Tamam, öldürdünüz; öldürdünüz de ne elde ettiniz?
            Üstelik kalleşçe, arkasından,  yüzünüz maskeli vaziyette o lanet tetiklere çektiniz.
            Bir anneyi, bir eşi ve çocukları ağlattınız; ağlattınız da ne oldu?
            Kürtler çok mu kazançlı çıktı? Bir Kürt’ün neler yapabileceğini böylece göstermiş mi oldunuz? Halkınızın haklarını bu cinayetle savunmuş mu oldunuz?
            Hayır, hayır! Kalleşçe vurdunuz. Amed’de yani Diyarbakır’da o kurşunu siz o Astsubaya değil, Kürtlerin tarihine, Kürtlerin bilincine sıktınız.
            Kürtlüğe ihanet ettiniz bir askeri şehit etmekle. Türkleri üzdünüz, Batılıları sevindirdiniz. Utanın!
            Utanın çünkü Cihan Savaşından sonra Kürt Coğrafyasında binlerce İngiliz ajanı dolaşıyordu. Bunlardan en önemlisi de Binbaşı Neol’du. Gayeleri Kürtleri bağımsız devlet hayaliyle Türklere karşı kışkırtmaktı.
            Bağımsız Devlet kurun diyorlardı. Amaç belliydi: Müslümanları bölüp parçalamak güçsüz bırakmak,  sömürülerini rahatça sürdürebilmek.
            Ama dedeleriniz dedi ki: Biz Saltanata ve Hilafete ihanet edemeyiz!
            Dünyanın dört bir yanına Kürt Aşiretleri olarak çektiğiniz telgraflarla Halifenin yanında olduğunuzu cihana haykırdınız.
            Masal okumuyorum. Tarihi gerçekten söz ediyorum... Benimde bulunduğum bir toplantıda bir Kürt, üstelik inancı olan bir Kürt, yaşadığımız günleri kastederek “bu Kürtlere tarihin sunduğu ikinci fırsat bunu da değerlendiremezsek enayilik yapmış olmaz mıyız?” diyerek düşüncesini kusuvermişti.
            Batının sunduğu bu fırsatı değerlendirmeyi kurnazlık sanıyordu, aklı sıra.
            Kurnazlık! Ya sonu?  Allah’a nasıl hesap vereceksiniz sonra? Hiç mi korkmazsınız? Ya atalarınız? Onlardan da mı utanmazsınız?
            Ey Kürtler! Uyanın! Kimlerin sizi nerelere götürmeye çalıştığına bir bakın!
            PKK sorunu Türklerden hatta devletten önce artık sizin sorununuz!
            İçinizden çıkan bu güruhu ya adam edin, ya da aranıza tam bir mesafe koyun. Biz onlardan beriyiz deyin. Deyin ki Kürt kimliğinizi kurtarmış olun... Kürt Kimliği derken tarihten Selahattin Eyyubilerden bahsediyorum.
            Batının teklif ettiği laik-ulus bilincinden değil.
            Ey Kürtler! Anadolu ruhu,  Kemalist ideoloji tarafından zaten çok tahrifata uğradı.
            Bir de Kürt Kemalistlerin gereği yok.
            Biz Türkler ve Kürtler; tarihi olmayan, kimliği olmayan, tesadüfen yaşayarak bugünlere gelmiş , birilerinin ulus yapmasıyla ayaklarımız üzerinde duracak toplumlar değiliz.
            Biz Müslüman’ız! Tek ve müşterek Önderimiz olan Efendimiz Hazretleri ne diyor? Bir mümin aynı delikten iki kez sokulmaz. Peki ya biz? Bizler bu Batı çukurundan çıkan yılan ve çıyanlara hep sokulacak mıyız böyle?
            Biz ulus değiliz. Ne Kürt Türk’e üstündür; nede Türk, Kürde.
            Bizler O’nun kulları ve Resulünün Ümmetiyiz, o kadar!
            Buna Allah şahit, Resulü şahit, tarih şahit.
            Peki, bu ihanet niye?
            Tamam, Devlet zamanında bir ideolojinin peşine takılarak çok hatalar yaptı. Ama biz Türkler hiçbir zaman o hataların iştikakçısı olmadık.
            Belki gereğince ses çıkaramadık ama suç ortağı da olmadık.
            Sukutumuzda ikrardan değil. Tepemizde sallanan laiklik kılıcından dolayı idi...
            Hani Modern laik bir “Türk” ulusu yaratılacaktı ya, işte ondan! O zamandan biliyorduk yapılanın Türk tarihine uymadığını Türk kimliğini törpülediğini.
            Tıpkı birilerinin de şimdi Kürt kimliğini törpülediği gibi!
            Ama artık devlet o devlet değil.
            Anadolu bizim toprağımız, Devlet bizim devletimiz; şu anda milletin inançları ile uğraşmayı bırakan, kimseye işkence yapmayan TSK’de müşterek silahlı kuvvetlerimiz.
            Yani sermayemiz bu: Anadolu, tarihimiz, kültürümüz ve devletimiz.
            Ne yapacaksak biz bunlarla yapacağız. Bölünerek değil,üstüne koyarak varlığımızı sürdüreceğiz.Yeter ki kirli ve kökü dışarıda ideolojilerin kuyruğuna takılmayalım. Yaşadığımız şu barış sürecinin bozulmasına fırsat vermeyelim.
            Savaş taraftarlarının ekmeğine yağ sürmeyelim. Aramıza daha fazla kan sokup özellikle gençlerin arasını daha fazla açıp kini yaygınlaştırmayalım.
            Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım.
            İşte o zaman gelecektir vaat ettiği günler hakkın.
            Şairin dediği gibi: “Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın”.