokunamadığını anlatan Yeşil, şöyle diyor:
''Kıl Çarık'' diken yok. Ben dikebiliyorum. Bugün 'çarık' yapalım, giyelim demiyorum. O zamana yenildi. Ama özünü koruyup 21'inci yüzyıla uyarlanabilecek kadim değerlerimiz var. Zira yüzyıllık bilgelik taşıyan ürünler var. Onları kurtaralım. Sağlık açısından da bu elzemdir. Ayrıca kırsal kalkınmanın ana motoru olabilir. 
Ben 'Son Usta'yım. Ama benden sonra olmayacak. Ben kış mevsiminde ördüğüm yün çorap giyiyorum. Çarık giyiyorum. Neden? Hepsi de sağlıklı da ondan. Yaptığım 'çul' üzerinde uyuyorum. Neden? Tamamı Doğa Ana'dan saf ve sağlıklı. 

Örneğin ''kıl çadır''. Orada bir bilgelik var. Kıl çadır su geçirmez. Kıl çadıra akrep, yılan, sinek sair canlı giremez. Bugün yaşam alanlarından sineklerden temizlemek için kimyasal kullanılıyor. Doğru değil mi?

Etnografya Müzesi'nde 'Eski El Dokuması Halılar' var. ''Çul Tezgâhı'' var burada. 130 yıl öncesine dayandırılıyor. Sedir Ağacı imalâtı bir sistem. ''Kirkit'' (Tarak) ve ''Makas'' ile beraber burada muhafaza altında. Ama dokuyan yok.

Hiçbir karşılık ve menfaat beklemeden söylüyorum ki Devlet, bize imkân tanısın. Çul, halı ve kıl çorap dokutayım. Herkese öğreteyim. 
Çul, kıl çorap, dokuma halı ve hatta çarık hayatın içinden silinmesin. Hayatın içerisinde kimyasal madde içermeyen ürünler yer alsın. Ayrıca da kırsal kalkınma için çok önemli ve ilham verici bir başarı hikâyesi yazılsın.''

-Ben annelerin yerinde olsam ''katran''dan ''beşik'' yaptırırım
Şu an Dünya'nın en değerli parfümlerinin hammaddelerinden birinin de ''Sedir Ağacı'' olduğunu söyleyen İshak Yeşil, Kadim Türk Geleneği'nde çok önemli bir yer tutan 'Beşik'in işte tam da bundan yapıldığını anlatıyor.

Bu keşfin asırlar önce gerçekleştirildiğini anlatan Yeşil, sözlerini şöyle sürdürüyor: 
''Beşik, ''Sedir Ağacı''nın ''ur''undan -bir tür kanser- yapılır. Biz ona ''Katran'' deriz. Özelliği nedir? Kokuludur. 
Bugün sedir ağacının hammaddesinden parfüm yapılıyor. Ecdat bunun keşfini yüzyıllar öncesi gerçekleştirmiş. Bebek o beşikte altına kirletiyor. Ama sen o kokuyu hissetmiyorsun. Sedir ağacının yaydığı kokuyu alıyorsun. 
Dönelim bugüne. Beşikler plastik, naylon… Yani sağlıksız…''

-Bakır kap-kacak, tahta kaşık boşuna değil
İshak Yeşil, Sütçüler İlçesi'ne bağlı Sarımehmetler Köyü'nde kurduğu Etnografya Müzesi'nde yüzyıllık bakır kap-kacak ve tahta kaşıkların da bulunduğunu söyledi. 
Yüzyıllardır kullanılan bu ürünlerin hâlâ sağlamlığını koruduğunu anlatan Yeşil, şöyle diyor:
''Bunlar bir kültür. Yaşam şekli. Hepsinin bir hikâyesi var. Ben de sadece obje odaklı değil müzecilik faaliyeti yürütmüyorum. Onların hikâyelerini de anlatmaya çalışıyorum. Örneğin ekmek teknesi? Neden ahşap. Kaşık neden öyle? Bunların sağlıkla ilişkisi olduğunu çok iyi biliyorum.

Örneğin 'abdest alma ileğeni', 'ibrik':

Yemekten önce misafirin elini yıkaması için su dökülmesi, havlu tutulması. Bunlar hep kadim geleneklerimiz.''
Emekli olduktan sonra 2000 yılında İstanbul'dan köyüne kesin dönüş yaptığını ve anılan tarihten itibaren de Etnografya Müzesi'ni oluşturmaya başladığını söyleyen Yeşil şu paylaşımlarda bulunuyor:

''Ben ''eski eşya'' meraklısı bir kişiydim. Geçmişime, Sarımehmetler Köyü ve Sütçüler'e özgü ''eski eşya'' tutkusu hep canlıydı içimde. Köye dönüş yaptıktan sonra bu eski eşyaları biriktirme fikri filizlenmeye başladı.  Şu anda burada 2 bin parça eski eşya var. Bu eşyaların tamamı Sütçüler ve Isparta'nın kullandıklarıdır. 'Karasaban'dan 'Tuluk'a; 'Döğen'den 'Kepçe'ye; 'Yöresel Kıyafetler'den 'Bakır Kaplara' kadar hayatın her alanında geçmişte ne kullanıldı ise; aklınıza ne geliyorsa o burada var.
Etnografya Müzesi'nde 1223 tarihinde imal edilmiş bir 'Çanak' var. Bunun üzeri bakır, alt bölümü ise tunç… Kahve Kavurma Makinesi var. Katlanabilir Bakır'dan imal edilmiş bir sistem.

Artık geri dönüşü mümkün olmayan ''-kullanılmayacak-'' 'Kara Saban' var. Zira 'Ustası' yok; kullanım alanı da yok. Özgün sivil Türk Mimarisi'nde çok önemli yer tutan ''Ev Dolapları'' var. Etnografya Müzesi'nde onların kapakları var. 150-200 yıl önce yapılmış kapak bunlar
Elektrikli değil, pilli radyolar var. Tabiî ki o dönemler 'FM bandı' yok. 'Orta'-'Kısa Dalga' 'Budapeşte' olarak tanımlanan frekansları çeken, çalışır hâlde radyolar var.
'Taş Plak' var.  Çalışır durumda 'Pikap' bulunuyor. Yine 'Gramofon' var. 

Bu iş bende bir tutku hâline geldi. 5 yaşındaki çocuğa dâhi tutkuyla anlatıyorum. Kültürümüzü, değerlerimizi özellikle çocuklara tanıtmak, onlara aşılamak istiyorum.''

-Ne hazin ki yabancı uyruklu kişiler kültürümüze bizden daha çok ilgililer 
Sosyal Paylaşım Ağları sayesinde Sütçüler Sarımehmetler Köyü'ndeki Etnografya Müzesi'ne Japonya, Almanya, İsrail'den dâhi ziyaretçilerin geldiğini anlatan İshak Yeşil, bir tespitini de şöyle paylaşıyor:
''Elazığ, Bayburt, Diyarbakır, İstanbul, İzmir ve daha nice şehirlerimizden gelen misafirlerimiz de var. Ama gözlemim şu ki yabancı uyruklu kişiler, kültürümüze bizden daha çok ilgililer. Duyarlı bir şekilde yaklaşıyor daha çok önemsiyorlar.''

-Her motifte bir anlatım var. Ağıt, neşe var. Orada hayat var
Etnografya Müzesi'nde sergilenen 2 bin parça objenin Sütçüler ve çevresine özgü olduğunu anlatan Yeşil, giysilerin de manevi açıdan çok değer taşıdığını söyledi. Hedefinin 2023 yılına kadar kadim kültürleri anlatan bir kitap yayınlamak olduğunu belirten Yeşil, Etnografya Müzesi'ne gelen misafirlerine de o an yazdığı şiiri okuyor.
Bunu ''Ozan''lık değil ''Yakım Yakma'' olarak nitelendiren Yeşil, sözlerini şöyle tamamlıyor:

''Olayı, durumu anında ''Kıt'a''ya dökebilecek kabiliyetimiz var. Karşımda ''Âşık'' olsa onunla ''Atışma'' yapabilirim. Doğaçlama, o an, kafiyeli dörtlük söyleyebiliyoruz. İçten gelen bir durum bu… Dinleyen misafirlerimiz de mutlu oluyor. 

Bizim de hayatımız bu. Etnografya Müzesi'ni geliştirmeye, zenginleştirmeye devam edeceğiz. Umut ederim ki kültürümüzü anlatan kitabı da 2023'e kadar yayınlayabilirim.''